Sabit ve Değişken Fikirler Arasında Denge

Cuma Karaman

Cuma Karaman

25 Eyl 2025 00:12

  •  

    Günümüz dünyasında bireylerin karşılaştığı temel sorunlardan biri, sabit değerler ile değişken fikirler arasındaki ayrımı yapamamaktır. Zira bazı düşünceler evrensel, kalıcı ve temel ahlaki ilkelerden beslenirken; bazı fikirler zamana, zemine ve şartlara göre değişebilecek niteliktedir. Bu ikisini birbirine karıştırmak, insanı ya bağnazlığa ya da savrulmaya sürükler.

     

    “Sabit fikirler”, adalet, hak, hukuk, ahlak, özgürlük ve insan onuru gibi ilkeler üzerine kurulu olanlardır. Bunlar, dini veya felsefi zeminlerde evrensel değerler olarak tanımlanır. Zaman değişse de, coğrafya farklılaşsa da bu ilkelerin özünde bir sapma olmaz. Mesela, adalet her çağda adalettir; zulüm her devirde zulümdür. Bir bireyin veya toplumun sağlıklı bir dünya görüşü geliştirebilmesi, bu sabit ilkeleri merkeze almasıyla mümkündür.

     

    Buna karşın “değişken fikirler”, uygulamalara, yöntemlere ve şartlara bağlı olarak farklılık gösterebilir. Siyasi tercihler, ekonomik modeller, toplumsal yapılar, gündelik hayata dair pratikler bu kapsama girer. Değişken fikirlerin varlığı, insanın düşünce esnekliğini ve çağın ruhunu yakalama çabasını gösterir. Ancak bu fikirler, sabit değerleri zedeleyecek boyuta ulaştığında, istikrarsızlık ve ilkesizlik ortaya çıkar.

     

    İnsan, sabit değerlerine sadık kalırken düşüncesinde yeniliğe açık olmalı; fakat bu açıklık, onu köksüzlük ve kimliksizliğe götürmemelidir. Tıpkı sağlam kökleri olan bir ağacın mevsimlere göre yaprak dökmesi, yeniden yeşermesi gibi… Düşünce de mevsimsel esneklik gösterebilir; ancak onu ayakta tutan gövde ve kök, sabit değerlerdir.

     

    Bugün güven bunalımının, inanç krizlerinin ve toplumsal parçalanmaların altında, bu ayrımın göz ardı edilmesi yatmaktadır. Bir gün savunduğu bir fikri, ertesi gün inkâr eden insanlar; ilkeler değil, çıkarlar üzerinden hareket ettiklerini fark edemez hâle gelmektedir. Oysa ilkeler, kişinin ve toplumun hem iç tutarlılığını hem de dış güvenilirliğini sağlar.

    Sonuç olarak, muhakeme ve muvazene sahibi bir birey, sabit değerleri rehber edinerek değişken fikirleri anlamlandırır. Ne çağın ruhuna kör kalır, ne de değişim adına değerlerinden vazgeçer. Zira gerçek fikri olgunluk, sabit olanla değişkeni ayırt edebilen dengeli bir bilinçle mümkündür. 

     

    Ne yazık ki günümüzde bazı hizip ve grupların, değişken fikirleri sabit değerlerin önüne geçirdiklerine şahit oluyoruz. Bu çevreler, evrensel ilkelerin ihlali karşısında sessiz kalırken; zamana, şartlara veya duruma göre şekillenebilecek geçici meseleler için canhıraşane bir mücadele sergileyebiliyorlar.

     

    Oysa gerçek fikri dirayet, sabitleri esas alıp değişkenleri bu sabitler çerçevesinde değerlendirebilmektir. Sabit değerlerin ihmal edildiği veya araçsallaştırıldığı bir yapı, ne kadar güçlü görünürse görünsün, içten içe çözülmeye mahkûmdur. 

     

    Konuyu şu örnekle noktalayalım: 

     

    Nasıl ki altın, dünyanın her yerinde ve her çağda değerini koruyan sabit bir kıymetse; hakikat ve temel ilkeler de aynen öyledir. Zaman, zemin ve şartlar değişebilir; ancak adalet, merhamet, insaf ve hakkaniyet gibi sabit değerler her durumda geçerliliğini korur. 

     

    “İşte muhakeme ve muvazene, bu altın kıymetindeki ilkeleri esas alarak, geçici olanla kalıcı olanı ayırt edebilme becerisidir."

    25 Eyl 2025 00:12
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR