Sinan

Ercümend PERVER

Ercümend PERVER

01 Eyl 2017 11:53
  • Efkar ve hüznün dillerde ah, gözlerde yaş olarak temessül ettiği yerlerdir medrese-i Yusufiyeler. 

    Hasretin, özlemin, her açık görüş sonrası koğuşlarda hıçkırıkların bir birine karıştığı yerlerdir medrese-i Yusufiyeler. 

    İçeride gördükleri sıkıntılar yetmiyormuş gibi, bir de dışarıdan gelen olumsuz haberler oraları daha da yaşanmaz hale getirir. Bir çoğumuzun katlanmaya tahammül edemediği hasretin, oralarda lafı bile olmaz. Onlar için dışardakilerin “Canları sağ olsun yeter” temennileri hep dillerdedir. Zira içerdeki mağdurların çilesini katlandıracak o kadar çok mezalim vardır ki hasret ve mahkumiyet, yapılan zulümlerin yanında çok hafif kalır. 

    Hizmet hareketi mensupları için idam isteyen taraftarlarına “İdam bir sefer ölümdür ama onlar için daha beter ölümler var” diyen, bin deyince binip in deyince inen, baştaki zalimin dediklerini tekrardan başka bir mahareti olmayan birisi böyle konuşur da, alttaki memuru bunu talimat olarak kabul edip ölümden beter zulümler irtikab etmezler mi?

    Onca sıkıntının içinde teselli ararlar. Umutlar hiç kesilmez yaradandan. Birbirlerine manevi destek olup nasihatlerle ayakta durmaya, daha doğrusu yapılan zulümlere isyan etmeden katlanmaya çalışır devrin mağdur ve mazlumları. 

    Bu manevi dayanışmaya bile tahammül edemeyen insanlık sefili, esfel-i safilinin sakinlerinden, hapishane yöneticisi, oradaki bütün sıkıntılara rağmen arkadaşlarını teselli ettiğini gördüğü Sinan’ı dışardaki ailesinin maddi imkansızlıklarla boğuşmasına aldırmadan, sırf arkadaşlarına sürekli manevi destek olduğu için bulunduğu ilden yedi yüz kilometre uzakta başka bir ile naklettirir. 

    Sinan’lar kavga ve huzursuzluk çıkardıkları için değil, huzura ve sükuna yardımcı oldukları için cezalandırılır. Hem de her açık görüşe gelip gitmeye imkan bulamayan, her açık görüşü iple çeken üç yaşındaki, baba hasreti çeken masum oğluna ve genç yaşta bu sıkıntılara maruz kalan ailesine rağmen.

    Korkaklar herkesi kendileri gibi ödlek sanır. O çilehanede, dertlerin bütün acımasızlığına rağmen kendi derdini unutup arkadaşlarına teselli veren Sinan’ları da tırsar sanırlar. Üflemekle hakikatin nurunu söndürme hayaline kapılırlar. Bilmezler ki o nuru söndürmeye kimsenin nefesi yetmez ve Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez. 

    Sinan’ı, nefes almakta dahi zorlandığı bir araçla, saatlerce süren bir yolculukla yeni medresesine naklederler. Menziline varınca da, onca yol yorgunluğuna rağmen bu sefer de tam otuz altı saat su dahi vermeden bir hücreye tıkarlar. 

    Otuz altı saat sonra hücrenin kapısı açılır. Hücre zifiri karanlıktır. Bir parça ekmek ve bir bardak su verilip hücrenin kapısı tekrar kapatılır. İçeride; suyu kesilmiş bir tuvalet vardır sadece. Bu hücre oturduğu zaman ayakalarını uzatamayacak kadar dardır. Tasavvurlarınızı esneterek o ortamı hayal edin. Yemek yok, su yok. Birşeyler yeseniz bu sefer de tuvalet ihtiyacınızı susuz bir tuvalette nasıl giderceksiniz. Nasıl taharetlenip, nasıl yemek yiyeceksiniz. Bu hal yirmi bir gün devam eder. Sinan çıktığında tanınmayacak hale gelmiş, adeta bir deri bir kemik kalmıştır. Günlerce kendine gelemez. Hastanelik olmasına rağmen hastaneye sevk etmezler. İçerdeki diğer tutukluların imkanlar ölçüsünde bakımı ve özeni sayesinde günler sonra kendine gelir Sinan. İşte bütün bu zulmü, en başta darbeye teşebbüs(!) ve eski medrese-i Yusufiyesinde arkadaşlarına teselli vermesinin cezası olarak reva görürler Sinan’a. 

