Kullukta '3K' formülü

Hüseyin Kara

Hüseyin Kara

05 Şub 2018 20:36
  • İnsanın dünya hayatında yükselebileceği en üstün makam, Allah’a kul, Habibi’ne ümmet olma makamıdır. Bunların dışındakilerin hepsi dünya gibi fanidir. Bu makamları kişiler kabirden öteye götürmezler. Kulluk makamı ise, insanı bu dünyadan alır, kabirden, mahşerden geçirir ve firdevslere kadar hep yükselterek ebetlere götürür. Allah’a kulluğu bırakıp, kullara kul olmayı tecih edenlerin ise ruhlarının yükseldiğine hiç kimse şahit olmamış ve sefihlik yakalarından düşmemiştir.

    Allah’a kul olma talihliliğine erenlerin, yakaladıkları kulluk ivmesini sürekli koruyup canlı tutmak ve günbegün artırmak için ‘şartlarına uygun bir kulluk’ ortaya koyma mecburiyetleri vardır. İbadetten ubudiyete ve oradan ubudete giden yolda sürekli bir inkişaf niyeti ve kararlılığında olmak gerekir. İmanın aksiyona dönüşmesi olarak tanımlanan ibadet, insan hayatının çocukluk hariç bütün safhalarını kapsadığı için çok zor bir iştir. Buna nefis ve şeytanın engellemeleri de katıldığında zorluğu bir kat daha artmaktadır.

    Allah’a kullukta en başarılı olarak bilinen enbiya-yı kiramın örnek hayatlarındaki en belirgin vasıf kulluklarındaki derinlikleridir. Onların izlerini yakından takip edenlerin de seviyelerine göre ibadette muvaffak oldukları görülmektedir. Öyleyse bu kaliteli kulluk yolunun bir formülü olmalı ve onu uygulayanlar sonuçta aynı başarıya ulaşmalıdırlar. Bu yazının konusu elden geldiği kadar ‘3K’yı misalleriyle izah etmektir.

    Müminin, bedenî bir ibadeti gerçekleştirmek için en az üç unsuru uyumlu olarak bir araya getirmesi gerekir. Bunlar sırasıyla; kalp, kafa ve kalıptır. Başka bir ifade ile bunlara; gönül, akıl ve beden denilebilir. Bu üç unsur, bir ibadette başından sonuna kadar birlik ve beraberlik içinde hareket ederse kaliteli bir ibadet ortaya çıkmış olur. Aksi halde; bu üç unsurun birbirlerinden bağımsızlığı ve hatta habersizliği onu ibadet olmaktan çıkarır ve boşa harcanmış bir emeğe dönüştürür. Bir davranışın, Allah’ın kabul süzgecinden geçip de amel-i salih olarak meleklerin kaydına girmiş bir ibadet olabilmesi için bu üç unsurun o ibadete ortaklaşa katkı sağlaması gerekmektedir. 

    1- KALBİN İBADETE KATKISI: 
    Muhabbetin kaynağı olarak bilinen kalp, bir ibadetin icra edilmesine en önemli katkıyı sağlar. Sevilerek icra edilmeyen hiçbir işin bereketi olmadığı gibi, sevilmeden yapılan ibadetler de mümini âbid yapmaz. Hatta gönüllü olarak yapılmayan ibadetlere uzun süre devam da edilemez. Özellikle namaz gibi süreklilik isteyen zor ibadetlerde, belki başlangıçta istenilen gönüllülük olmayabilir. Fakat zamanla namazın sevgisi gönüllere yerleşince, o artık fıtratın bir yanı haline gelir ve zorluğun yerini kolaylık alır. Bu noktaya erebilmek için fiilî duanın kavlî dualarla desteklenmesi gerekir. Çünkü kalpler Allah’ın elindedir. İbadetleri severek yapma mevkiine yükselmenin yolu, Allah’a yalvarmaktan geçmektedir. Kur’an Hz. İbrahim’in dilinden bizlere bir dua tavsiye etmektedir. ‘‘ Ya Rabbi! Beni de, neslimi de namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle. Duamı lütfen kabul buyur ya Rabbi.’’ (İbrahim; 14/40) Bu duada, Efendimiz’in (sav) ‘gözümün nuru’ diye nitelendirdiği namaz için insanın kendisine dua yapmasının yanı sıra, birer ana-baba olarak evlad u iyali için de dua yapmasının gereğine vurgu yapılmaktadır.
            
    İbadet için bu kalbî muhabbetin temin edilemediği durumlarda, tembellikle iç içe olan namaza kalkışlar münafıkların namaza kalkışlarına benzetilmektedir. Çünkü namaza karşı olan şevk, gerçek mümin ile münafığı ayırt etmeye yarayan en önemli ölçülerdendir. ‘‘ Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların hilelerini ve oyunlarını bozar. Onlar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar. Müminlere gösteriş yaparlar. Yoksa Allah’ı pek az hatırlarlar.’’ ( Nisa, 4/142 ) Bir namaz için gerekli olan kalbî alakaya namaz enerjisi de denilebilir. Bu enerji temin edilmeden her gün beş defa temizlenip Allah’ın huzuruna çıkmak çok da kolay olmasa gerektir. Namaz, ibadetlerin en câmisi olmakla birlikte ömür boyu günde beş defa kılınması, farz bir ibadet olduğu için müminlerle münafıklar arasında turnusol kağıdı görevi görmektedir. Gerçek kulluk asla sevgisiz icra edilemez.  

