Yaşatmak için hayatlarını feda ettiler

Onlar 20. yüzyılın önden giden akıncıları. Haritada yerini dahi bilmedikleri ülkelere yeni nesiller yetiştirmek için giden adanmış ruhlar. Bir valizle yola koyulduklarında çoğu neyle karşılaşacağından bile habersizdi. Savaş bölgelerine, kurak topraklara, uçsuz bucaksız bozkırlara yol aldıklarında yanlarında kocaman yürekleri ve kalplerinde Allah’ın rızasına olan iştiyaklarından başka hiç bir şey yoktu.

Terör kurbanı eğitim gönüllüleri

Onlar yaşatmak için gurbete gittiler. Bu uğurda kendilerini feda ettiler. Öğrencisinin hayatını kurtarırken canından olanlar, belki bir yüreğe dokunurum diye varını yoğunu sattıp gittiği ülkeden dönemeyenler, evlatlarıyla beraber terör saldırılarına hedef olarak şehadete ulaşanlar oldu. Bin yılın fedakarlığıyla aydınlık için yananların hikayelerini okurken gözyaşlarınızı tutamayacaksınız.

Eğitim gönüllüleri yurt dışındaki ilk okulu 1991 yılında Nahçıvan'da açtı. 

Somali'de meydana gelen terör saldırısında hayatını kaybeden üç öğretmen, yurt dışında görev yapan fedakar eğitim gönüllülerini bir kere daha akıllara getirdi. Kutlu bir amaç uğruna yollara düşen eğitim kahramanlarından kimisi Asya bozkırlarında, kimisi Afrika çöllerinde, kimisi azgın bir nehirde can verdi.

Türkiye'nin seçkin üniversitelerinden mezun olup 170 ülkeye hicret eden eğitim gönüllüleri savaşların, salgın hastalıkların, terörün esir aldığı coğraflayarın, haritada yerini dahi bilmediğimiz ülkelerin umudu oldular. 30 yıl önce başlayan bu kutlu yürüyüş birçok isimsiz kahramanı da sayfalarında sakladı.

Evrensel barış ve kardeşlik için yola çıkan gönüllüler, ilk okulu 1991'de Nahçıvan'da açtı. Salgın hastalıkların, terörün, fakirliğin kol gezdiği, temiz içme suyunun dahi bulunmadığı ülkelere gözlerini kırpmadan giden gönüllüler geçen süreçte iki binden fazla eğitim kurumunu hizmete soktu.

OTUZ YILDA KIRK ŞEHİT

Ömürlerinin en güzel dönemlerinde, insan yaşamının en zor olduğu ülkelere giden fedakar insanlar güzel bir yaşamın değil güzel bir ölümün hayaliyle yola çıktılar. Otuz yıla yaklaşan eğitim hareketinde kırktan fazla eğim sevdalısı gittikleri yerde şehit oldu. Bu yolda kolunu, bacağını sağlığını kaybeden eğitim sevdalıları da oldu.

Bozkıra düşen tohum

İnandığı değerler uğruna gittikleri gurbeti kendilerine vatan bilen, hayatı hep fedakarlıklarla geçen adı tarihe altın harflerle yazılan eğitim neferlerinden biri de Adem Tatlı'ydı.


Önden giden atlılardan olan Adem Tatlı, Sovyetlerin dağılmasıyla 1994'te uçsuz bucaksız bozkırların yurdu Moğolistan'a gitmişti. İlk Türk okulunu açan, bu okulun da müdürlüğünü yapan Tatlı samimiyeti ve azmiyle Moğol yetkililerin güvenini kazanmıştı. Hiç durmadan hizmet eden ve bunun karşılığında pırlanta gibi öğrenciler yetişmesine vesile olan Tatlı 14 yıl hizmet ettiği Moğolistan'da 2006 yılında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.

GERİ DÖNMEK OLMAZ

Eşi Aysel Hanım'la ölüm üzerine konuşurken, “Eğer burada ölecek olursam sakın ha beni götürmeye kalkmayın, sadece dirimle değil ölümle de buraya ait olmak için geldim. Bir inanç için çıkılan yolda geri dönmek olmaz” der. Tatlı'nın mezarı Tonyukuk Abidesi'ne 10 kilometre uzaklıkta uçsuz bucaksız bozkırda bir yamaçta dirisiyle hizmet ettiği gibi mezarıyla da hizmet etmeyi sürdürüyor.

