Zulmün ve zalimin anatomisi

Hüseyin Kara

Hüseyin Kara

14 Ağu 2017 14:38
  • Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, işkence ve nursuzluk olarak tanımlanan zulüm, insanın fıtratında bulunan potansiyel bir kötülük enerjisidir. ''Emaneti insan yüklendi. Doğrusu o zalim, çok cahildir'' (33,72), (14,34)  Ne zaman, nerede ve nasıl ortaya çıkıp sahibini zalimler kategorisine sokacağı bilinmemektedir. Peygamberlerde bu durum, mukarrabînin zellesi sayılmış ve bir sıfata dönüşmeden tövbe ve istiğfarla ona hayat hakkı tanımamışlardır. Peygamberlerin dışındaki sıradan insanların hepsinde az veya çok tesir icra edebilen zulüm damarı, iyi bir terbiye ile zararsız hale dönüştürülebilir. Kin ve hiddet gibi insanda sınırlanmamış duygular arasında yer alan zulüm, haset ve inat gibi Allah’ın sevmediği davranışlardandır. Yüce Allah’ın Âdil diye bir ismi olmasına karşılık zalim diye bir ismi bulunmamaktadır. ''Allah kullarına zulmetmez'' (3,182), (22,10) Zira bunlar birbirlerinin zıttıdır. Adaletin olduğu yerde zulüm, zulmün olduğu yerde de adaletin bulunmaması gibi. Fakat tercihini zulümden yana kullananlara da Allah, bir süreliğine fırsat tanıyor ve bu çirkin icraatını da şüphesiz Allah yaratıyor. Zulme taraftar olmamakla birlikte, hayrı da şerri de yaratan Allah, zulmün sorumluluğunu zalime yüklüyor. Bu yönü ile insanlık tarihi, farklı şiddetlerde çok zulümler ve zalimler gördü. Bunun yanında pek çok mazlumun âhına da şahit oldu ve olmaktadır. 
             
    İlk insan olan Hz. Âdem (as) ve hanımı Hz. Havva, cennetteki zellelerine pişmanlık duyup yaptıkları ortak dualarında ''Dediler ki; Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz’’. (7,23)  diye dua etmişlerdir. Yine Hz. Musa (as) ''Rabbim ben kendime zulmettim, beni bağışla. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O’ dur.''(28,16);  Hz. Yunus (as)  ‘’Sen’den başka ilah yoktur, Seni tesbih u takdis ederim, gerçekten ben zalimlerden oldum.’’ (21,87)  gibi peygamber boyutunda cereyan eden zelleleri, daha başlamadan biten bir hızlılıkla affa mazhar olmuşlardır. Bütün bunlarla, Kur’an bize peygamberler üzerinden kendine zulmeden insanın, tövbe ve istiğfarla kendilerini Allah’a affettirmeyi başardıklarını misal olarak veriyor.   

    Her ne kadar ‘’Gerçekten şirk büyük bir zulümdür’’ (31,13) ayetinde böyle beyan buyruldu ise de, en büyük zulüm olan şirk af kapsamı dışında kalıyor. Bir de kulların haklarına tecavüz etme boyutunda zulüm vardır ki, belki de en çok işlenen zulüm çeşidi bu olsa gerek. Bunların ayrıntılarına geçecek olursak; zulmün üç çeşidinin olduğu görülmektedir. İnsanın kendi kendine yaptığı zulüm de, üçüncü bir zulüm çeşididir.

    1-ALLAH’A İNANMAYANLARIN ZULMÜ: Bütün müşrikler, kâfirler, putperestler ve Allah tanımaz ateistler bu zulmü irtikâp ettiklerinden dolayı affı olmayan bir suç işlediklerinden ebedî cehennem ile cezalandırılacakları açıktır. ‘’Ehl-i kitaptan ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.’’(98,6) Zira ‘’Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım’’(51,56) fermanı varken ve kulluk insanın vazifesi ve Allah’ın da hakkı iken bunu gasp edenler en büyük zulmü işlemişlerdir. Firavunların, Nemrutların ve Ebu Cehillerin yolundan gidenler topluluk olarak da bu zulme ses çıkarmaz ve hatta taraftar olurlarsa,  onlar da zalim bir kavim olarak adlandırılırlar. Sonuçta onlar da kurtuluş yolunu asla bulamazlar.  

    ''Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.'' (9,19)  Bu zalimler daha dünyada yaşarken yanlışlıklarının farkına varır ve iman ederlerse kurtulurlar. Küfür ve şirk içinde iken ölürlerse onlar için kurtuluş olmayacağı da açıktır. Bu zulüm çeşidinin tek bir ilacı vardır. O da iman etmektir.

    2-İNSANLARIN DİĞER İNSANLARA VE MAHLÛKATA OLAN ZULMÜ:  Dünyada en yaygın olarak görülen zulüm çeşidi, zalim insanların mazlum insanlara reva gördükleri, güçlülerin güçsüzleri ezdikleri insanlık dışı muamelelerdir. Zira, Allah’ın kendisinin sevmediği ve yapmadığı bir şeyi kullarının yapmasından hiç hoşlanmaz. Bu zulmü irtikâp edenlere de ayrıca lanet eder. ‘’Bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.’’ (11,18) ‘’Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.’’(7,44)  İnsanlık tarihi içinde zalimlikle öne çıkanlar hiç eksik olmamıştır. Aslında, zulüm bir kâfir sıfatı olmakla birlikte inanan insanlar arasından da tarihte çok  zalimler çıkmıştır. 

