İradenin gücü

Mehmet Ali Şengül

Mehmet Ali Şengül

22 Tem 2020 10:23
  • İnsanlar; renk, ırk, dil ve dinleri farklı olsalar da aynı gemide yaşıyorlar.  Önemli olan, sulh-u umûmi ve barış içinde insanî kardeşliği tesis ederek, bu dünya gemisinin hedefine, sâhil-i selâmete ulaşmasını sağlamak olmalıdır. 
    Bütün insanların, akıl ve mantığın kabullendiği ortak insanî değerlere ve prensiplere bağlı kalarak -hangi renk, ırk, din ve dilden olursa olsun- insana insan olduğu için saygı duyulmalı; akıl ve irâdesine hitap ederek yaratılış gâyesi istikâmetinde, yaratanını tanıtmak ve sevdirmek gayretinde olunmalı ve maddî- mânevî Allah’ın lütfettiği nimetler paylaşılmalıdır.
    İnanan insanlar; Allah’a ve irâdenin gücüne itimat edip güvenerek, dinî emirlerde ağacın kök saldığı gibi derinleşmeli; doğruyu ve gerçeği araştırıp öğrenmelidirler. Niyet ve amelde ihlâsa, samîmiyete ve ciddiyete önem vermeli, inkıtaa uğramadan bu düşünce ve duyguyu devam ettirmelidirler. En önemlisi de; Allah’a ve Rasûlüllah’a olan imanlarını sağlam tutmalı, aşk ve iştiyakla tekvinî emirlere saygılı olma gayreti içinde bulunmalıdırlar.
    Kabiliyetlerini inkişaf ettirerek, âhirete liyâkatli hale gelebilmeleri için bu dünya tâlimgâhına vazifeli olarak Allah’ın gönderdiği  insanlar; vazifeleri bittikten sonra bir gün beklenmedik bir anda terhislerini  gerçekleştirecektir. Bundan dolayı insanlara düşen en önemli vazife; Allah’ın Kur’an da emrettiği ve Resûlüllah’ın rehberliğinde üzerlerine düşen vazifenin hakkını verebilme olmalıdır. 
    Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’i, insanların okuması, öğrenmesi ve yaşaması için göndermiştir. Din-i mübin-i İslam; akıl sahibi insanları kendi irâdeleriyle iyiliğe, âhiret hayatında mutluluğa götüren ve ulaşmaları gereken kemâlâtı elde etmelerine vesile olan emir ve yasaklara karşı saygılı olmaya dâvet eder.
    Din; insanları, Allah’a tazimde bulunmaya, ibâdetlerle O’na (cc) yaklaşmaya ve rızâsını kazandırmaya rehberlik yapar. Bütün mahlukâta, husûsiyle insanlara karşı şefkat ve merhametle muâmele etmeye çağırır.
    Din; Allah’a aittir.. İbâdet ve muâmelattır.. Kur’an’ın emrettiği ahlâkı âliye-i İslamiye ve Efendimiz (sav)’in yüce ahlâkını model olarak bize emânet ettiği bir hakikattir. 
             Allah insanları nimetler denizinde yüzdürmektedir. İnsanlar dünyada neye sahip olurlarsa olsunlar; ‘hakir bir sudan’ yaratıldığını unutmadan, şımarmadan ve Allah’ın lütfettiği imkanları israf etmeden, ölüm denilen ilâhi dâvetin her an vukû bulabileceğini unutmadan, hayatı iyi değerlendirmeli ve ciddi bir gayretle âhiret adına hazırlık yapmalıdırlar.
    Îman nimetiyle şereflenmiş insanların en önemli vazifesi; îmanlarını ihlas ve samimiyetle korumak ve inanmayanlara da hidâyete giden yolu bulmaları için vesile olmaya çalışmaktır. Bunu ilâhi bir avans olarak değerlendirip bütün gücünü ve imkanlarını hizmet-i îmâniye ve Kur’âniye’ye teksif etmelidirler. Bununla beraber inananlar; kendi nefsini muhâsebeye tabi tutmalı, ‘olması gereken yerde misin?’,‘Bulunduğun konumun hakkını ne ölçüde veriyorsun?’diyerek,  kendini sorgulamalıdırlar.
