Farklı Açıdan Bir Yılbaşı Yazısı!

Prof. Dr. Muhittin AKGÜL

Prof. Dr. Muhittin AKGÜL

24 Ara 2020 11:32
  • Amel bakımından dünya üzerinde yaşamaya devam eden dört fıkhî mezhepten biri de Şafii mezhebidir. Mezhebin kurucusu olan İmam Şafii, verdiği fetvalar açısından hayatını iki devreye ayırmıştır. Ya da daha sonraki dönemlerde, hayatındaki farklı bu iki içtihad türünden dolayı “kavl-i kadim” ve kavl-i cedid” ayrımı vardır. Böylesi bir farklılık, onun daha önce kaldığı coğrafi bölgeyle, bilahare değiştirdiği coğrafi bölge arasındaki hayat şartları, toplumun yapısı, örf ve gelenek gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır.
    İmam Şafii’nin “kavl-i kadim” ve “kavl-i cedid” değişikliği, kıyamete kadar devam edeceğe benzemektedir. Zira insan genellikle yaşadığı coğrafya, kültür, dini yaşayış, yetişme tarzı, küçüklüğünden itibaren duyup gördüğü yaygın inançlar, örf, adet ve gelenekler gibi pek çok etkenden kurtulamamaktadır. Halbuki aslında belki de duyduğu ve bildiği şeyler, sadece yaşadığı coğrafyanın kazandırdığı bir takım kültürel veya örfi uygulamalardır. Değişmez ve değiştirilemez nas veya sabit kurallar değildir. İşte bu yazımda kısaca bunlardan birine değinmiş olacağım.     

    Birkaç gün içerisinde Batılılarca “Kırismıs” olarak isimlendirilen, bizler arasında ise yılbaşı olarak meşhur olan günü karşılamış olacağız. Genellikle yılbaşı olarak bilinen bugün, aslında Batı’da 25 Aralık tarihinde kutlanmaktadır. Günün önemi, Hristiyanlarca Hz. İsa’nın (a.s.) bu günde doğmuş olduğu inancından gelmektedir. 

    Doğal olarak Hristiyanlar, kendileri açısından oldukça anlamlı olan böylesine bir günü bayram olarak kutlamakta, bunun tezahürü olarak da farklı ülkelerde değişik eğlenceler tertip edilmekte, kartpostallar verilmekte, hediyeleşmede bulunulmakta, bir araya gelinmekte, evler süslenmekte vb. aktiviteler icra edilmektedir.

    Bu kısa girişten sonra şimdi asıl probleme gelecek olursak, peki “Müslümanlar olarak bizlerin bu aktiviteler karşısındaki tutumumuz nasıl olmalıdır? Yaşanılan ülkelerde, Hristiyan komşular ve arkadaşlar tarafından getirilen hediyeleri alabilir miyiz? Biz de onlara hediye verebilir miyiz? Kartpostal gönderebilir miyiz? Çocuklarımız bu kutlamalarda nasıl davranmalıdır? Onlara bugünü nasıl anlatmalıyız?” benzeri pekçok soru karşımıza çıkmaktadır.  

    Konuyla ilgili en başta dikkat etmemiz gereken husus, Kırismıs’in ne olduğudur. Genellikle Müslümanlar olarak, tarihte yaşanan Haçlı savaşları, Batıyla olan düşmanca ilişkiler, politik ve siyasi düellolar, bazı oryantalistlerin oldukça olumsuz tutumları ve buna karşı Müslümanların tepkileri, Batı’da zaman zaman nükseden İslamofobi faaliyetleri, Batı medyasında zaman zaman İslam’ın kutsallarıyla ilgili aşırı boyuttaki alaylar… Bütün bunlar, Batı’dan gelen her ne varsa, hepsine karşı Müslümanlarda zamanla toptan bir red psikolojisi ortaya çıkarmıştır ki, işte Kırismıs da bunlardan biridir.

    Kırismıs gerçekten Hz. İsa’nın doğumuysa ve bundan dolayı kutlanıyorsa, o zaman bir Müslüman olarak biz nasıl bir tavır takınmalıyız? 

    Şunu belirtmek gerekir ki, inancımıza göre Hz. İsa (a.s.) bir peygamberdir. Hem de beş büyük peygamberden biridir. Peygamberlik, insanların zaruri bir ihtiyacıdır. Bu ihtiyaçtandır ki Yüce Allah, insanları hiçbir dönemde peygambersiz bırakmamıştır. 
    Kur’ân’ın yaklaşık üçte biri kıssalardan meydana gelir. Bu kıssalarda, peygamberlik müessesesinin temsilcileri olan peygamberlerin eşsiz karakterleri nazara verilir. Onların mümeyyiz vasıfları, nezih ahlakları, mükemmel kişilikleri, ahlaki bakımdan üstünlükleri, kulluktaki zirve konumları, nübüvvet görevini yerine getirirken gösterdikleri eşsiz sebatları gibi hallerinden övgü ile bahsedilir. 

    Kur’ân, Hz. İbrahim ve Hz. Mûsâ’nın Sahîfe’lerinden, Hz. Dâvûd’a gelen Zebûr’dan ve Hz. Îsâ'ya gönderilen İncil’den, peygamberlerin, kendinden sonraki peygambere iman için ümmetlerinden söz aldığını haber verir. Hz. İbrahim’in (a.s.), oğlu Hz. İsmail’le Ka’beyi inşa ederken nesillerinden gelecek peygambere yaptıkları duayı hatırlatır. Ve Hz. Îsâ’nın, Hz. Musa’yı tasdik ettiğini, Resûlullah’ı “AHMED” ismiyle müjdelediğini bildirir. 

    Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.s.), Hz. İsa (a.s.) için “Dünyaya geldiklerinde, insanlardan şeytanın dürtüp de ağlatmadığı kimse yoktur. Bundan sadece Meryem oğlu İsa hariçtir” (Buhari, Enbiya 44, Bed’ü'l-Halk 11, Tefsir, Âl-i İmran 2; Müslim, Fezâil 147) vurgusunu yapar. 

    Başka bir sözlerinde de: “Ben, dünyada da ahirette de Meryem’in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir.” (Buhari, Enbiya 44; Müslim, Fezâil 145; Ebu Davud, Sünnet 14) buyurmuştur. 

    Kur’ân’ın pek çok yerinde hem Hz. İsa (a.s.) hem de annesi Hz. Meryem’den detaylı bir şekilde bahsedilir; Hz. İsa’nın (a.s.) doğum aşamasından, beşikte konuşmasından, babasız olarak mu’cizevi bir şekilde dünyaya gelmesinden, yoğun ve çetin mücadelesinden, devrindeki zalimlerin çarmıha germeye teşebbüs etmelerinden, gösterdiği mu’cizelerden ve sonunda da Cenab-ı Hakk’ın onu kendi katına alarak düşmanlarından korumasından haber verilir.

    Müslümanlar için Hz. İsa’nın (a.s.) ayrı bir önemi daha vardır ki, açıktan Allah Resûlü'nü adıyla müjdeleyen tek Peygamber’dir. Müslümanların da tarih boyunca kızlarına, torunlarına, akrabalarına en fazla verdikleri isimlerden birisi “Meryem”dir. 
    Şimdi, bizce de bu kadar önemli olan bir Peygamber’in, doğum günü olarak inanılıp, ona binaen yapıldığı bilinen Kırismıs gününde, böylesine anlamlı bir sevinci; yani Hz. İsa (a.s.) gibi bir Peygamber’in dünyaya gelme vaktini, ister inanç açısından, isterse kültürel açıdan paylaşmamızda nasıl bir dini sakınca olabilir?

    Onlara benzeme yok mudur denilirse, buradaki benzeme yani hadis olarak bilinen “teşebbehe” zorla benzemeye çalışma anlamı, böylesi bir günde kanaatimce bulunmamaktadır. Zira onlar gibi inanma değil, bir Peygamber’in doğduğuna inanılan bir geceyi anlamlı bulup, bizce meşru olan şeylerin yapılmasında, bir teşebbüh olamaz. Teşebbühte, o dine hayranlık duyma, kendi dinini küçük görme ve yadırgama anlamları vardır.

    Şu örnek, bizlere konuyla ilgili bir açılım getirir diye düşünüyorum. Allah Resûlü (s.a.s.) Medine’ye teşrif ettiklerinde, orada ikamet eden Yahudi kabileleri vardı. Onlar Aşure gününde oruç tutuyorlardı. Resûlullah (s.a.s.) onlara bu orucun sebebini sorunca, bu günün kendileri için önemli olduğunu, zira bu günde Allah’ın Hz. Musa ve İsrailoğullarını düşmandan kurtardığını, bundan dolayı da Hz. Musa’nın (a.s.) bugün oruç tuttuğunu söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ben Musa’ya sizden daha yakınım.” buyurdu ve Aşure günü oruç tutulmasını emretti. (Buhârî, Savm 69, Menâkıbu’l-ensar 52, Tefsiru sûre (10) 2, (20) 1; Müslim, Sıyâm 127, 128).

    Müslümanların, Hıristiyan komşularının bu aktivitelerini cevapsız bırakmamaları, onlara tebrik kartı göndermeleri, onlarla hediyeleşmeleri, onlardan gelen hediyeleri kabul etmeleri, onlarla aralarındaki samimiyet bağlarının daha da güçlenmesine ve yakınlaşmasına, inkârı mümkün olmayan pek çok katkısı da olacaktır.

    Komşularımızla olan bu yakınlaşma, kendi değerlerimizi onlarla daha kolay paylaşmamıza bir kapı açacak ve böylelikle aramızda köprüler kuracaktır. Siz, bu köprüleri kurmadığınızda ve kapılarınızı da onlara kapattığınızda, yabancı bir ülkede kendinizi daha da yabancılaştırılmış bulacaksınız.

    Bu yapılacağına, çocuklarımıza günün anlamı, bu aktivitelerin mahiyeti, komşularla ve arkadaşlarımızla hediyeleşmenin dinimizdeki yeri, Hz. İsa’nın (a.s.) bir peygamber olduğu, Allah’ın kulu ve elçisi olarak görevlendirildiği, mu’cizevi doğumu, annesinin adı ve bizce önemli pek çok konuyu dile getirebilir ve anlatmaya vesile kılabilirsiniz. Böylece onları, hem sanki yalnız kalmış gibi bir psikolojiden kurtarmış olacak, hem de komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde onlara pozitif katkılarda bulunmuş olacaksınız.

    Prof. Dr. Muhittin AKGÜL
    https://www.patreon.com/muhittinakgul
    https://twitter.com/muhittinakgul
    24 Ara 2020 11:32
    YAZARIN SON YAZILARI