Bağlaç insana ihtiyaç var!

Ali Demirel

Ali Demirel

19 Nis 2019 10:31

  • Globalleşen ve artık küçücük bir köy hâline gelen dünyamızda ideal insan modeli ne olmalı?

    Yukarıdaki soru bir okurumuza ait. Genişçe bir kitaba konu olabilecek bu sorunun cevabı tabii ki sadece bir şekille çerçevelendirilip daraltılamaz. Ancak biz, beklenen bu insan tipinin yalnızca bir yönünden, ‘bütünleştirici’ olma vasfından bahsetmek istiyoruz.  

    Şimdilerde muhtaç olduğumuz insanî özelliklerden, belki de en önemlilerinden biri; bağlaçlık vazifesi görebilen bir insan olma ve bu keyfiyette bir ahlâka sahip bulunmadır.

    İnsan yaratılışı itibariyle mükerrem bir varlıktır. Bu payeyi ona veren bizzat onun yaratıcısı olan Yüce Kudret’tir. Bunun için insan muhteremdir, saygıya lâyıktır. 

    Ayrıca insanı, insan olduğu için sevmek ve saygılı olmak, Yüce Yaratıcı’ya da hürmetli olmanın bir ifadesidir. Ancak insan muhteremliğini korumaya çalışmalı ve Hakk’ın nazarındaki bu konumunu muhafaza etmeye gayret göstermelidir. 

    Çünkü insan çoğu defa yaratılışındaki bu sâfiyetini koruyamamakta ve gerçek insan olma yolundan uzaklaşabilmektedir. Bu nedenledir ki Hak dostları ‘Mevlâm bizi insan eyleye’ diye dua dua yalvarmışlardır.

    Ancak her ne olursa olsun, başlangıçta Hakk’ın nazarında böyle yüksek bir konuma sahip olan insan, elbette ki insanlar nazarında da istiskâle uğramamalı ve daima saygıdeğer kabul edilmelidir. 

    Yolcular her zaman canlı, ceyyit ve aktif olamayabilmektedirler. Bırakınız ceyyitliği, ‘meyyit’ dense sezâ hâle bile düşebilmektedirler.

    Önümüzdeki rehberlerin koymuş olduğu altın kriterler doğrultusunda mesele incelenirse insanların bu durumlarının göz ardı edilmemesi gerektiği ortaya çıkar:

    “Hemen her dönemde, muvakkaten kervandan ayrılan böyle mütehayyirler olmuştur. Ancak pek çoğu itibarıyla çok defa böyle, geçici kopukluğun ruhlarında hâsıl ettiği ürperti ve gerilimle, sıçrayıp bir hamlede merkezdeki yerlerini almış, hatta ayrılık hasretinin sıcaklığı ile daha farklı bir bütünleşme, bir kıvam sergileyebilmişlerdir.” (Bir Demet Yol Mülâhazası, Sızıntı/Ekim 97)

    Birleştirici ve bütünleştirici ol!

    Görüldüğü üzere böyle durumlarda mutlaka iyilik düşünmemiz ve böylelerin ellerinden tutmamız gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü bu, -inşallah- geçici bir kopukluktur. 

    Dahası bu, Rabbimizin ve başkalarının bizim elimizden tutmasına bir davetiye ve vesile yapılmalıdır. Aslında herkes, seviyesine göre bir şekilde imtihan olmaktadır. Bu imtihanı -Allah korusun- kaybedenler, kaybetme sath-ı mâiline girenler de olabilmektedir.

    Ancak bu noktada, inceliklerle donanımlı bir Müslüman’a düşen, “İnsan, kendi ayıpları karşısında savcı, başkalarının kusurları karşısında da onlar hesabına avukat olmalıdır.” prensibiyle hareket etme olmalıdır.

    Böylesi bir mümin, birleştirici ve bütünleştirici olur. Tuğlaları bütünleştiren çimento misali bağlaçlık görevi görür her daim.. Rabbimizin hoşnutluğunun, insanların birbirini sevmesinde, kardeşlikte, kalplerin tevhidinde olduğunu çok iyi bilir.

    Sadece bu kadar değil, onlar bütün varlığa bu nazarla bakarlar: “Nasibini alan kimse vicdanındaki birleştirici unsurların canlanmasıyla bütün varlığı şefkatle kucaklayabilecek bir enginliğe açılır.”

    Yol arkadaşlarını dışlamazlar

    Günümüzde, gönlünü bütün insanlığa açmış, elleri her dem göklere açık, ağzı dualı, gönlü yaralı, kardeşiz diye yola çıkmış ve öyle de devam eden hasbiler topluluğu, bu güzelim kriterler ışığında hareket etmeli, yol arkadaşlarını dışlamamalı. Çünkü onlarda herkesle konuşabilecek kadar bir yürek ve engin bir gönül vardır. 

    Bundan dolayı açık, net ve dobra dobradırlar. Onlar, asıl kaynaktan beslenmektedirler. Kardeşlerinin düşüşünü balkondan sağı solu seyreder gibi seyredemezler. Uyarırlar, yalvarırlar, belki de böyle bir durum karşısında dua edip ağlarlar. Asla sevinmezler. Çünkü böyle öğrenmişlerdir rehberlerinden. Onlar, gerçek anlamda birer hayırhahtırlar.

    Zikzaklar, her zaman silinmeyi, sıfırlanmayı, itilip kakılmayı gerektirmez onların düşünce dünyasında. Bu durumda, “Bize görev düştü, tutalım ellerden...” derler ve koyulurlar işe. Çünkü onların asıl kaynaktan kana kana içmiş oldukları Müslüman ahlâkı bunu gerektirmektedir:


    BİR SORU-BİR CEVAP

    “Helal olan bir işten vazgeçmeyi adamak” adak olur mu? 

    Soru: Evde oynarken yanlışlıkla yeğenimin üzerine ocaktaki süt döküldü. Yüzü yandı. Bunun üzerine ablam, çocuğunun iyileşmesi durumunda evde bir daha süt bulundurmayacağı gibi bir adakta bulundu. Yeğenim tamamen iyileşti. Dolayısıyla ablamın dileği yerine geldi. Şimdi ablam bu adağı yerine getirmek zorunda mı? Vazgeçse bunun herhangi bir vebali var mıdır? (Yasemin H.)

    Adak “kişinin dinen yükümlü olmadığı ibadet cinsinden bir şeyi kendisi için vacip kılması” demektir. 

    Buna göre bir kimsenin dileği gerçekleştiği takdirde yerine getirmek üzere Allah’a söz verdiği şeyin adak sayılabilmesi için farz veya vacip ibadet cinsinden bir şey olması gerekir. 

    Mesela namaz, oruç, sadaka, kurban gibi ibadetler, adak olarak geçerli sayılan ibadetlerdendir. Dolayısıyla “evde süt bulundurmamak” gibi helal olan bir işten vazgeçmeye söz vermek adak sayılmaz. 

    Dolayısıyla ablanızın verdiği söz, dinimize göre adak değildir. Bunu yerine getirmesi gerekmediği gibi herhangi bir keffaret ödemesi de gerekmez. 

    Ancak şu da unutulmamalıdır ki, bir mü’min herhangi bir hususta Allah’a söz vermeden önce düşünmeli, Allah katında makbul sayılmayan veya değeri olmayan bir şeyle adak yapmaya kalkmamalıdır.
    19 Nis 2019 10:31
    YAZARIN SON YAZILARI