    Bu sıfat ile anılan Haccaclar, Yezidler ve benzeri zalimler İslâm tarihinin yüz karasıdırlar. Kıyamete kadar daha niceleri bu zalimlerin çirkef yolunu takip etmişlerdir ve etmektedirler de… Fakat küfrün sürekliliği gibi zulmün sürekliliği olmaz.(Hadis) İcraat-ı Sübhaniye'de görülenler dikkate alındığında, Allah zalimleri bir kılıç gibi kullanıp mazlumlar oluşturmakta ve dönüp zalimden de intikamını almaktadır. (Hadis)  Zalimlerin hepsi aynı psikolojik durumu paylaştıkları için ortak noktaları hiç şüphesiz merhametsizlikleridir. Acıma ve hesap verme duygusundan mahrum olan bu zavallı mahlûklar, kendilerinden güçsüz gördüklerine zulmetmekten o sefil ruhları nasıl insanlık dışı bir haz alıyorlarsa, (Gerçek müminler böyle bir haz duyamazlar) adeta zulümleri onların zevk kaynağı olur. Zulmü artırdıkça o meş’um zevkleri artar ve bu fasit daire içinde kaldıkları sürece de doğruyu asla göremezler. Bu arada mazlumların arşa varan iniltilerini bir ney gibi dinlemekten de çekinmezler. Hatta mazlumların acziyet gösterip de zalimlerden af dilemeleri onların keyiflerine keyif katar. Onun için gerçek izzetli ve şeref sahibi müminler, hiçbir zaman zalimlerden eman dilemediler ve asla af talebinde bulunmadılar. İslam tarihinde bunun çok örnekleri vardır.  Allah’ın kullarını haksız yere cezalandırmaya girişen zalimler, bir yönü ile ilâhlık taslamakta olduklarından en büyük cürmü işlediklerinin farkında bile değillerdir. Zalimler haya sahibi de olmadıkları için (Zira haya imandandır) yalan söylerken bile yüzleri kızarmaz, iftira ederken de sıkılmazlar. Hesap gününe inanmadıkları için de her türlü denaeti ve şenaeti rahatlıkla işlemekten geri durmazlar. Onun için Efendimiz (sav)  ‘’Zulmetmekten de zulme uğramaktan da sana sığınırım’’. diye dua etmektedir.
           
    3-İNSANIN KENDİ KENDİNE OLAN ZULMÜ:  Eşref-i mahlûkat olarak yüksek donanımlı yaratılan insan, ebedî Firdevslere namzet iken bu gaye ile yaşayıp bu hedefe varamayan, kendine en büyük zulmü yapmıştır. Kendisine tertemiz ve günahsız bir ruh teslim edilen insan, günahlarla bu ruhu kirletip cehenneme müstahak hale getirmişse, kendisine bundan daha büyük zulmü kimse yapmamıştır. En büyük gayesi Allah’a kul olmak gerekirken insan, kula kul olmayı yeğlerse kendine karşı zalimliğin en kötüsünü irtikâp etmiş olur. Beşer olması nedeniyle yanılarak işlediği günahlarına tövbe etmeden Allah’ın huzuruna çıkan talihsiz insan, zulmün daniskasını kendisine karşı işlemiş olur. İmtihan için geçici olarak bulunduğu dünya hayatını ebedî âlemleri peylemek için değil de, gün ve gecelerini nefsinin istekleri doğrultusunda, heva ve heveslerine uyarak geçirirse en ağır zulmü kendisine karşı işlemiş sayılır.’’Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler’’ (30,9)  Buna göre insana imtihan maksadı ile verilmiş olan makam, mevki, evlat ve mal-mülk, yerli yerinde kullanılarak rıza-i ilâhi peylenmesi lazımken, bu imkânları heba edenler zalimlerin ta kendisi olmayı hak etmişlerdir. Başka hiç kimse bu tip insanlara böyle büyük bir haksızlık yapamaz. 
          
    Sonuç olarak; zulüm, Allah’ın sevmediği bir insanlık suçudur. İster fert olarak işlensin, ister toplum olarak işlensin, isterse devlet olarak işlensin zulmün mahiyeti değişmez. Zalim de her yerde zalimdir. Tövbe etmediği, yaptıklarına pişmanlık duymadığı ve haklarını gasp ettikleri insanlarla bu dünyada helalleşmediği sürece Allah’ın düşmanı olarak bir kısmını dünyada, fakat asıl ahirette rezil ve rüsva olmaya mahkûmdur. Zira Allah kendi Zâtına da, kullarına da zulmü haram kılmıştır. Bunu irtikâp edenler hem Allah’ın hakkına hem kulların haklarına hem de kendi hakkına tecavüzden yargılanacaklardır. Ne kötü bir âkıbet!  Allah bizleri muhafaza buyursun. AMİN.    

    Dr. Hüseyin Kara                                                

    14 Ağu 2017 14:38
    YAZARIN SON YAZILARI