O zaman da, bunları kimse ciddiye almaz!

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

26 Mar 2017 17:10
  • Dikkatinizi çekti mi bilmem, Saray kontenjanından göreve atanan, mevcut hükümetin icra kadrosunda yer aldığı halde gözünü veliyyü nimetin jest ve mimiklerinden ayırmayanlar daha haşin, daha kontrolsüz, yırtıcı ve alabildiğine bıçkın oluyorlar.

    Bazı şeyler doğuştan, cibilli olarak iktisap edilir. Sonradan edinilen şeyleri fıtratın parçası haline getirmek için özel gayret şart. Adam, serapa hoyratlık ve kabalık abidesi ise, her hal ve tavrı tevarüs ettiği bu fıtri eğilimi tamamlayan bir aksesuar olur. Bıyık da öyle. Üst dudağın üzerindeki o siyah ya da hafif kır’a çalmış çizgiyi basite almayın.

     

    Kaç zamandır, Sayın İçişleri Bakanı’nın bıyık destekli ciddiyeti kadar iğreti duran asabi ve hırçın hallerine bir mana veremiyoruz. O ligin adamı olmadığı belli. Ekranda ve kamera karşısında dururken, ürkek ve çekingenliği bütün hallerini baskı altına alıyor. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine açılan millet kredisini pısırıklık ve korkaklıkla heba etmesi boşuna değilmiş. Milletin kendisine beslediği hüsn-ü zan biraz fazla büyük geldi ve üzerinden kaydı gitti. Bundan böyle, başarısız ve sönük siyasi kariyerini, Saray kırıntılarıyla noktalayacak gibi. Bu yüzden, aklına geldikçe, apar-topar esip-yağmalarını kimse ciddiye almıyor.

     

    İstanbul, Ankara ve İzmir’deki terör saldırılarından sonra (İstanbul Reina saldırısı yeni yıla girdiğimiz Pazar Günü gerçekleşmişti.) “Pazartesi, hadlerini bildireceğiz.” şeklinde tarihe geçecek bir meydan okumaya imza atmıştı. Aradan kaç hafta ve ay geçtiğini siz hesap edin.

     

    Güneydoğu’da ismi konmamış bir savaş devam ederken, Türkiye’nin metropolleri başta olmak üzere bir çok şehri terör açısından riski yüksek kategorisinde. Hükümet kabinesinde iş alan bakanlar, işlerini anlayıp, derlenip toparlanmaktan, sonra da görev-sorumluluk ahengi sağlamaktan ziyade “iyi saatte olsunlar” kızıp-gücenmesin derdine düşüyorlar. Dolayısıyla hükümet kabinelerine havale edilen işler, her seferinde baştan başlayıp bir türlü sonlandırılamayan projeler olarak kalıyor.

     

    İçişleri Bakanı, ülke içinde kol gezen terör tehlikesini daha çok büyük suikast ve katliamlardan sonra hatırlıyor. Haftanın kalan günlerinde sağ kulağı üzerine devrilip, kabine içindeki garantilenmiş konumunun tadını çıkarıyor. Mahsuru yok. Alan razı satan razı.

     

    Şu kadar var ki, ülke problemlerini ağırlığı ölçüsünde dile getirmek bile bir iş. Doğru ve sağlıklı bilgi alamadığımız Ortadoğu karmaşasında, Sayın Bakan meseleyi “bayrak asmak!” hafifliğinde ele alıyor; “O bayrağı bir asın da haddinizi bildirelim!” özdeyişi(!) zat-ı alilerine ait. Mantık ve düşünce yörüngesi “Pazartesi günü, haklarından geleceğiz!” darlığında seyrediyor. Bıyık bırakıp, Saray’ın arkasına sığınmak da vaziyeti kurtarabilecek gibi durmuyor.

     

    Sayın Bakan bıyıklarının kredisine güvenip, eski muhalefet partisi liderlerinden birisine “Gel de, sana kumpas kuranları göstereyim!” diye meydan okumuştu. İşi bitmiş ama, hala siyasi hayattan kopmayan tecrübeli siyasetçi de “Böyle bir davete seve seve giderim de, eğer elinde bahsettiği bilgiler varsa bunların kanuni mercilere teslim edilmesi gerekir!” diyerek İçişleri Bakanı’nın meydan okumasını boşa çıkardı. Öyle ya, madem aksayan bir şeyler var, neden kanuni işlem yapmıyor ya da yapamıyorsunuz? Yoksa Saray’dan izin çıkmıyor mu? Sayın Bakan yine baltayı taşa vurdu, iyi mi! Kim bilir bu izinsiz çıkışından sonra Saray’dan ne kadar azar işitmiştir.

     

    Hem hükümet ediyor görünüp hem de “etkisiz elemanlar!” kategorisine mahkum olmak epey çileli olsa gerek. Hollanda meselesinde alabildiğine uzağa savrulan Dışişleri Bakanı, bundan böyle Avrupa’ya –eğer gidebilirse- boynuna asılı kötü bir karneyle misafir olacak. İsviçre’nin “Gel ama, insanlara casusluk yapmalarını söyleme!” uyarısı zilletin boyutlarını göstermiyor mu?

     

    Türkiye’nin hem iç hem de dış siyasette kaybettiği kredi telafisi uzun yılları bulacak. Bu satırların yazarı, başkaları gibi “Gün gelince bunların hesabı sorulur!” diye istikbale ait öngörülere sahip değil. Şu kadar var ki, o zaman geldiğinde de böyle kalifiyesiz ve şahsi zaaflarla malul siyasi figürler hesap sorulmaya değer bulunmayacak. Böylesi bir sahteliği geleceğe taşımaya gerek var mı? Ne ağır bir zillet!


    [email protected]

    26 Mar 2017 17:10
    YAZARIN SON YAZILARI