KOPAN BACAKLA HASTANEYE GÖTÜRDÜLER

Ardına bakmadan yola düşen fedakar öğretmenlerden ilki olan Süleyman Alptekin Bangladeş'te ilk Türk okulunun açılışında yer aldı. Üniversiteyi bitirdikten sonra hizmet için yola çıkan Süleyman Hocanın ilk adresi Kazakistan'dı. Gökçetav'da bir yıl kaldıktan sonra Bangladeş'e gitti. Alptekin altı öğretmen arkadaşıyla 170 milyonluk bir ülkeye ilk tohumları atmak için yola çıktı. Bin bir zorlukla buldukları eski bir binayı restore ederek ahlaklı ve bilgi dolu bir nesil yetiştirmek için ilk adımı attılar.  

İNSANLAR YARALANIR VE ÖLÜR

Süleyman Hoca bir sabah okula giderken trafik kazası geçirdi. Kazada bir bacağını kaybetti. Alptekin, o günü şöyle anlatıyor: “Okula gidiyordum. Şoför hızla ana yola girdi. Anayoldaki otobüsün bize çarpacağını anladım, kendimi yere attım. Otobüs sol bacağımın üzerinde fren yaptı. Sol bacağım kalçadan itibaren parçalanmıştı. Yoldan geçen bir rikşa şoförü beni aracına aldı. Kopmak üzerine olan bacağımı da yanıma koydu” dedi. Bangladeş'te sağlık hizmetlerinin çok kötü olduğunu, ‘Bangladeş'te insanlar yaralanır ve ölürler' sözüyle anlatan Alptekin, “Ambulans yok, rikşayla 45 dakika o halde yolculuk yaptım” dedi. Uyandığında ayağının kesildiğini öğrenen Alptekin, “Bayılmadan önce kazaya kalmış namazlarım aklıma geldi. Kaza namazlarımdan dolayı ölmekten korktum. Kendime geldiğimde bir kere daha şükrettim”  ifadelerini kullanıyor.

DEMİREL TÜRKİYE'YE GETİRDİ

Alptekin Hoca günlerce komada kaldı, tedavisine Türkiye'de devam edilmesi gerekiyordu ancak ağır yaralı olduğu için havayolu şirketleri bilet vermiyordu. Umutların tükendiği anda Bangladeş'e ziyarete gelen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel imdada yetişti. Bangladeş büyükelçisi Kemal Özcan Davaz, Süleyman Hocanın durumunu Demirel'e anlattı. Yaralı eğitim gönüllüsü öğretmenle yakından ilgilenen Demirel, kendi uçağıyla Alptekin Hocayı Türkiye'ye getirdi. Uçaktaki yatak odasını Süleyman hocaya veren Demirel, eşi Nazmiye hanımla 10 saat boyunca koltukta seyahat etti. Demirel'e minnettarlığını her an dile getiren Alptekin, “Sedyemi koltukların olduğu yere monte ettiler. Demirel baktı, ‘Çok darmış burası, seni benim odaya alsınlar' dedi. Etrafındakiler, ‘Efendim kapıdan sığmaz' dedi. Demirel de, ‘Paravanı sökün' dedi. Paravanı söküp beni içeri aldılar” dedi.

HOCAEFENDİ ZİYARET ETTİ

Tedavisi için Türkiye'ye gelen Süleyman Hocayı hastanede yattığı sırada Fethullah Gülen Hocaefendi de iki defa ziyaret etmiş, alnından öpmüştü. Süleyman Hocaya moral veren Hocaefendi, “Bazılarına şehitlik, bazılarına da gazilik lütfeder Allah” ifadelerini kullanmıştı.

EN GÜZEL YILLARINI YAŞANMASI EN ZOR ÜLKEDE GEÇİRİYORLAR

Yurt dışındaki eğitim gönüllülerinin çok ciddi fedakarlıklarla ülkelerine, milletlerine hizmet ettiğini hatırlatan Süleyman Alptekin, “Normal insanların turist olarak bile bir hafta kalamayacağı yerde onlar insanlığa hizmet için arkalarına bakmadan gidiyorlar. Hayatının en güzel yıllarını, dünyanın yaşanması en zor ülkelerinde geçirmek ve buna onlarca yıl sabretmek çok zor bir iştir. Bizler evimizi çocuğumuzun okuluna göre seçiyoruz, evladımızın eğitim hayatını düşünüyoruz. Onlar çocuklarının eğitim hayatlarını ihmal ediyorlar. Eşleriyle ele ele tutuşup gezebilecekleri bir yer olmayan ülkelerde yaşıyorlar” dedi.

