Irak 'Aşiret Uyanışı' Nereye Dayanıyor?

Ahmet Yılmaz

Ahmet Yılmaz

11 Mar 2019 10:08
  • Irak’ta bulunan aşiretler; mecâlisü’s-sahve, mecâlisü’l-isnâd veya mecâlisü’l-inkâz olarak isimlendirilen dayanışmalarını, “kazanımlarını muhafaza etme” ve “yaşadıkları beldeleri yıkımdan koruma” ilkelerine dayandırıyorlar. Acaba gerçekten öyle mi?
    Onların etkin oldukları beldelerin ortak özelliği, sakinlerinin çok büyük çoğunlukla Sünnî olmaları. Sahavâtın toplantılar silsilesi neticesinde toplamaya muvaffak olduğu milis güçlerinin sayısı 80.000 kişiyi geçmiş. Bunların %80’inin Sünnî oldukları, %20’sinin ise Şia’dan oldukları ifade edilmekte. Başlangıçta tamamı Sünnî olmakla birlikte Irak’ın bütünlüğü prensibi çerçevesinde sahavâtın Şîî Irak Hükümeti ile kurmuş olduğu yakın ilişki ve askeri iş birliği neticesinde bazı Şîî aşiretlerinin de “aşiret birlikteliği” ortak paydasında sahavât ile birlikte hareket etmeye başladıkları görülmüştür.  

    SAHAVÂTA YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER

    Anlaşıldığı kadarıyla sahavâtın takip ettiği yol ve kullandığı yöntemler kimi Iraklılar tarafından onaylanmamaktadır. Zira özellikle Irak Sünnîleri tarafından kendilerine yöneltilen bazı tenkitlerin söz konusu olduğu görülmektedir. Bu eleştirileri yönelten Sünnî oluşumlardan biri de Irak Müslüman Âlimler Heyeti’dir. IMAH kurucularından olan ve genel sekreterlik görevini üstlenen Hâris ed-Dârî, ABD işgaline şiddetle karşı çıkmış ve Amman’da uzun süre sürgün hayatı yaşamıştır. 2015 yılı Mart ayında İstanbul’da vefat etmiştir.

    1. ABD ile olan İlişkileri

    Bu aşiret dayanışmasının, el-Kaide’nin Irak’ta devletleşmeye doğru evrildiği ve Irak İslam Devleti’nin (daha sonra Suriye’ye geçişle birlikte Irak Şam İslam Devleti olacaktır) ilan edildiği günlere rastlaması câlib-i dikkattir. İşin garip tarafı ABD’nin Irak’tan askerî varlığını çekme süreci ile sahavât meclislerinin Irak’ın değişik bölgelerinde güçlenmeye başlamaları aynı döneme denk gelmektedir. Dolayısıyla Sünnî Arap aşiretlerinin DEAŞ’e karşı birleştirilmesinin arka planında ABD’nin parmağının olabileceği akla gelmektedir. Aşiret reislerine göre, DEAŞ’ın sebep olduğu yıkımdan kendi bölgelerini kurtarmak için ABD ile yakın olmaktan başka çare yoktur. Bu doğrultuda Abdüssettâr Ebû Rîşa, dönemin ABD başkanı George W. Bush ile bizzat görüşmüş ve bu görüşmesinin görüntüleri basına sızmıştır. Bunun gerekçelerini şu şekilde tadat etmek mümkündür:

    IMAH Genel Sekreteri Dr. Hâris ed-Dârî (ö. 2015) buna işaret etmiştir: “İşgalciler, direnişi yok etmek için askeri güçlerine güvendiler. Ancak zamanla askeri gücün yetersiz kaldığını fark ettiler. Hatta birden fazla Amerikalı yetkili, askeri çözümün “faydasız” ve “imkânsız” olduğunu itiraf etti. Onlar gelinen noktada siyasi yollara da başvurmayı tercih ettiler ve sahavâta sarıldılar. Ve sahavât projesi uygulamaya geçirildi.”

    Sahavâtın para kaynakları da eleştiri konusu olmuştur. Onların doğrudan veya dolaylı (Irak Hükümeti vasıtasıyla)  yollarla ABD’den silah ve para yardımı aldığı medyaya yansımıştır.

    Sahvenin varlığının ABD iç siyasetinde Cumhuriyetçilerin ellerini güçlendirdiği anlaşılmaktadır. Baba Bush’un, sahvenin elde ettiği başarıyı takiben Anbar Vilayeti’ne gelmesi ve el Kaide’nin bölgede yok edildiğini açıklaması ilginçtir. Bush böylece kendisine ve partisine puan kazandırıp ABD’de yapılacak seçimlerde Demokrat Parti’nin önüne geçebilmeyi amaçlamıştır.

