Köhne zihniyet ile gelecek inşası!

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

10 Eki 2016 12:05
  • Devlet-i aliye’yi bir fes ve bastona bağlayan zihni kaliteden derin tarihi mevzuları gündem yapmalarını beklemek ham hayal olur. Neredeyse onbeş gündür Lozan ile oturup kalkmak, köy yanarken süslenen kız kurularını hatırlatıyor. Türkiye’nin yarı yerinde günde ortalama beş şehidin verildiği hengamede, eski defterleri kurcaladıklarına göre boş vakitleri çok demek ki.

    Amerika’yı ilk keşfedenlerin Müslüman tacirler olduğunu ortaya atıp devletlileri dünyaya rezil eden kadro ile, bugün “Lozan Zafer mi, hezimet mi?” tartışmalarıyla gündem devşiren akildane takım aynı. Köhne ve işe yaramaz edebiyat ile nabız yokluyorlar.

    Mehter Marşı’nda çok tekrarlandığı için iyice yıpranan “Düşmandan geri alalım eski yerleri!” ümniye ve kuruntusu hala miting meydanlarında iş yapıyor, göz yaşartıyor ya, herkes ona aldanıyor. Acı bir gerçek ama, şanlı geçmişe ait materyal ile gelecek inşa etmek deyince birileri hala Devlet-i aliye’nin ihtişamlı günlerine dönmeyi anlıyor; Fatih, Yavuz ya da Kanuni dönemlerine.

    Kendisini “Son Osmanlı” diye pazarlayan biçarenin fes ve baston aksesuarlarına, Osmanlı’nın hangi döneminde yer buluyorlar, doğrusu pek çözemedik. Eğer fes ve baston Osmanlı’dan yadigar ise Mehter Takımı niye hala o garip urba ile meydanlarda arz-ı endam ediyor. Madem Saray-ı Humayun’un baş tarihi danışmanı fes ve bastonda ısrar ediyor, belediyelere bağlanan Mehter takımlarının bu kreasyondan haberdar edilmesi gerekmez mi?

    Saray, hilafet, halife, humus derken şimdi de padişahlık söylentileri ortaya çıktı. Hiçbir orijinallik taşımayan eskimiş kavramlarla zamanın dışında yaşamak zihni bir arıza. Bunları da kulaklar alışsın, gözlerin mahmurluğu gitsin diye, “Sıra bize de gelir mi acaba?” diye endişelere kapılan zavallı, küçük cemaat mensuplarına söyletiyorlar.

    Eski Marksist döküntü “Cemaatlerin kökü kazınacak!” demişti. Mevcut iktidarın aklına karpuz kabuğu düştü, planı harfiyyen uygulayacaklar gibi. Şimdi, bir küçük mescid dolduracak kadar müntesibi, bir hatme-i hacegan halkası kadar sempatizan ve bağlısı olanların bile etekleri tutuştu. “Sıra bize geldi galiba!” diye korkuyorlar.

    Söylenmedik, kullanılmadık övgü ve sitayiş lafı kalmayınca, o garip Uşşaki de ne yapsın “İlk padişahımız falan!” diye piyasaya kafa üstü girdi. Yahu, o kadar korkmayın, onların dertleri sizinle değil. Siz “Padişahım çok yaşa!” dediğiniz sürece size bir şey olmaz. Cezbeye gelip, ahı gitmiş vahı kalmış Marksist döküntülere rezil bari olmayın. Bir kere de Baki gibi “Baş eğmezüz edaniye dünya-i dün için!” deyin!

    Yiğitlik sizde kalsın.

    Diyanet İşleri Başkanı, Hac’dan döner dönmez, ayağının tozuyla cemaat liderleriyle görüşmeye başlamış. Huccac daha Hac yorgunluğunu atamadı. Demek mesele ciddi.

    Haber havuz medyasına ait. Vebali onların boynuna. Bir yalanlama da gelmediğine göre, demek ki bir hakikat payı var. Padişahlık, saltanat falan konuşulurken, bugün olmazsa yarın, gündeme Şeyhü’l-İslamlık makamı da düşer merak etmeyin. Bir türlü bitiremedikleri dini gurupları, devlet memuru olmaktan başka bir fonksiyonu olmayan Diyanet İşleri Başkanı’na havale etmişler. O da “Cemaat ve tarikatlar meselesi”ni, futbol federasyonuna falan bağlamayı düşünüyor herhalde.

    Hilafet gibi, Şeyhül-İslamlık makamının da dini ve ruhani bir rütbe değil siyasi ve idari bir makam olduğunu gözden kaçırıyorlar. Dini konularda anket ve kamuoyu yoklaması yapmayı seven çok bilmiş araştırma şirketlerine Diyanet İşleri Başkanı’na olan “Dini itimad”ın nerelerde olduğunu halka bir sormalarını tavsiye ederiz. En az erken seçim tahminleri kadar ilgisi çekeceğinden şüpheniz olmasın.

    İyice sarpa saran Türkiye iç meselelerinden kurtulmak için tarihi mirasa sarılanlar her seferinde alay mevzuu oluyorlar. Ya yanlış bilgiden ya da hakikaten, tedavülden kalkmış kavram ve müesseselerle hala bugünü ve geleceği inşa edeceklerine inanıyorlar. Ne yanılgı ama!

    AB’den kaçış rampası ararken, yüz yıldır konuştuğumuz Lozan hikayesi bir kez daha gündeme girdi. Lozan’ın gizli bir ajandası olduğu söylenir durulur. Ecdad yadigarı Topkapı’nın kaderine terkedilmesi ve bin ikiyüz küsür odalı yeni bir saray inşası o gizli planlardan biri değildir herhalde.

    Kadir Gürcan
    10 Eki 2016 12:05
    YAZARIN SON YAZILARI