Sonra da “Allah’ın ravhından ümidinizi kesmeyin” diye tembihliyor. Ravh, insana inşirah ve huzur veren esintiye denir. Bu kelimeyi biz revh u reyhan şeklinde de kullanırız. Bir de rîh vardır ki, ravh ile aynı kökten gelse de daha ziyade kötü ve olumsuz sonuçları olan rüzgâr için kullanılır. Mesela Kur’ân’da ?rîh kelimesi “azgın rüzgar/kasırga” ifade edilen birkaç yerde geçer. Bu yüzden Allah’ın rahmeti mânâsına rîhullah değil de ravhullah ifadesi kullanılır.
Bu âyet-i kerimeyi biz de pek çok zaman sohbet ve vaazlarımıza konu ediniriz. Hep “Cenab-ı Hakk’ın ravh u reyhanından, size olan teveccühünden, iltifatından, vekaletinden ümidinizi sakın kesmeyin.” deriz. Zira Allah’tan ümit kesmek küfür sayılır.
Evet, insan kendini detaylı bir muhasebeye tabi tuttuğunda ümidi kırılabilir. Gözünün kulağının, dilinin dudağının, elinin ayağının işlediği günahları tek tek ele alsa, baktığı, işittiği, düşündüğü, tuttuğu, yöneldiği haramları hesap etse kendisi hakkında ümidi kalmayabilir. Fakat her şeye rağmen Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek gerekir. Çünkü O’nun af ve merhameti, her şeyi aşkındır, bütün günahları içinde eritecek kadar engindir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
Başa gelen hadiseler ne kadar dehşetli ve korkunç olursa olsun, sebepler tahtında bunlar karşısında dayanmak ne kadar imkânsız gözükürse gözüksün, mü’mine düşen şey, Allah’ın kudretine ve rahmetine dayanıp sarılmak olmalıdır. Aksi takdirde, sebeplere hakiki tesir ve güç verildiğinde insan şirke ve küfre girer.
Kudreti, rahmeti ve ilmi nihayetsiz ve sonsuz olan O Zat’a (CC) dayanma ve bundan dolayı ümitle şahlanma, ayakta kalabilme, başa gelen olaylara göğüs gerebilme ve bunlar için gerekli olan güç ve kuvveti kazanmaya vesile olacaktır:
“Ümit, işlenen günahlardan sıyrılmaya da vesile olur. O, iyi şeyleri araştırma, güzel işler yapma, doğru yolda azim ve kararlılıkla yürüme konusunda önemli bir güç kaynağı ve büyük bir dinamiktir.
Öyleyse insanlara hitap etme konumunda olanlar daima ümit soluklamalı, ümit yazmalı, ümit konuşmalı, hep ümitten bahsetmeli, çevresine ümit aşılamalı, onların geleceğe ümitle bakmalarını sağlamalıdırlar.
Çünkü insanın maddî manevî duyguları ümitle dirilir. İnsanlar ümitle ayağa kalkıp harekete geçer, ümitle canlanır, ümitle hak ve hakikati anlatmaya çalışırlar. Etraflarına duygu ve düşüncelerini ümitle yayarlar. Bununla insanların ışığa uyanmasına, hakkı bulmasına vesile olurlar.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
Hocaefendi, ifritten süreç başlayıp da Hizmet insanları çok büyük belalarla ve fırtınalarla imtihan edildiklerinde, hep onlara ümit vermeye çalışmış ve sürekli ümitsizlik telkin eden mecralardan, yerlerden uzak durmaları gerektiği çağrısını yapmıştır. Kendisini ziyarete gelenlere de gittiğiniz yerlere hep ümit götürün telkininde bulunmuşlardır.
Hazreti Bediüzzaman’ın da, Hazreti Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de en önemli misyonlarından birisi, hep etrafındaki insanlara ümit aşılamalarıdır. Allah’ın inayet ve keremiyle bunda başarılı oldukları için de başlarında bulundukları hizmetler bütün dünyaya yayılarak kabul görmüştür.
İşte bu ümit böyle sırlı bir şeydir ve en safi ve güçlü bir dua ve niyet olarak Allah’a yükselen ve tevhidi gösteren bir iman alametidir:
“Ümit, içten yapılan bir dua; ümit edilen şey de kalpteki bir niyet gibidir. Allah bu dua ve niyeti alıp kabul eder ve onu bereketlendirir. O yüzden duada olduğu gibi ümidi de umumileştirmek gerekir. Ümitler artıp yayıldıkça dua gibi kabule karîn hâle gelir. Hele bir de bunlar yazıyla, sesle, görüntüyle kayda geçerse daimî bir dua olur.
Öyleyse hep ümitle oturup kalkmalı ve bir an olsun Allah’ın rahmetinden, affından, yardımından ümit kesmemeli. Allah’tan ümit kesenler, Allah’a inanmayanlardır. Bu söz, şu mânâya gelir: Ümitsizlik bir kâfir sıfatıdır. Mümin, ümitsiz olmaz. Çünkü o, kudreti ve rahmeti sonsuz Yüce Allah’a inanır, dayanır ve tevekkül eder. Âyette iki defa kullanılan ‘ravhullah’ ifadesi bize işte bu mânâları çağrıştırır.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
Evet, Yusuf Suresi tefsiri boyunca gördüğümüz gibi, Kur’an’da anlatılan kıssalar günümüz insanına ve özellikle de Hizmet erlerine çok önemli dersler ve mesajlar vermektedirler.
Hocaefendi, Yusuf Suresi tefsirinde, anlatılan kıssanın sadece insanların dinleyip rahatlayacakları, mutlu bir sonla biten bir hayat hikâyesinden ibaret olmadığına, hayatın her alanına hitap eden bir zenginlik ve alınacak ibretlerle ve derslerle dolu olduğuna dikkat çekmektedir. Kur’ân’ın her âyet ve sûresi de böyledir. İşte bu şuur ve bilinçle hareket edenler, Kur’an’dan hakkıyla istifade edebilenlerdir:
“Öyleyse bir mümin, Kur’ân’ın her âyetini kendisine inmiş gibi okumalı, bunlardan ibret ve ders almaya, istifade etmeye ve bunlarla istikamet kazanmaya çalışmalıdır. Her âyetin içinde kendini görmeye, onu bütün derinlikleriyle kavramaya gayret etmelidir. Hatta müşrik, kafir ve münafıklardan bahsedilen yerlerde bile kendine bir ders, bir tembih aramalıdır. Bu da ancak Kur’ân’ın her bir âyetini doğrudan kendine inmiş gibi ve ona gönlünü açık tutarak okumakla mümkündür.
Bugüne kadar derin ve dikkatli bir nazarla Kur’ân’a bakan, bir dalgıç gibi onun derinliklerine dalan nice müfessirler gelip geçmiş ve nice kıymetli eserler ve görüşler ortaya koymuşlardır. Bu zatların son örneklerinden biri olan Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’ân’dan nasıl istifade ettiği, ondan neler çıkardığı, ne düsturlar elde ettiği meydandadır.
Fakat bütün bu kıymetli eserlerle ve devasa çalışmalarla Kur’ân hazinesi yine de tamamen ortaya konmuş değildir. Geçmiş asırda o günün ilham ve verileriyle ondan elde edilenler edildi. Fakat bulunduğumuz asırda ona yeniden yönelenler olacak ve daha ne tefsirler yazılacaktır. Kendine inmiş gibi okumaya muvaffak olabilenler kimbilir ondan daha ne cevherler çıkaracaklardır.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)