    Dâvâya gönül vermiş, hizmete kendini adamış insan; sıradan bir insan olmayı tercih etmeli ve fakat, harem odasında bulunduğunun farkında olarak oranın âdâbına, erkânına riâyet etmeli, her an O’nun (cc) huzurunda olmanın mutluluğunu ve hazzını vicdanında duymanın yanında, mes’uliyet ve sorumluluğunu da unutmamalıdır. 
    Kur’an’ı Mûciz’ül Beyan’da inanmış gönüllere tekrar îman etme emri -müfessirlerin büyük çoğunluğu itibâriyle beyanlarına göre-; “Îmanınızda sebat ediniz!”, “Îmanınızda daha ciddi durunuz”,“kalbinizi ve hayatınızı Allah ve Resûlü’ne olan bağlılığa göre düzenleyip kontrol altına alınız”, “muhtaç olanlara örnek mü’minler olarak Allah ve Resulünü tebliğ edip sevdiriniz”vazifelerinin îfâ edilmesi istikâmetinde verilmiştir. 
    Günümüzde  vebâ, tâun ve Covid-19’la kıyas edilmeyecek kadar çok büyük bir felâket vardır ki, o da en şerefli olarak yaratılan insanların îmandan mahrûmiyetidir. Her şeyi yaratıp insanın emrine veren Allah’a başkaldırıp isyan etme, mânevî ve mukaddes değerleri alt üst edip, şeytan ve nefsinin esâreti altında yaşamaktır.
    Böyle bir dönemde,Kur’an-ı Mûciz’ül Beyan’ı yeni nâzil oluyor gibi ele alacak, alt yapısı sağlam ruh dünyasına sâhip, “Ashâb-ı Kehf”, ‘Havâriler’ ve ‘Ashâb-ı Kiram Efendilerimiz’ gibi; ruh, kalp ve kafa bütünlüğüne sâhip nesiller olma ve yetiştirme en önemli vazifelerimiz arasındadır.
    Bir asırdan bu yana azıcık belini doğrultan, âlem-i İslâm’a örnek teşkil eden, ye’si yırtıp ümitle ayağa kalkan, şahs-ı mânevîyi temsil eden bir cemaatin mevcûdiyeti, inanan inanmayan bütün insanlığın mutlu ve huzurlu bir hayata kavuşması için, dünya barışına katkıda bulunma gayretleri, kardeşlik ve sevgi ortamı oluşturması, ne hikmetse bir türlü hazmedilememiş, değişik vesilelerle ortadan kaldırma gayreti içinde olunmuştur.
    Buna rağmen; kalp-kafa, ilim-îman, ruh-beden bütünlüğünü sağlayacak bir eğitim mantığıyla ortaya çıkan, varlıklarına ve dünya kamuoyuna çıkmalarına asla tahammül edilemeyen böyle bir nesle karşı  kalbi,  gayz, kin ve nefret dolu zâlimler, öyle bir tuzak hazırladılar ki; çocuk, kadın, hasta ve ihtiyar demeden yüzbinlerce insanı, aileleri parçalayarak yurt ve yuvalarından, alın teri, servet ve işlerinden mağdur ederek ezdiler ve ezmeye devam ediyorlar.
    İşte bu hasbî ve fedakâr insanlar; bu denli saldırılara ehemmiyet vermeyip tahammül ediyor ve vazifelerini îfâ etmeye devam ediyorlar. Eksik ve kusurlarıyla beraber kendilerini Allah (cc) ve Resûlü’nün (sav) dâvâsına adamış kalp ve gönül mimarı bütün arkadaşlarımıza ve kardeşlerimize  sıhhat, âfiyet ve saâdet-i dâreyn dilerim.

    22 Tem 2020 10:23
    YAZARIN SON YAZILARI