Cemaziyü'l­ Evvel Etiketi

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

03 Ağu 2016 14:31
  • 15 Temmuz'un yumuşattığı zemin çok kaygan. Kelamı sarf ederken iki kez tartmak gerekiyor. Ege'li Efelerin Harmandalı oyununda yaptıkları gibi dizi yere koymadan, bir kaç kez durum yoklaması şart. “Darbe ve cuntaların hepsinin canı cehenneme!” spot cümlesini hemen kaydedelim de kimse, bu modası geçmiş şeylerden medet umduğumuzu falan zannetmesin. Malum, son haftalarda rağbet gören sektörlerin başında “ispiyon, fişleme ve jurnal” geliyor.

    Rüzgarı iyi hesap edip, toz ­duman karışmış havayı fırsata çevirmeyi planlayanlar, herkesten daha fazla demokrat olduklarını göstermek için ter döküyorlar. Cemaziyü'l­ Evvel'leri biliniyor ama, ikbal ve gelecek tutkusuna kendilerini kaptırdıkları için, fark edilmediklerini düşünüyor olmalılar. Günü kaçırma korku ve telaşından, enselerindeki fiyat ve kalıp etiketlerini çıkarma fırsatları bile olmamış. Etiketler hala öylece sarkıyor.

    Savaş ortamı fırsatçılığı gibi bir şey bu. Halkın ihtiyaç duyduğu malzemeleri, muhtekir ve tefeci kurnazlığıyla, ederinin üzerinde vatandaşa dayatma hırsı. Şimdi, demokrat görünüp, darbe, cunta ve ihtilallere karşı olduğunu ağza alınmayacak, en galiz sokak küfrüne dökmek revaçta. Kelimesine ulufe, makam ve ikbal yağıyor.

    Yine, zor zamanları, fırsata çevirmeye niyetli aşina bir 'tür' ile karşı karşıyayız. 1920 yılların Türkiye'sinde “Harp Zenginleri” ismiyle şöhret bulmuş bir sınıfın oluştuğunu rivayet ederler. Şimdi de krizden vurgun çıkarmak için sipere yatanları görünce, tarihte raslantı olmayacağını bir kez daha hatırlamış olduk. Yeni yetmelere de modern bir isim bulunur elbet.

    İstanbul Hava Limanı saldırısı sonrasında, taksicilerin taksimetre ücretlerini ikiye katlayıp, mağdur vatandaşları dolandırmaya çalıştıklarını gazeteler yazdı. Benzer bir olayı, ama farklı bir şekilde, Fransa'daki elim Nice saldırısı sonrasında, Fransız taksicilerin insanları olay yerinden uzaklaştırmak için sabaha kadar bedava taşıdıkları şeklinde duyduk. Toplumsal olayları, karaborsaya yatırıp oradan semirerek ikbale yürümekle, krizlerden ders alıp, acıları paylaşarak hafifletmek arasındaki fark ancak böyle tecrübe edilebilirdi. Bu yüzden demokrasimiz olduğu yerde sayıyor. Ya hassasiyetlerimiz...

    Darbeye karşı olduğunu ispatlamak, hükümetin yanında olduğunu göstermek için küçük ­büyük bütün idari mekanizmalar, elleri altındaki kadrolardan gerekli makamlara “kurbanlar” göndermeye devam ediyorlar; “Çorbada bizim de tuzumuz olsun!” cömertliği. “Kimin malından cömertlik!” ettiklerini sorabilecek ehl­i akıl hala kendine gelemedi. Madem temsil ettiğiniz makamlarda ciddi zaafiyet ve kontrol boşluğu var niye istifa etmeyi hiç düşünmüyorsunuz?

    Darbe karşıtı olmakla, hükümetin icraatlarını kabul edip, onaylamanın ayrı şeyler olduğunu düşünmeye vakit yok. Önceden seçilip, belirlenmiş, diş bilenen muhalifler boyunlarına takılan kurdelerle, iktidara bağlılık nişanesi olarak servis ediliyor. Suçlu olup olmadıklarına karar verecek hukuk, vicdan ve akl­i selim OHAL bahanesiyle askıya alınmış durumda.

    Daha ilk günden itibaren, herkesten fazla demokrasi havarisi olduklarını göstermeye çalışanların sahteliği dikkat çekti. Sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın can havliyle, bütün yurtta 'sela' okutma çabasının dini bir gayret değil, can derdi olduğu ne kadar açık. Ramazan­ı Şerif'te Hilal meselesinde kapı gibi nass'ları ıskalayan birisinin, kaynaklarda bulunamayacak “örfi” bir uygulamaya sarılması tam bir komedi ve dini istismar. Sayın Başkan, demokrasi tutkusunu, normal bir vatandaş olarak sokağa çıkıp, tank ve tüfeğe karşı durarak gösterseydi, daha inandırıcı olmaz mıydı? Ama o da modaya uydu, şahsi cesaret ve gayreti yerine, bir süreliğine getirildiği makamın avantajlarıyla kendisine gelecek ve ikbal bulma derdine düştü.

    Hazret, 'sela'nın fazla işe yaramadığını görünce, bir de Cenaze Namazı'nı devreye soktu. Bütün hukuk sistemlerinde bilinen, “cezanın ferdiliği” meselesini ıskalayarak, mevta'nın namazını kılmayarak, aile efradını cezalandırmak, OHAL kamuflajı altına sığınan bir Diyanet İşleri Başkanı'na nasip oldu. Şimdi de, emeğinin karşılığını dillendirmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı'nın şefkatli kanatları altında uzun bir gelecek hayalleri bulunur konfor değil doğrusu! Diğer hukuki sistemleri bilmem de, İslami düşünce tecrübesi, bu tür suistimalleri, sahibinin alnına yapıştırıp kıyamete kadar saklar.

    Ülkenin dini işlerinden sorumlu Diyanet Reisi bu hale düşünce, eski istihbaratçı döküntüsü, Ortadoğu ve Balkanlar'ın en başarısız eski genelkurmay başkanı, maaşlı gazeteci, yazar­-çizer, belediye başkanı, siyasetçi, köhne devlet sanatçıları ve benzerlerinin neler hayal edebileceklerini varın siz düşünün!

    Merhume Ayverdi, “İstanbul halkını büsbütün çileden çıkaran “harb zengini” denen sınıfın gaddarlık ve hırsızlığı idi. Öyle ki, birçokları için nimetlenmeye, bundan elverişli ortam olamazdı.” (Ne İdik Ne Olduk, 127) diyerek halkın acılarını avantaja çeviren görgüsüz bir zümreyi kaydediyor. 15 Temmuz'un ağır havası da yeni bir sınıf ortaya çıkarırsa çok şaşırmayalım.

    Cemaziyü'l­ Evvel'leri bilindiğine göre iş, sadece bir isim koymaya kalıyor.

    Kadir Gürcan
    03 Ağu 2016 14:31
    YAZARIN SON YAZILARI