Aşkta kaybedince...'Happy Ending' olmuyor!

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

12 Şub 2020 15:20
  • Duygusallık ve romantizmin fazlası zararlı. İlerleyen yaşlarda, “Üç tehlikeli beyaz!” olarak bilinen tuz, un ve şeker ne ise, siyasi açıdan aşırıya kaçan romantizm de en az o kadar tehlikeli. Bu meşhur üçlü'ye aşk ve kumar'ı da dahil etmek şart. Malum, kırkından sonra aşka düşeni teneşir paklarmış. Aşk'da başarısız olanların ikinci durağı daha kötü ve yüz kızartıcı; kumar. Hem de devlet malı ile!

    Cumhurbaşkanı yörüngesinde oluşan romantizm saplantısı artık ülke sınırları içindeki hayal ve gönül kırıklıkları ile sınırlı değil. Şehit cenazelerinde, Cumhurbaşkanı'nın kadraja düşen ağlama karelerinden bahsetmiyoruz. O görüntüler iç siyaset için. Bizim derdimiz, dış siyasetteki aşırı duygusallık.Saray'ın her yaptığında hikmet arayan budala yazar-çizer takımı da işin farkında fakat ellerinden bir şey gelmiyor. Etrafındakiler, “Gençken bu böyle değildi!” diyerek kendilerini teselli etseler de, Nasreddin Hoca'nın yaşlılık halleri gibi, biz Hazret'in gençlik yıllarını da biliyoruz. Şimdi yaşanan sıkıntıların bir çoğu işte o zamandan kalan açık hesaplardan kaynaklanıyor.

    Mevcut iktidarın ilk göz ağrılarından sayılan Suriye'li Beşşar'ın yapıp ettiklerini cümle alem duydu. Suriye'nin diktatörü Türkiye dışındaki herkes ile yeni başlangıçlar peşinde. Saray hala, memleketin en kirli çöpçatanı, köhne marksist'i araya sokup, bir kez daha anlaşma, barışma ya da hiç olmazsa bir kere olsun randevu ayarlanması için eşik aşındırıyor. Bu divanelik değil de ne? ABD'de yapılan bir araştırmada, boşanan çiftlerden yüzde kırkı, bir süre sonra eski eşine dönmek için çareler arıyormuş. Saray'ın bu istatistikten haberi olmalı. Bunca kayıptan sonra bile Türkiye'nin Suriye ile nasıl olursa olsun bir şekilde, aynı masaya oturmaya zorlandığı artık sır değil. Kocağolan'ın gözü başka bir şey görmüyor.

    Saray'ın karanlık odalarında, Suriye'li Esed ailesi ile çekilen eski birliktelik fotoğraflarına bakıp bakıp ağlandığı bile söyleniyor ki, aşık'ın hallerini izah için sıradışı şeyler değil. Saray, Suriye'yi elinden kaçırdığına mı yansın, yoksa, ortada kaldığı için, Rusya'ya 'kuma' olarak yamanmak zorunda kaldığına mı dövünsün? Bölgede Süper Güç rolleri oynamayı pek seven Putin'in Suriye ile flörtü bizim Saray'ı çileden çıkarıyor. Rusya'nın diğer mayın merkebi, ve şu sıralar ağır aksak hayata tutunmaya çalışan İran'ı da unutmayalım. 

    Başbakan Ruhani geçen hafta, Avrupa Birliği'ne çağrıda bulunup, İran'ın nükleer çalışmalar konusunda her türlü görüşme için hazır olduğunu duyurdu. İran, Rusya için taşaron olarak çalışmaktan iyice bıkmış. Rusya'nın iteklemesi ile ABD'ye diklenmeye kalkınca, en gözde kumandanını kurban olarak vermek zorunda kaldı. İran, Rusya münasebetlerini, müt'a nikahı çerçevesinde her an sonlandırabileceği için, Avrupa ile seviyeli bir birlikteliği mahsurlu saymıyor olabilir. Rusya da öyle.

    Türkiye'nin tarihinde olmadığı kadar Rusya'ya mahkum ve muhtaç haline gelmesinin çok önemli sebebi var. Putin ve Rus yetkililer, iki ülke arasındaki ilişkilerde Türk Hükümeti'nin vereceği muhtemel karşılıkları ciddiye almıyor, önemsemiyor ve bunu da dile getirmekten çekinmiyorlar. En son, İdlib'teki verilen kayıpta, Cumhurbaşkanı Filistin'deki hadiselere kızdığı kadar bile hiddet göstermedi. Genelde Ortadoğu, özelde Filistin Meselesini, Yerli Malı Halife pozisyonu ile çözeceğini zanneden Saray'ın, iş Rusya'ya dayanınca, uysal bir kediye ya da barış güvercinine dönüşüvermesi garip değil mi? Rusya ile girilen romantik ilişkide işler sarpa sarınca, Saray bundan sonra, masaya daha pahalı şeyler koyarak kumar oynayacak gibi görünüyor.

    Mevsimine göre Rusya'ya ihraç edilen domates, portakal, çilek ve bilumum tarım malzemesi geri gönderildiğinde nasıl en küçük bir karşılık verilmiyorsa, İdlib'teki kaza ya da kasıtlı girilen çatışmada şehid edilen sekiz anakuzusu için de bir şey deme cesareti gösterilemedi. Cumhurbaşkanının silah altındaki vatan evladlarını, bazen Suriye, bazen Libya gibi luzumsuz operasyonlarda tüketme konusunda bonkörlüğü rahatsız edici boyutlara ulaşmış durumda. Beşşar Esed ile masaya oturmanın zamanı geldi!” diyen demode Marksist'de, televizyonlarda aynı rahatlıkla “Savaş! Elbetteki kayıp ve şehit vereceksiniz!” pişkinliğini gizlemiyor. 

    Türkiye, Putin idaresindeki Rusya'yı memnun etmek için çok uğraşıyor. Bu konuda harcanan devlet giderinin haddi hesabı yok. Kullanmama ve depolarda çürütme pahasına S 400'leri aldık. Suriye'de neden ve kiminle savaştığımız hakkında hiç kimsenin bir fikri yok. Libya'ya asker göndermenin hangi anlaşılmaz hikmetlere bağlandığı hala belli değil. Akla gelen en makul gerekçe, Türkiye'nin işgalci bir görüntü ile NATO'dan atılmasını hızlandırmak. NATO ülkeleri, Rusya'nın uydusu gibi davranan Türkiye'ye daha ne kadar dayanabilirler göreceğiz. 

    Yıllar önce, uçak krizinden dolayı savaşın eşiğine gelen Rusya ve Türkiye'nin, göz göre göre İdlib'de karşı karşıya gelmesinin ve mevcut iktidarın böylesine ağır bir aşağılanmayı göğsünde yumuşatıp sonra da taç'a yuvarlamasının ikna edici bir sebebi olmalı. Önce, Cumhurbaşkanı sonra da Dışişleri Bakanı, İdlib hadisesinin iki ülke arasındaki ilişkilere zarar vermeyeceğini söylerken adeta birbirleriyle yarıyorlardı. İşte romantizmin farklı bir boyuta sıçradığı nokta burası.

    Saray geç de olsa, Rusya için vazgeçilmez ya da harcanamaz olmadığını anlamaya başladı. Şu anki kıymet-i harbiyesi, işi geçmiş ve ikinci plana düşmüş 'kuma' kadar bile değil. Türkiye, romantizmde kaybetti. Şimdi, kaybedeceğini bilen müflis bir kumarbaz gibi, Rusya ile birlikteliğini sürdürmek için masaya herşeyi koymaya kararlı. İdlib'de yok yere ölen anakuzuları bu yüzden Türkiye'de gündem olmadı. 

    Varını yoğunu kumarda kaybettikten sonra her şeye tevbe eden bir kumarbaz, “Kumar şehvetlerin en büyüğüdür. Kumar mübtelası için kadın ve romantizm hiç bir şeydir!” itirafında bulunur. Saray ve iktidar “Aşk'da kaybettik, bari kumarda kazanalım!” şaşkınlığında, herşeyi kaybetme pahasına masadan kakmamaya kararlılar.

    Zeki okurların, “Ee! Ne diyorsun? Yine bir şey söyleyecekmiş gibi yapıp, işi fıkraya mı bağlayacaksın?” diye asabileştiklerini farkediyorum. Bu kez iş ciddi. Rusya, Saray'ın hayallerini süsleyen nükleer silah konusunda, Türkiye'ye çok ciddi sözler vermiş durumda. Saray'ı Rusya'nın peşine takan asıl mesele bu. İktidar ve Saray, devekuşu gibi, başlarını kuma soktukları için, dünyadan gizlendiklerini zannediyorlar. ABD'nin işi ağırdan almasının en büyük sebebi bu. Bu konuda, İran'ın başına bela olan nükleer probleminden ders almaya da hiç niyetleri yok. 

    İşi fıkraya bağlamayınca, netice işte böyle sevimsiz oluyor! Eh, bunu siz istediniz. Senaryo'nun aşık'ın romantik ve mutlu ölümü ile değil de, kumarbazın hüsranı ile bitmesini kimse istemezdi.


    Kadir Gürcan

    12 Şub 2020 15:20
    YAZARIN SON YAZILARI