    2-KAFANIN (AKIL) İBADETE KATKISI:
    Bir ibadetin icrasında aklın devrede olması; neyi, niçin ve nasıl yapmakta olduğunu kontrol etmesi, ibadetin kabulünde en önemli bir husustur. Yine namazdan bir misal vermemiz gerekirse; namaza başlarken farz olan iftitah tekbirinin diğer bir adı tahrim tekbiridir. Yani bu tekbir, namaz kılan mümine, yiyip, içip, konuşmayı haram kıldığı gibi namazın dışında hayalen dolaşmayı bile haram kılar. Mümin, adeta ellerini tekbir için kaldırdığında, namazla ilgisi olmayan her şeyi arkaya atıp namaza dünya garizasından sıyrılmış olarak  girer. Samimi bir niyet, ancak akıl tam devrede iken Allah ile yapılan bir sözleşmenin adıdır. Henüz dünyevî işlerinden aklen ve kalben ayrılamamış bir müminin yapacağı ibadetlerde ihlas temin edilebilir mi? Bundan dolayıdır ki, Maûn Suresi’nde Allah namaz kılmayanlara yazıklar olsun demiyor da, ‘‘Vay haline şöyle namaz kılanların. Ki onlar namazlarından gafildirler. İbadetlerini gösteriş için yaparlar. Zekat ve diğer yardımlarını esirger, vermezler.’’ ( Maûn, 107/4-5-6-7) buyuruyor. Namazda akıl devrede olmadığı zaman, hayal namazın dışındaki hayattan asla kopamaz ve insan bu haliyle de namazlaşamaz. İnsanın bedeni namaza ait fizikî hareketleri yerine getirse de öyle bir namaz Allah’ın kabul gümrüğüne takılabilir, meleklerin kaydına da geçmeyebilir. Allah’a kulluğun en önemli simgesi durumunda olan ibadetler, keyfiliğe kurban edilmeden ifa edilmeli ki ibadet gerçek yerini bulsun. Aksi durumda yorgunlukların, uykusuzlukların ve açlıkların ötesinde hiçbir şey elde edilemez. 

    3- KALIBIN (BEDEN) İBADETE KATKISI: 
    İbadetlerde kalp ve kafa senkronize bir biçimde üçüncü unsur olan kalıbı  yönlendirmede ne kadar başarılı olursa ibadet o kadar kabule karin olur. Allah’ın ‘‘Namazı ikame ediniz!’’ emr-i sübhanisi ile böyle kaliteli bir namaz emredilmektedir. Dolayısıyla kullukta farkındalık meydana getirmenin bir kul için ne kadar önemli bir husus olduğunu, bu çeşit ayetlerin Kur’an’da çokça bulunmasından anlaşılmaktadır.

    Mümin, kulluk vazifesini çoğunlukla bedenini kullanarak ifa etmektedir. Namaz, oruç ve hac gibi ibadetler beden ile yapılmaktadır. Beden, kalbin ve aklın direktiflerini fizikî bir davranışa dönüştürürken, adî davranışlardan farklı olarak onun ibadet kılıfı giymesi için, ancak gönülden severek ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek ihlasla yapılması gerekmektedir. Bu çeşit bedenî ibadetleri icra ederken toplumun içinde riyaya, tek başında iken ucub’a girerek yapılan kulluğun Allah nezdinde hiçbir değerinin olmayacağını anlamak zor değildir. Çünkü her ikisinde de Allah’ın rızası gözetilmemektedir. Tevbe Suresi 111. ayete göre mümin kulların ortaya koyduğu ibadetlerin asıl müşterisi Allah’tır, kullar değil. Onun için ibadeti Allah’a beğendirmek esas olmalı. Zaten ibadette ihlas da bunu öngörmektedir.  

    Misalimizi yine namazdan vermemiz gerekirse, insan kalıbının kulluğa katkısında, namazda ta’dil-i erkânı hatırlatmak kâfidir sanırım. Hanefî mezhebinde vacip, diğer üç mezhepte farz olan ta’dil-i erkân, beden ile ifa edilen bir husustur. Yani namazdaki her bölümün hakkını vererek, namazdan çalmadan, Allah’ın huzurunda durduğunun farkına vararak ifa edilen bir namaz gerçek namaz olur. Namaz, Hz. Cebrail’in (as) Efendimiz’e (sav) öğretip, O’nun (sav) ashaba öğrettiği bir namaza ne kadar yakınsa, böyle bir namazla Allah’a o kadar yakınlık kesbedilir.  

    Elhasıl, kullukta 3K formülünde yer alan kalp, kafa ve kalıbın ( gönül, akıl ve beden) beraberce bir ibedetin kabule karin olması istikametinde iş birliği yapmaları halinde, ibadetten beklenen neticeler elde edilir. Böyle bir namaz, insanı kötülüklerden alıkoyar. ( Ankebut, 29/45 )  Böyle bir hac ibadeti, günahların hepsinin affına sebep olur. (Buhari) Böyle bir oruç mümine Reyyan kapısından cennete girme ayrıcalığı kazandırır.(Buhari-Müslim)  

    Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki enfes cümlesi ile bu yazıyı sonlandıralım. ‘Halbuki namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah, dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü ahirete mal edebilir. Fanî ömrünü bir cihette ibka eder.’ ( Sözler, 4.Söz )

    Dr. Hüseyin Kara
    05 Şub 2018 20:36
    YAZARIN SON YAZILARI