Sürü (Kitle) Psikolojisi

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

31 Ağu 2021 09:58
  • Kıskançlıkla motive edilmiş bir grubun, hınçla kardeşlerini linç etme veya bilinmez bir yerlere sürüp kaybetme hatta yok etme planlarına karşı içlerinden ehl-i vicdan birisi, kendisini yine onların yanında gösterecek şekilde makul bir teklifte bulunarak kardeşlerine şöyle diyor: “Yusuf’u öldürmeyin de onu bir kuyu dibine bırakın. Yolcu kâfilelerinden biri onu yitik  olarak alıp götürsün. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi onlar buna karar verdikten sonra bir gün babalarına varıp…”  (12/10-11)

    Şâir bir bilge diyor ki:  “On kişi içinde mutlaka, ehl-i insaf  ve ehl-i vicdan bir insan bulunur.”  İşte Hz. Yusuf’a düşman on üvey kardeşlerin içinde bir tanesi Yusuf’u az bir zararla kurtaracak bir teklifte bulundu. Yani “Bizim esas gayemiz babamızın sevgisini sadece kendimize çevirmek değil mi, öldürmek katil olmaktan da bizi kurtaracak hem de maksadımıza ulaştıracak şöyle de bir çare var”  diyerek makul bir teklif ortaya  koydu. Onlar da meram ve maksatlarına uygun gelen bu öneriyi kabul edip kararlaştırdılar.

    Eğer bu insaf ve vicdan sahibi kardeş makul ve makbul bir yol göstermeden doğrudan karşılarına çıksaydı, belki de artık sırrımızı öğrendi,  bizi deşifre eder diye onu bile öldürmeye kalkışabilirlerdi… Azgın bir yabani atı yakalamak için bir müddet ona yaklaşmak ve yoruluncaya kadar onunla beraber koşmak ve artık onunla ülfet ve ünsiyet peyda ettikten sonra yakalamak gerekir diye isabetli bir anlayış da vardır. 

    Bu hususta “Kitleler Psikolojisi” kitabının yazarı Gustave Le Bon bu hususla ilgili olarak şöyle bir hatırasını anlatıyor:  Paris’te ben çocukluğumda unutamadığım bir olaya şahit olmuştum. Tarih ve coğrafya ile ilgili haritalar satan bir seyyar  satıcıya, kumpas kurup halkı algı operasyonu ile kışkırtarak linç ettirmek istenildi.  Tam o sırada Fransa’nın meşhur avukatlarından birisi orada olanları görünce hemen art niyeti fark etti. Basiretli, bir davranışla, varıp seyyar satıcının elinden yakalayıp, kızgın topluluğa dedi ki: “Ey Fransa’nın kahraman ve milliyet-perver evlatları sizler üzerinize düşeni yaptınız. Artık bundan sonrası,  Paris’in adâletli mahkemelerinin üzerine düşüyor. İşte ben suçluyu vatansever bir avukat olarak adaletin pençesine aldım. Doğru mahkemeye teslim edeceğim. Müsterih olunuz bizim  mahkemelerimiz ona lâyık olduğu en ağır cezayı verecektir. Sizler artık işiniz ve gücünüze bakın…” diyerek onu götürdü. Aslında seyyar satıcı bir vatan haini değildi ve sattıkları vatanın gizli haritaları değildi. Mahkeme azıcık bir araştırma  ile meseleyi anladı… Hadise soğumaya bırakıldı. Halk da yavaş yavaş olup biteni kavradı, bir kışkırtmaya maruz kaldıklarını fark ettiler. Atmosfer yumuşayıp uygun hâle gelince mahkeme seyyar satıcıyı serbest bıraktı…

    Eğer o avukat, yapılanın bir kumpas olduğunu  fark edip o kızgın kalabalıkların karşısına dikilip “Siz ne yapıyorsunuz. Ortada bir ihanet yok. Sizi kandırmışlar!.” dese idi kitle psikolojisiyle,  - Gustave Le Bon’un – ifadesiyle Murdar iliklerinden aldıkları  emirle hareket eden ve akıl ve mantıktan gelen emirleri asla dinleyecek halde olmaya sürüye dönüşmüş ve düşünmeden hareket eden o topluluğun gazabıyla o avukat kendisini bile kurtaramayacaktı. O sel, o tsunami, o seyyar satıcıyla beraber kendisini se sürükleyip götürecekti…

    Bu Kur’anî işaret, imâ ve rumuzlara dikkat ederek, üzerimize düşenleri yerine getirmemiz gerekir. Zamana, mekana, şartlara ve içinde bulunduğumuz atmosferin icaplarına bakarak davranış ortaya koymalıyız. 

    Doğrunun tamamını her zaman her yerde söylemek isabetli olmayabilir. Yeter ki, yalan söyleyip insanların yanlış yollara gitmesine, iftiralara uğrayıp zarar görmelerine sebep olmayalım. 
    Abdullah  Aymaz 
    31 Ağu 2021 09:58
    YAZARIN SON YAZILARI