    2. Merkezi Irak Hükümeti İle Olan İlişkileri 

    Onlara göre Irak’ın birliğini sağlamak için Şîî Irak Hükümeti ile yakın ilişki kurmaktan başka çare yoktur. Şia Irak’ın bir realitesidir ve yabancı unsurlardan kurtulmak için önce Irak’ın birliğini sağlamak gerekmektedir. Şiî Irak Hükümeti ile yakın ilişki kuran sahavât, İran’a ise mesafelidir. İran’ın kendi iç işlerine herhangi bir yolla dâhil olmasına, Irak’ta yayılmacı bir politika izlemesine kesinlikle karşıdır.

    Başta Abdüssettâr Ebû Rîşa ve vefatından sonra da kardeşi Ahmed Ebû Rîşa olmak üzere Sahavât’a mensup aşiret önderleri Irak Hükümeti ile doğrudan işbirliğine girdikleri gibi, Irak’ta bulunan Şîî din otoriteleri ile görüşmekten de geri kalmamışlardır. Bu çerçevede Abdüssettâr Ebû Rîşa’nın, Irak’ın en etkin Şîî figürlerinden Ammâr el-Hakîm ile görüşmesi mahallî bir aşiret liderinin Irak’ın önemli dînî ve siyâsî sembollerinden birisiyle bir aynı karede yer alması bakımından çokça konuşulmuştur.
    Merkezî Irak Hükümeti’nin bir teşeyyu‘ politikası gütmek suretiyle Irak’ı Şîîleştirdiği ve Sünnîlerin hergün biraz daha denklemin dışına itildiği bir atmosferde, Sünnî aşiretlerin Sahavât düşüncesi etrafında bir araya gelerek Hükümet ile birlikte hareket etmesi diğer Irak Sünnilerini rahatsız etmiştir.

    Sünnî arka plana sahip olan Sahavâtın Irak Hükümeti ile olan ilişkisinin konjonktürel sebeplerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu ilişkiyi bir çeşit “win-win teorisi” olarak tanımlamak mümkündür. Sonuçta ortak bir kazanım söz konusuysa tarafların birbirlerini idare etmeleri Ortadoğu dengelerinde sıkça rastlanan bir durumdur. Nitekim Sahavât’ın Irak Hükümeti ve dolayısıyla Şia ile ilişkilerini ilerlettiği bir dönemde Irak Hükümeti’nden bazı kimseler, “bu aşiretlerin desteklenmesinin önü alınamayacak bir takım sorunlara sebep olabileceğini, özellikle aşiretlere silah ve para desteği sağlanmasının merkezî hükümetin etkisini kıracağını ve ileride bu aşiretler üzerinde yeniden hâkimiyet kurmanın mümkün olamayacağını” yüksek sesle dile getirmişlerdir.

    3.  Sünnîlerin Mukavemetlerinin Kırılmasına Sebep Oldukları

    Sahavâtın özellikle Şîî unsurlarla birlikte hareket etmesi, aynı anda hem Irak’ın ABD tarafından işgaline şiddetle karşı çıkan, hem Irak’ın Şîîleştirilmesine karşı mücadele veren ve hem de DEAŞ’e karşı mücadele veren Irak Sünnî’lerini son derece rahatsız etmiş ve bir yönüyle onların mukavemetlerinin kırılmasına sebep olmuştur.

    Bu süreçte, Irak’ın işgaline ve ABD’ye karşı sürdürülen mücadele de olumsuz etkilenmiştir. IMAH yayınlamış olduğu bir bildiri ile “proje” olarak tanımladığı sahavâtın faaliyetlerinden sonra özellikle Anbar bölgesinde –ki ABD daha önce en çok orada zorlanmaktaydı- işgal güçlerine karşı gerçekleştirilen askerî operasyonların sayısının azaldığına değinmiştir.

    4. Kullanılmaya Müsait Bir Yapılarının Oluşu

    Sahveye yöneltilen önemli tenkitlerden biri de belli bir komuta merkezinin olmayışıdır. Onlar için askerî sahada tek bir komutandan bahsetmek de zordur. Birden fazla komutanı olan aşiret grupları söz konusudur. Her aşiret kendisi hareket ettiğinden, haricî etkenler tarafından kullanılmaya müsait bir bünyeye sahip bulunmaktadırlar.
    Sonuç olarak, es-Sahavâtü’l-aşâiriyye, aşiretlerin Ortadoğu’da ne kadar etkili olabildiğinin müşahhas bir örneğidir. 
    Bu tecrübe, özellikle Irak açısından düşünüldüğünde Müslümanların bölünmüşlüğünü resmetmesi bakımından üzerinde araştırmalar yapılması gereken önemli bir olgu.    

    11 Mar 2019 10:08
    YAZARIN SON YAZILARI