MOĞOLİSTAN'DAN GÜNEY AFRİKA'YA KÖPRÜ OLDU

Fedakar eğitim gönüllüleri hareketinin belki de en güzel meyvelerinden biri Moğolistanlı Galimbek Şefikhan'dı. Moğolistan'da doğup oradaki gönüllülerle tanışan Galimbek, kahraman fedakarlarından biri olmak için yollara düştü. Moğolistan, Mısır, Türkiye ve Güney Afrika'da hizmet ettikten sonra şehadet şerbetini içti.


BEBEĞİ DE VEFAT ETTİ

Dokuz çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olan Galimbek Şerifhan, 1982'de Moğolistan'da doğdu. Mısır El Ezher'de din eğitimi aldı, lisans ve yüksek lisans eğitimini Konya İlahiyat Fakültesinde tamamlayan Galimbek Şerifhan hizmet için Güney Afrika'ya gitti. Türk gönüllüler tarafından Johannesburg'ta açılan Sama İmam Hatip Lisesi'nde öğretmenliğe başladı. Doğduğu topraklardan binlerce kilometre uzağa insanlığa hizmet için giden Galimbek Hoca geçirdiği trafik kazasında şehit oldu.

Kazada iki çocuğu ve eşi de yaralanmıştı. Ağır yaralı olan altı aylık oğlu Halil de üç aylık tedavinin ardından vefat etti. Galimbek Şerifhan geride beş yaşındaki oğlu Cemil ve eşi Cannur'u bıraktı.

HİCRETTE DEFNEDİN

Kazadan önce Galimbek Hoca öğrencilerine, “Benim memleketim çok uzak, herhalde bir daha gidemem” ifadelerini kullanmıştı. Eşi Cannur'a da, “Beni hicret yerime defnedin” vasiyetinde bulunmuştu. Galimbek Hoca ve bebeği, 1. Dünya Savaşı'nda cenazesi götürülemediği için Johannesburg'da defnedilen Osmanlı'nın Güney Afrika'daki ilk ve son elçisi Remzi Efendi'yle koyun koyuna yatıyor. 

DUASI KABUL OLDU

Galimbek'in en yakın arkadaşlarından Veyis Öğretmen, “Galimbek, ‘Allah'ım bizi hicret diyarında vefat eden kullarından eyle', diye dua etti” ifadelerini kullandı. Eşi ve oğlunun vefatının ardından hicret diyarında bir oğluyla baş başa kalan Cannur Hanım, “Güney Afrika artık bizim ülkemiz oldu. Burada hizmete devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

ÖĞRENCİSİNİ KURTARMAK İÇİN CANINI VERDİ

Ülkesinden binlerce kilometre uzağa evrensel barış ve kardeşlik götüren Yasin Öğretmen, Orta Asyaya'ya ilk gidenlerden ve bu uğurda ilk şehit olanlardan.

GENÇ HİZMET SEVDALISI

Manisalı Çalkım ailesinin ikinci çocuğu olan Yasin 1976'da dünyaya geldi. Ortaokulu birincilikle bitirdikten sonra liseyi de İzmir'de tamamlayan Çalkım üniversite için yurt dışına giden arkadaşlarının tavsiyesiyle Kazakistan'a gitmeye karar verdi. Anne babasının gönlünü aldıktan sonra, gencecik yaşta hizmet için yola çıkan Çalkım, Kazakistan'da İngilizce öğretmenliği bölümünde lisans eğitimine başladı. Bu sırada Türk kolejindeki öğrencilerle de ilgilenip onlara belletmenlik yapan Yasin, kişisel özellikleri ve yaşının da vermiş olduğu enerjiyle öğrenciler tarafından kısa sürede çok sevilip örnek alınan bir isim oldu.

ÖĞRENCİSİNİ ÇIKARDI AZGIN SUDAN

Her fırsatta öğrencileriyle yakından ilgilenen Çalkım öğrencileriyle gittiği bir piknikte belletmen arkadaşlarıyla yemek hazırladığı bir sırada bir öğrencisinin suya düşen topunu kurtarmak için girdiği nehirde çığlık attığını duydu. Öğrencisi Nursultan'ın feryadını duyan genç Yasin suya atlayarak talebesini kenara çıkarmıştı ama kendisi azgın sulardan kurtulamamıştı.

Genç Yasin'in cenazesi olaydan ancak bir gün sonra nehrin dibindeki bataklığa saplanmış halde bir Kazak tarafından çıkarıldı. O da hicret ettiği ülke toprağında tohum olanlar kervanına katıldı.