    Şimdi size bir haber sitesinden alıntı nakledeceğim. Ve eminim ki Sinan’a yapılan zulümle, bu fıtratı bozulmuş canavarlara inkılap etmiş mahluklara gösterilen müsamahayı görünce, yuh artık demekten kendinizi alamayacaksınız. 

    ''Antalya'da sosyal medyadan tanışıp buluştuğu 17 yaşındaki B.T. adlı çocuğa pansiyonda tecavüz edip idrarını içirip dışkısını yediren, bunları kameraya kaydettiği suçlamasıyla tutuklu yargılanan kafe işletmecisi, 20 yaşındaki Davut E. adli kontrol şartıyla tahliye edildi. 

    Antalya'daki kan donduran olay, saldırgan Davut E.'nin mağdur kız çocuğu B.T.'nin annesi Ö.Y.'ye "Senin kızınla iki defa ilişkiye girdim" diye yazıp gönderdiği telefon mesajıyla ortaya çıktı. Çocuğun annesi Ö.Y. mesajı gönderen kişiden şikayetçi olmak için polis merkezine gitti. Şikayet üzerine 23 Mart'ta gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Davut E. hakkında "kişilerin huzur ve sükununu bozma, sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret, tehdit, şantaj, çocuğun nitelikli cinsel istismarı, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek" suçlarından dava açıldı. 

    Antalya 5'inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk duruşmasına, bir gün önce talimatla ifadesi alınan mağdur B.T. katılmadı. Saldırgan Davut E. ve mağdur çocuğun annesi Ö.Y. ile tarafların avukatları duruşmada hazır bulundu. 
    Davut E. savunmasında, tecavüz iddiasını kabul etmezken ilişkiyi görüntüye aldığını itiraf etti. Davut E., mağdurun annesine gönderdiği mesajı da kabul etti. 

    Anne Ö.Y. ise kızına tecavüz edildiğini belirterek, sanıktan şikayetçi olduğunu söyledi. Çekilen görüntüleri kendisinin izlemediğini ancak kamera kaydında kızına sanığın idrarını içirip dışkısını yedirirken görüntülerin olduğunu söyleyen Ö.Y., "Sanık kızımla zorla ilişkiye girmiştir" dedi. Bu olay nedeniyle kızının psikolojisinin bozulduğunu ve ilaç tedavisi gördüğünü anlatan Ö.Y. sanığın kaldığı pansiyonda olay gününe ilişkin kamera kayıtlarının istenmesini talep etti. 

    Olayın yaşandığı pansiyondaki görüntü kayıtlarının istenmesine karar veren mahkeme, tutuklu sanığın haftanın iki günü en yakın polis merkezine gidip imza atması şartıyla adli kontrolle tahliyesine hükmetti. Duruşma ertelenirken, sanığın serbest kalmasına tepki gösteren anne Ö.Y. gözyaşları içinde adliyeden ayrıldı.''

    Hey Anadolum! Bir zamanlar masallarda, Anadolu kaplanları diye efsaneler duyardık. Ama gerçeğine hiç rastlamadık.

     Şimdi anlıyoruz ki meğer Anadolu'da; kesretle, analar yıllardır sırtlan doğururmuş da haberimiz yokmuş. 

    Kimse sormadı. Bir öğretmen kimin kime yaptığı anlaşılmayan darbe saçmalığına, nasıl katkı sağlamış olabilir de bu zulmü hak edecek bir suç işlemiş olabilir. Yığınlar bir kemik uğruna kapısında kuyruk döven köpekler gibi, her taşa seyirtti maalesef. Bu öğretmenler daha dün denecek kadar yakın bir zamanda zulmedenlerin çocuklarını emanet ettiği emin insanlardı.

    Terbiyemiz müsade etseydi, bunlar için tam burada askeri bir tabir kullanacaktım. Ama şimdi biz onların çocuklarını tecavüzcü vakıflara havale ediyoruz. Hayrını görün… 

    Ercümend PERVER 
    01 Eyl 2017 11:53
    YAZARIN SON YAZILARI