Albay Hulusi Ağabey ve Dersim katliamı

Nurullah Kaya

Nurullah Kaya

04 Şub 2023 15:59
  • “Biz kapısının eşiğinde duracağız. Sebatla bekleyeceğiz. Mutlaka bir gün bir vesileyle açılır. Şayet kapı yine açılmazsa o kapıda sesi ünsiyet etmiş birisinin sesiyle o kapıyı çalar, sesleniriz. Tabir caiz ise askeriyedeki protokoller gibi. Misal; Veysel Karânî, Abdülkadir-i Geylanî Hazretleri gibi sesleri beğenilmiş zatların münacatları ile o kapıyı çalacağız.” (Hulusi Yahyagil)


    Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Albay Hulusi Yahyagil Ağabey’le ilgili hatıralarını önceki gün yayınlanan sohbette dinlemiştik… Bölgede görev yaptığım dönemlerde Dersim ve Harput’a sık sık giderdim. Her iki yörenin benim nezdimde ayrı bir yeri vardır. Bunlardan ilki olan Harput’ta Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden rahmetli Mehmet Hulusi Yahyagil Ağabeyin kabrinin bulunmasıdır... Diğeri de bir dönem devlet tarafından soykırıma uğrayan Dersim’dir. O bölgeyle ilgili hala aydınlatılmayan çok büyük zulümler var... 


    Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Anadolu’daki birçok farklı görüş ve muhalefetteki insanların beklentilerine çözümler üretilmemiş hatta bunların bazıları katliamlarla susturulmaya çalışılmıştır. İşte bunlarında başında Dersim yani ismi zorla değiştirilerek Tunceli yapılan bölge gelir. 1937’de yörede 6 aşiretin kalkışması olur. Seyit Rıza başta olmak üzere altısının da reisi 14 Kasım 1937’de Elazığ’da idam edilir… Dersim’de o dönem 50 aşiret vardır, diğer 44 aşiret dönemin rejimine karşı herhangi itaatsizliği yoktur... Kaynaklar bunlardan birinin de Dersim olduğunu belirtir. Ancak rejim ve ordusu bölgede önüne geleni yok etmekte kararlıdır…


    Alman resmi kanalı ARD’nin yaptığı belgeselde Türkiye’nin 1937 Hitler Almanyası ile işbirliği yaptığını ve Hitlerin insanları diri diri zehirlediği gazların Dersim’de de kullanıldığı belgeleriyle detaylı bir şekilde anlatılır. Hatta bir dönem dışişleri bakanlığı ve cumhurbaşkanı vekilliği yapan İhsan Sabri Çağlayangil, “Dersim'de Aleviler zehirli gazla fare gibi zehirlendi" diye resmi ağızdan açıklama dahi yapar. Bölgede gazdan kurtulanlar yakalanıp vahşice katledilir. Binlerce insan öldürülünce şehrin ortasından geçen Munzur Nehri günlerce kıpkırmızı kan akar…


    Dersimle Harput sırt sırta vermiş aynı coğrafyanın kardeş şehirleridir. Lakin dönemin rejimi öyle bir sinsi plan kurmuştur ki bir yönüyle Harputluları Dersimlilere kırdırmıştır. Bu sinsi oyuna alet edilmek istenenlerden biri de babası Mehmet Efendi gibi subay olan Hulusi Yahyagil’dir. Konuya geçmeden biraz Hulusi Yahyagil’den bahsetmek istiyorum. 1896 yılında Elazığ/Harput’ta dünyaya gelen Hulusi Yahyagil, Kuleli Askerî Lisesi’nden sonra Harp Okulu’na devam eder, burada okurken I. Dünya Savaşı çıkınca Çanakkale ve Kafkas Cepheleri’nde savaşlara katılır. Cephede kahramanca mücadele eder… Hatta Çanakkale Cephesi’nde kolundan, yüzünden ve göğsünden yaralanarak gazi olur. Savaş bitince yarım kalan askeri eğitimini tamamlar. 17 Ocak 1928’de Manisa’dan Eğirdir’e tayini çıkar. 


    Yüzbaşı rütbesiyle çok başarılı görevler yaparken 14 Nisan 1929’da Bediüzzaman Said Nursi ile tanışır. Üstad hazretleri, “Uzaklığın alâmeti olan mektuplaşmak âdetim değildir, fakat sen yaz” demesi üzerine kendisine mektuplar yazmaya başlar. Hulusi Yahyagil, dönemin önemli konularıyla ilgili Bediüzzaman’a sorduğu güncel sorularla derya gibi bir ilim-irfan hazinesinin kapılarının açılmasına vesile olur. Sorularını yazdığı bu mektuplar Bediüzzaman’ın ifadeleriyle Mektubat’ın çoğunda, Lem’alar’ın bazılarında, Barla Lâhikası’nda ve Sözler’in son kısmında yazılır. Bediüzzaman, Hulusi Yahyagil hakkında “Nurun eskiden hiç sarsılmayan muhlis bir kahramanı, elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlup olmaz İnşaallah” der.


    Hulusi Yahyagil, 42 yaşındayken dönemin rejimi tarafından 1937-1938’de Dersim (Tunceli) hadisesinde görevlendirilir. Ona verilen görev; “emrindeki askerlerle bölge halkını imha etmektir.” Gelen emir çok keskin ve acımasızdır. Bölgede canlı hiç bir varlık bırakmadan; çocuk-kadın, genç-ihtiyar demeden her şey imha edilecektir. Bu tam bir soykırımdır. Hulusi Yahyagil, kıt’a komutanı olduğu için en zor görevi de ona vermişlerdir. Bu emirler üzerine müthiş bir üzüntü içine girer… Aynı coğrafyada yaşadığı ve tanıdığı masum insanları öldürülmesi isteniyordur…


    Arada çok uzun mesafeler olsa da Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, onun yaşandığı bu üzüntüyü manen hisseder. Harput’ta bulunan babasıyla vedalaşırken hizmet erinin koşarak kendisine geldiğini görür. Elinde de bir mektup vardır. Komutan Yahyagil hayretler içinde kalır. Bediüzzaman, Kastamonu’dan Ürgüp Müftüsü olan kardeşi Abdülmecid vasıtasıyla kendisine bir mektup göndermiştir. Mektupta şunlar yazar; “Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin. Risale-i Nur’un şakirtlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde, şükür ile metanetle mukabele edilmek gerekir. Hem o, hem sizler, bütün dualarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz.” 


    Yüreğine biraz olsun su serpilen bu komutan, olayı ileriki yıllarda şöyle özetler; “Yani bana dünyayı verselerdi, o kadar bir sevinç duymazdım... Bana öyle bir emniyet hâsıl oldu ki, mektubu öptüm, başıma koydum, sonra koynuma yerleştirdim, elhamdülillâh...” Yahyagil emrindeki askerlerle görev bölgesine gittiğinde bölge halkı dağlara, mağaralara kaçmışlar ortadan kaybolmuşlardır. Rahmet-i İlâhîye bu komutanın yardımına yetişmiştir. Allah, onun elini kana bulaştırmadan o görevden kurtarmıştır. Dersimli Alevi dedesi İsmail Gündoğdu, Said Nursi'nin talebesi Albay Hulusi Yahyagil'in, askerine bir kurşun bile sıktırmadığını, bizzat kendisinden duyduğunu söyleyerek bu olayı doğrulanlardan biridir. 1944’te albaylığa terfi eden Albay Hulusi Yahyagil, 1950’de Denizli Askerlik Şubesi Başkanlığından emekli olur. 25 Temmuz 1986'da 91 yaşında Elazığ'da vefat eder ve Harput'ta defnedilir. 


    04 Şub 2023 15:59
    YAZARIN SON YAZILARI