Anne-babası da hicret etti

Baba Sinan Çalkım acı haberi aldıında, “Allah rahmet eylesin. Biz onu bunun için gönderdik oraya!” sözleri döküldü dilinden. Ana baba yüreği, gencecik fidanı kaybetmeye dayanamadı. Kendisi de hizmet etmek için yurt dışına gitmeye hevesli Sinan Çalkım her şeyini sattıktan sonra eşini ve çocuklarını alarak Kazakistan'a yerleşti.

Güzel bir hayatın değil güzel bir ölümün peşindeydiler

Gözünü kırpmadan giden, gittiği yerde geçirdiği bir kazada hayatı tamamen değişen isimlerden biri de Yunus Öğretmendi. Yunus Hoca Kuzey Irak'ta geçirdiği bir kazada tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Bu durum onu sevdasından vazgeçirmedi, hala, “Bu halimle de olsa yurt dışında hizmet etmek isterim” diyor.

Hacettepe Üniversitesi Fizik bölümünden mezun olan Yunus Özcan eğitiminin ardından Ankara'da göreve başladı. Yurt dışına giden arkadaşlarına hep imrenerek baktığını belirten Özcan, Kuzey Irak'tan davet gelince anne babasını ikna ederek Kuzey Irak'a gitmiş. Özcan, “Irak işi netleşince telefonda babamla konuşurken bir türlü söze giremedim. Babam, ‘Ne söyleyeceksin' dedi. Irak'a gideceğiz, anneme nasıl söyleyeceğiz dedim. O da, ‘Siz kendi nefisiniz için mi gidiyorsunuz, Allah için gidiyorsunuz, bunun üzerinde fazla düşünmeye gerek yok' deyince rahatladım” ifadelerini kullanıyor.

İMKAN OLSA YİNE GİDERİM

Bursa'da bir okulda idarecilik yapan Özcan'ın aklı hala uzaklardaki hizmetlerde. Özcan, “Bu halimle imkan olsa yine yurtdışına giderim. Oranın lezzeti başka. Bir çok zahmet var ama Allah oradayken o zahmeti sana hissettirmiyor. Allah rızası için bir şeyler yapmanın hazzını yaşıyorsunuz. Normal şartlarda dünyalar verilse gidilmeyecek yerlere eğitim gönüllüleri Allah rızası için gidiyor. Türkçe Olimpiyatları'nı büyük bir gıptayla izliyorum. Meyveyi görüyorsunuz, böyle bir meyvede emeğiniz olmadığını görünce de üzülüyorsunuz” şeklinde konuştu. 

KAZADA FELÇ OLDU

Özcan iki yaşındaki oğlu ve öğretmen eşiyle savaşın ortasında kalan Irak'ın Erbil kentindeki Işık Koleji'nde idareci olarak göreve başladı. Işık Koleji'nde görev yaparken yerel idarecilerin ricası üzerinde devlet okullarında da derslere girdi. 2006'da rehberlik toplantısı için Erbil'den Süleymaniye kentine gitmek için yola çıkan Özcan trafik kazası geçirdi. Bel kemiği kırıldı. Türkiye'de sekiz ay tedavi gördü. Özcan Hoca tedavinin ardından tekerlekli sandalyeye mahkum kaldı.

DELİ MİSİN, NE TANZANYASI?

‘Bir kimseye deli denmedikçe imanı tam olmaz' hadisi, iş adamı Erkan Çağıl'ı çağrıştırıyor. Çünkü Çağıl neyi var neyi yok satmış, haritada yerini bilmediği bir Afrika ülkesine yerleşmişti. İçine doğmuş gibi vasiyetini de söylemişti: “Beni buraya gömün.” Erzurumlu Erkan Çağıl'ın cenazesinin Tanzanya'da bir okulun bahçesinde kendine yer bulacağı kimin aklına gelirdi ki.

DAHA ÖNCE NEDEN GELMEDİNİZ

Eğitim gönüllülerinden arkasına bakmadan giden, gittiği yerde de bir tohum gibi toprağa düşen şehitlerden biri de Erkan Çağıl'dı. 1969'da dünyaya gelen Çağıl yıllarca Afrika'dan Tanzanya'dan habersiz yaşadıktan sonra kader onu Tanzanya'ya sürükledi. Çağıl, kendisi gibi esnaf olan bir grup arkadaşıyla Tanzanya ve Zanzibar'ı ziyarete gitti. Ülkedeki yoksulluğu gören ve yerli halk Massailer'le tanışan Çağıl oradaki durumdan çok etkilendi. Kendilerine rehberlik eden Josef'in, “Neden daha önce gelmediniz. Eğer daha önce gelseydiniz annem şehadet ederdi” sözleriyle beyninden vurulmuşa dönen Çağıl eşi ve çocuklarını da alarak Tanzanya'nın yolunu tuttu.

