Carl Gustav Jung ve Kehf Suresi

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

01 Şub 2022 09:19
  • 1875 senesinde İsviçre’de doğan ve 1961’de Zürih'te ölen Carl Gustav Jung, analitik psikolojinin kurucusu bir psikiyatrdır. Babası bir papazdır. Tıp profesörü dedesinin ismini almıştır. Kendi sahasında meşhur bir şahsiyet olan Jung, Müslüman ülkelerden Mısır, Cezayir, Tunus ve Büyük Sahra’da geziler yapmıştır. Bu seyahatlerin birinde Somalili bir sufî ile tanışmıştır. Jung, Kur’an meâli olarak L. Ullman’ın 1857 tarihli tercümesini kullanmıştır.

     Yrd. Doç. Abdurrahman Kasapoğlu, “Carl Gustav Jung’un Kehf Suresi Tefsiri” isimli çalışmasında, Jung’un Kehf Suresi‘nin âyetleri üzerindeki yorumları üzerinde durmuştur. Kasapoğlu, Jung’un, din psikolojisi alanında yaptığı çalışmalarla diğer psikologlardan farklılık gösterdiğini, onun İslam'la münasebetinin biraz gizemli olduğuna ve belli ölçüde Kur’an hakkında bilgi sahibi olduğunu söylemektedir. Ama Somalili sufî’nin, Jung’un Kur’an’ı kendisinden daha iyi bildiğini de Kasapoğlu, çalışmasının giriş bölümünde yazmaktadır. Jung, Kehf Suresi‘ne getirdiği psiko-mitolojik yaklaşımı 1938 yılında Eranos Konferansı‘nda sunmuştur. Jung, Kehf Suresinde yer alan üç kıssayı –Ashab-ı Kehf, Hızır, Zülkarneyn- birbirini tamamlayan, destekleyen veriler olarak değerlendirilip yorumlamıştır.

    Jung, Kehf’i yeniden doğuş olarak ele alır ama bu reakarnosyondan başka bir yorumdur. Ana karnından doğuş gibidir. Onu biz de nüve kadroların yetişip hizmete başlaması gibi anlıyoruz. Dârü’l-Erkam’da ilk dönem sahabe efendilerimizin yetişmesi gibi -Surenin 17. Âyeti Kehf'in güneşin rahatsız etmeyecek bir serinlikte olduğunu ifade etmektedir. Jung, bu durumun yeni bir oluşum ve dönüşüm için uygun bir ortam olarak ele alır. Mağaraya giren kimse, kalbin derinliklerine inmiş, bilinç dışına girmiş demektir. Yani insan öldükten sonra diriltilecek farklı bir hayat yaşamaya başlayarak sonsuzluğa erişecektir. Evet Ashab-ı Kehf görünüşte o mağaraya girmiştir. Fakat gerçekte İlahî Korumanın güven ortamına dahil olmuşlardır. Mağara onlara gayb âleminden verilen güven ve huzur şartlarını temsil eder.

     İkinci Bölüm Hızır Kıssası‘dır: Jung, Hızır’ın (Ledün ilmine sahip) gayb âlemini, temsil eden, o âlemin bilgi ve iradesini yansıtan bir varlık gibi davrandığını belirtir. Jung, Hızır’ı insandan bağımsız herhangi bir metafizik varlık olarak değerlendirmemiştir. “İki denizin birleştiği nokta” ifadesi, Hz. Hızır ve Musa’nın ayrı ve farklı ilimlerinin birleşme noktası olarak da değerlendirilmektedir. M. Fethullah Gülen Hocaefendi de Şems-i Tebrîzi ile Mevlana Celâleddin Rûmî’nin karşılaşıp beraber olmalarını Hz. Hızır ve Hz. Musa’nın kıssasına benzetmektedir. Jung, bu kıssada Hz. Musa’ya ters gelen hususları yorumlarken; bu kıssanın müminlere şu gerçeği işaret ettiğini söyler: İnsanın aklına ters gibi görünüşlerini önemsemeksizin Allah’ın iradesinin bilgece olduğunu onaylamak gerekir. Bir mümin Allah’ın iradesini sorgulamamalıdır. Yani Jung; Hz. Hızır, Hz. Musa’ya rehberliği sırasında yaşananları, Kur’an’î gerçekliğe uygun olarak izah etmiştir.

     Üçüncü Bölüm Hz. Zülkarneyn Kıssası: Jung, bu kıssanın yorumunu bireysel psikoloji açısından değerlendirmiştir. Âyetlerdeki tasvirleri zâhiri mânada değil, sembolik anlamda izah etmiştir. Jung bu yaklaşımıyla işarî yorum tarzına benzer bir yol izlemiştir.” diyor.

    Maalesef Jung, Zülkarneyn Kıssası konusunda bir müsteşrik gibi meseleyi ele alır. Dolayısıyla bu bakışla meseleleri birbirine karıştırır. Eğer Kur’an’ı Allah kelâmı inancı içinde ele alan bir mümin gibi ele alsaydı, çok isabetli tespitlerde bulunabilirdi diye düşünüyorum. Benim Carl Gustav Jung’un Kehf Suresi hakkındaki yorumları üzerinde durmanın asıl sebebi, analitik psikolojinin kurucusu olan meşhur bir şahsiyetin Kur’an’ın Kehf Suresi üzerinde durup yorum yapmasının önemli bir olay olduğunu belirterek, Kur’an-ı Kerim ve onun hakiki tefsirlerinin o gibi şahsiyetlere tanıtılması için müminler bilhassa Hizmet insanları olarak çok büyük gayret göstermemiz gerektiğini anlatmaya çalışmaktır… Elimizde Kur’an’ı ve İslamiyet'i anlatmak için böyle nurlu-çağımızı ve gelecek asırları tenvir edecek tabiri câiz ise malzemeler var. Bunları tanıtmak için niye canhıraş bir gayretle cihana duyurmak için uğraşmıyoruz? Bilhassa maruz kaldığımız mazlumiyet ve mağduriyetin avantajı ile, bu güzellikleri çok güzel bir üslup ile sergileyerek insanların tanıması için elden gelen her şeyi yapmalıyız.

    01 Şub 2022 09:19
    YAZARIN SON YAZILARI