Çözümsüzlük, gecikmeler ve Hüsn-ü zan duvarları

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

28 Ağu 2020 10:32
  • GÜVEN İNŞASI 5
    Hizmet kredisi ve itibarını şahsi menfaatler adına kullanılmasını engellemek ve diğer problemlerin çözümü için Hizmet fertlerinin isyan ahlâkına sahip fertler olarak gördükleri haksızlıklar karşısında susmamaları, Hizmet ilke ve prensiplerine ve hatta insani evrensel değerlere uyulmaması hallerinde bunlara izin vermeyerek engellemeleri ve bunun mücadelesini bir iki kişi olarak değil de bütün fertler olarak bir arada vermeleri gerekmektedir.

    Atlanta olayında bazı menfiliklerle beraber isyan ahlakına dair bir güzel örnek de yaşanmıştır. Hizmet prensiplerine aykırı durumu öğrenen vazifeli insanlar başlarındaki insanı çağırıp, bu hususu sorgulamışlar, artık onunla çalışamayacaklarını ifade etmişler ve bu olayı çözmek adına bir mücadele içerisine girmişlerdir. 
    “Güven İnşası 4” yazısında Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Hizmet kredisini şahsi menfaatleri uğruna kullananlara uyulamayacağı, ittiba edilemeyeceği ve bunlara uyanların ancak ahmaklar olacağı manalarını ayetlerden çıkardığını ifade etmiştik. Dolayısıyla buradan, Hizmet insanlarının Hizmet içerisinde bu su-i istimalleri yapanlara itibar etmemeleri ve onlara karşı isyan ahlakına uygun ortak net bir duruş ortaya koyarak bunları engellemeleri gerektiği sonucuna ulaşabiliriz.

    Hizmet insanları bu hassasiyet ve şuuru umumi olarak sergileyebildikleri takdirde, içlerinde zulmeden idareciler barınamayacak ve hiç kimse Hizmet kredisini kendi menfaatleri adına kullanamayacaktır. Problemlerin en sağlıklı, yani Hizmet’e zarar vermeden yapıcı çözümleri, Hizmet bireylerinin Kur’an’i ve Nebevi üsluptan taviz vermeden hakkı dilendirip yanlışlara dur demeleri ile mümkün olacaktır.

    Hüsn-ü zan duvarları, zamanında müdahale edememe ve gecikme problemleri…
    Günümüzde yaşadığımız olaylar denetim mekanizmasının tam ve etkin olarak işletilmesi gerektiğini bir kere daha ortaya koymaktadırlar. Eğer denetim sistemleri etkin olarak işletilebilseydi, problemler çok daha erken tespit edilip çözüme kavuşturulabilirdi. 

    Bağımsız/tarafsız ve aynı zamanda süreklilik arz eden bir denetim olmadığında, hadiselerin gerçek mahiyetinin anlaşılabilmesi çok fazla zaman gerektirmektedir. Hadiselere müdahale edip çözmesi gerekenler maalesef öncelikle istihdam ettiklerinin beyanlarına itibar etmektedirler. Dolayısıyla onların yol açtığı zararları, Hizmet prensiplerine aykırı davranışlarını ve bunların oluşturduğu mağduriyetleri anlamalarının önünde hüsn-ü zan duvarları perde olmaktadırlar. 

    Bazı insanların evveliyatlarında çok güzel davranışlar sergilemeleri, hizmetlerde sürekli koşturmuş olmalarından dolayı bu insanlara karşı peşinen oluşmuş müspet önyargılar söz konusudur. Bu önyargılar o insanlara körü körüne bir itimat duygusu oluştururlar ve uzun yıllar boyunca bu güzel hallerine şahit oldukları insanların yanlış yapacaklarına inanmazlar veya inanmak istemezler. Hele bir de bu insanlar onları memnun edecek hususlara tam riayet ediyorlarsa, bu hüsn-ü zan duvarlarını aşmak iyice zorlaşacaktır.

    Halbuki Hizmet insanlarının hepsine aynı bakış açısı ile yaklaşmak, yöneticilere duyulan güvenin bir benzerini ve hatta daha fazlasını yönetilenlere karşı göstermek gerekmektedir. Çünkü, yöneticilerin sergiledikleri yönetimlerini ve uygulamalarını savunmak, amirlerini memnun etmek, makamlarını koruma arzusu gibi birtakım zaafları söz konusu olabilirken, yönetilenler için bu tarz menfaat problemleri daha azdır ve buna binaen de daha samimi ve ihlaslı olabilmeleri mümkündür.

    Fıtri olan denetim sistemleri çalışmadığından ortaya çıkan mürekkep (karmaşık) problemleri çözmek için kurulan komisyonların çalışacağı zeminler sağlıklı olmayan fitne ortamları olmaktadır…

    Hadiseler patlak verdikten sonra tayin edilecek heyetler ve komisyonların neticeye ulaşabilmeleri de kolay olmayacak ve maalesef yeniden zaman kayıpları yaşanacaktır.  Bu durumda da mağduriyete sebep olanlar ve mağdurlar bu heyetlere kendilerine ifade etmeye çalışacaklar, herkes sahip olduğu imkanları ile bunun mücadelesine gireceklerdir. Maalesef çoğu zaman zulümlere sebebiyet verenler, sahip oldukları konum ve kredileri sebebiyle daha etkili, ikna edici olabilmekte ve onlara tarafgir olanların da desteğiyle kendilerini haklı gösterebilmektedirler.

    Yeni bir insanın problemli bir konuma veya yere atanması problemleri çözer mi?

    Denetim mekanizmasının sağlayacağı doğru bilgiler olmadığında, problemli bir konumdaki şahsın alınıp onun yerine yeni birisinin atanması da çok sağlıklı olmamaktadır. Yeni atanan şahsın meselelere intikal edip detaylara vakıf olması çok fazla zaman gerektirmektedir. Kaldı ki bu şahsın birbiriyle problemli tarafların oluşturduğu bir ortamda buna muvaffak olabilmesi oldukça zordur. 

    Doğal olarak yeni atanan kişi vazifeden alınan önceki idarecinin oluşturduğu kadrolarla çalışmaya başlayacaktır. Dolayısıyla bunların etkisine daha fazla maruz kalacaktır. Eski kadro da yapılan yanlışlara ortak olmuş veya aynı kafa yapısını taşıyan insanlardan oluşuyorsa, yeni gelen şahsın, bunlara rağmen devreye girmesini ve bunları karşısına almasını gerektirir ki bu herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu da eskiden beri devam edegelen yanlışların veya yönetim körlüklerinin en azından bir süre daha devam edeceği anlamına gelmektedir. 

    İşin daha da kötü tarafı ise bütün problemlerin çözüme kavuşturulması gibi büyük bir meselenin yeni tayin olan tek bir şahsın kabiliyet ve becerisine emanet edilmesidir. Hele bir de bu yeni vazifenin iş yükü fazla ise, bu insanın mevcut iş yükü içerisinde etkin olabilmesi hayli zor olacak ve haliyle bu da meselelerin çözümünü iyice geciktirecektir. Bazen de yeni gelen ile eski idareci arasında geçmişten gelen veya her ikisi idareci olmasından kaynaklanan bir yakınlık olması söz konusu olabilir. Ayrıca, yeni gelen idarecinin sahip olduğu donanım yetersizliği ve yönetici körlükleri bu işi iyice zorlaştıracaktır. 

    Kişilerin kabiliyet ve becerileri, mevcut iş yükü ve ön kabuller gibi kısıtlamalardan dolayı meydana gelen çözümsüzlükler veya gecikmeler, umduklarını bulamayan ve problemlerine çözüm beklentisi içerisinde olan insanlarda hayal kırıklıkları oluşturmakta ve maalesef yaşanan mağduriyetler devam etmektedir.  

    Diğer taraftan eğer Hizmet tabanı ile yönetenler arasında çok etkin iletişim kanalları kurulup işletilememişse, bu problemlerin anlaşılması zaten mümkün olmayacak veya anlaşıldığında artık meseleler kangren haline gelmiş olabileceklerdir. Böyle kompleks hale gelen hadiselerin çözüme kavuşturulması ise iyice zorlaşacaktır. 
    Böylesi durumlarda başvurulacak her türlü çözüm arayışı neticesi itibarıyla önemli zararlara yol açabilecektir. Eğer kangren olmuş uzuvları keserseniz onları kaybedebilirsiniz, yok eğer buna cesaret edemezseniz veya bunun önünde önemli engeller bulunuyorsa bu seferde kangren vücudu sarabilecek, belki de telafisi mümkün olmayan zararlar ortaya çıkabilecektir. 

    Problemlere müdahale edilmemesi veya çok geç müdahale edilmesi insanlardaki güven duygusu ve ümitleri üzerinde çok büyük tahribatlar meydana getirmektedir. 

    Bugün için gelinen noktada, Hizmet insanlarının ekseriyeti mevcut denetim sistemlerinin sağlıklı ve etkin olmadıkları noktasında fikir birliği içerisindedirler. Herkes bütün dünyanın kabul etmiş olduğu standartlara ve ilkelere uygun bağımsız/tarafsız ve süreklilik arz eden bir denetim mekanizmasının kurulup işletilmesi gerektiğini ısrarla ifade etmektedir. Bu denetimin ise kapsamlı yani karar alma süreçleri, finansal hareketler, insan kaynakları yönetimi ve Hizmet ilkelerine, kanunlara ve aynı zamanda evrensel insani değerlere uygun hareket edilip edilmediğini de içerecek şekilde olması zarureti vardır.  

    İnsan tabiatının gereği olarak icrada bulunanlar denetimden ve deneticilerin varlığından rahatsız olmaktadırlar. Dünyevi şirketler bünyelerindeki var olan problemler ve durum tespiti yapılıp gerekli önlemleri almadıkları zaman uğrayacakları zararları ve kaybedecekleri menfaatlerini bildikleri için etkin bir denetimin varlığına ihtiyaç duymakta, konforlarının bozulmasına ve yüksek maliyetlere rağmen buna evet demektedirler. 

    Aslında, Hizmet kurumlarında çalışanlar yanlış yaptıklarında, bunları ortaya çıkarabilecek ve böylece bunları düzeltmelerine imkân sağlayacak denetim mekanizmalarına çok daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü, yanlışların yol açacağı zararlar sadece dünyevi olmayıp aynı zamanda uhrevidirler. Bunlar hem icracıların hem de bu icradan etkilenen insanların manevi hayatlarını tehdit edici mahiyette olabilmektedirler. Dolayısıyla, idarecilerin hem kendi ebedi hayatlarını hem de diğer insanların hayatlarını mahvetmemeleri için onlara en büyük faydayı sağlayacak etkin bir denetime evet demeleri, sağlıklı bir akla sahip ve hakperest olmalarının gerektirdiği bir zorunluluktur.
    28 Ağu 2020 10:32
    YAZARIN SON YAZILARI