Torna ustası olan Çağıl, kendisi gibi esnaf olan Murat Karakaya ile 2005'te dönmemek üzere Tanzanya'ya hicret etti. Kendisine, “Deli misin ne Tanzanyası? Ne işin var oralarda, gitme” diyenlere, “Eyüp el Ensari Medine'den medeniyetin beşiğinden ne için geldiyse ben de aynı sebeple buradan Tanzanya'ya göç etmek istiyorum. Mesele para kazanmak değil” cevabını verdi.

BENİ BURAYA GÖMÜN

Torna şirketi açan Çağıl Tanzanya'da açılan ana okulu, ilkokul ve liseye büyük katkılar sağladı. En büyük hedefi Tanzanya'da üniversite açmak olan Çağıl bu hayalinin peşinde üniversite arsası bakmak için gittiği Darüsselam'da bir trafik kazası geçirdi. Arkadaşları tarafından hastaneye kaldırılan Çağıl sekiz gün sonra aşk ile geldiği topraklara bedenini teslim etti. Tıpkı diğer şehitler gibi Erkan Çağıl da hizmet ettiği topraklara gömülmeyi vasiyet etmişti.

Somali'nin susuz topraklarına kanlarıyla umut oldular

Azerbaycan, Kenya ve Türkiye'den gelen üç öğrtemen iç savaşın hüküm sürdüğü, açlıktan yüz binlerce insanın vefat ettiği kara kıta ülkesi Somali'nin çorak topraklarını hem fedakarlıkalrıyla hem de toprağa düşen kanlarıyla yeşertmeye çalıştı. Mogadişu'da Türk girişimciler tarafından açılan Kıblenüma İlköğretim Okulu'nda görev yapan Hıdır Çalka, Kemale İsmailova ve Adriana Omama bir terör saldırısında şehit edildi.

YETER Kİ ALLAH BİZDEN RAZI OLSUN

Okul bittikten sonra Somali'nin geleceği olan çocuklara fazladan kurs veren öğretmenlerin servisi saldırıya uğradı. Hain saldırıda şehit olan Mardinli Hıdır Çalka on yıldır matematik öğretmenliği yapıyordu. Gönüllü geliği Afrika'daki ilk görev yeri Kenya'ydı. Dokuz senelik Kenya görevinin ardından sekiz ay önce de Somali'deki okulda göreve başlamıştı. Amcası Zeki Çalka, “İzne geldiği zamanlarda bize hep öğrencilerinden bahsederdi. O gençlerin faydalı bir insan olması için uğraşırdı. ‘Orada nasıl geçiniyorsunuz?' diye sorulunca da hep şükrederdi. O, ‘Biz kıt kanat geçiniyoruz yeter ki Allah bizden razı olsun' diyordu” diyor.

KALBİMDEKİ YANGININ TARİFİ YOK

Hain saldırıda şehit olan Azeri öğretmen Kemale İsmailova ise okulda gönüllü öğretmenlik yapıyordu. Kemale Hocayı öğrencileri de çok sevmişti. Kemale hoca üç aylık öğretmenlik hayatını dolu dolu geçirdi. Ecel onu iki oğluyla beraber bir servis aracında yakaladı. Kendisi ve mesai arkadaşları şehit olurken iki oğlu da aynı saldırıda yaralandı. Kemale Hocanın oğulları Nihat ve Nicat'a ikişer kurşun ve birer şarapnel isabet etti. Nicat'ın omuriliği parçalandı. Annesini kaybettiğini Türkiye'de öğrendiğini belirten Nihat acısını, “O an kalbim o kadar yandı ki bunun tarifi yok” sözleriyle ifade etti.

Saldırıda şehit olan Kenyalı Adriana (Fadima) Omama da okulun hem İngilizce öğretmenliğini hem de gönüllü hemşireliğini yapıyordu. Saldırıda ağır yaralanan Omama kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

ÖZGÜR DÜŞÜNCE-BİLAL ŞAHİN
<< Önceki Haber Yaşatmak için hayatlarını feda ettiler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER