Selçuklularda bir arada yaşama kültürü

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

26 Eyl 2025 14:21
  •  

    İslâm’da başka dinlerden olan insanların hakları da Müslümanlar gibi emniyet altına alınmıştır. Onüç asır gibi uzun bir zaman diliminde genelde bu hukuka uygun hareket edilmiştir. Bazı dönemlerde bazı idarecilerin buna aykırı hareket etme düşünceleri olmuş ama bunlar da genelde alimler tarafından engellenerek düzeltilmiştir. Bu konuda çok örneklerden bazılarını buraya alalım:

     

    “Zimmilerin özel hayatına müdahale eden bazı vezirler görevden alınmıştır. Mesela bir Yahudinin şikayeti üzerine Sultan Melikşah, halife Muktedî-Biemrillah’ın vezirini zimmilerin elbiselerine müdahale ettiği gerekçesiyle azletmiştir. (DİA, “Zimmi” mad.)

     

    Gayrimüslim ülkelerin, Müslümanların din ve vicdan hürriyetleri üzerinde kurdukları baskı bir referans olarak kabul edilmemiş, yani insan hakkı ihlallerinde “mütekabiliyet kuralı” işletilmemiştir. İslâm devletleri siyasi kararlarda mütekabiliyet esasına göre hareket etseler de, hukukî konularda kendi referans kaynaklarına bağlı kalmışlardır. Mütekabiliyet prensibi gerekçe gösterilerek zimmilerin can, mal ve din hürriyetlerine dokunulmamıştır.

     

    Endülüs Müslümanlarının maruz kaldığı ağır insan hakkı ihlalleri karşısında bir aralık Yavuz Sultan Selim kiliseleri camiye döndürmeye niyet etmişse de, şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin bunun dinen caiz olmayacağını bildirmesiyle geri adım atmıştır. Kanunî Sultan Süleyman’ın benzer bir teşebbüsü de Ebussuud Efendi tarafından engellenmiştir. Sultan II. Mahmud’un şu sözü Osmanlı’nın altı asırlık uygulamasının bir özeti gibidir: “Ben teb’amdan Müslümanları camide, Hristiyanları kilisede ve Musevileri havrada görmek isterim.” (Ahmet Güneş, İslâm Hukukunda Düşünce ve İnanç Özgürlüğü, s. 93)” (Zimmilere Tanınan Temel Hak Ve Özgürlükler)

     

    Günümüzde hak ve hukuk konusunda Batı’nın ulaştığı seviyeyi alkışlayıp göklere çıkarırken, bunun çok daha ilerisinde İslâm ile yakalanan o parlak medeniyetin bilinmemesi çok içler acısı bir durumdur.

     

    Üstelik günümüzde yakalanan seviye idealden çok uzak bulunmaktadır. Her zaman, her coğrafyaya ve herkese karşı da eşit olarak uygulanmamaktadır. Teoride ve yer yer pratikte güzel örneklerin bulunmasına rağmen, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda başkalarının en temel insani hakları çok rahat ihlal edilebilmektedir. Bugün başka ülke, millet ve başka din mensuplarına karşı çifte standartların çok sayıda örnekleri yaşanmaktadır.

     

    İslâm devletlerinde başka din mensuplarının haklarının korunması ve onlara iyi davranılması ile alakalı örneklerin ise haddi hesabı yoktur. Bunları görünce hayran olmamak mümkün değildir. İslâm’ın ve onu güzel yaşayan Müslümanların sergileyip ortaya koydukları tablolar çok baş döndürücü bir mahiyet arz etmektedir.

     

    Üstelik bu uygulamalar gelip geçici ve yerel uygulamalar olmayıp çok geniş bir coğrafyada ve çok uzun bir zaman diliminde yapılagelmiştir. Dolayısıyla bu konu ve bu durum İslâm’ın en temelinde yer alan bir konudur, Hazret-i Peygamber tarafından en sağlam bir şekilde ortaya konmuş en ana meselelerdendir. Yani sonradan eklenmiş olmayıp İslâm binasının en temel taşlarından birisidir.

     

    Devlet bazlı olarak, seçtiğimiz uygulamadan bazı örneklerle konuyu resmetmeye devam edelim…

     

    Zımmîlere gösterilen hoşgörü ve adalet onlar tarafından da takdir edilmiş ve bunu kaynaklarında dile getirmişlerdir:

     

    Selçuklular

     

    “insanların en mümtazı, iyi kalpli ve şefkatli hükümdarı” vasıfları ile anlatılan Selçuklu sultanı Melikşah dönemine bir göz atalım:

     

    “Hristiyan ülkelerini fetheden Sultan Alparslan onların kaynaklarında “âdil ve merhametli bir hükümdar” olarak tanıtılmıştır. Aynı şekilde Melikşah da Hristiyanlara karşı hoşgörüyle muamele ederdi. Bundan dolayı birçok ülke kendiliğinden onun hâkimiyetini tanımıştır. Hristiyan kaynaklarında Sultan Melikşah “insanların en mümtazı, iyi kalpli ve şefkatli hükümdarı” diye anılır.

     

    Urfalı Mateos, Sultan Melikşah’ın Hristiyanlara merhametle muamele ettiğini ve halka baba gibi davrandığını kaydeder (Urfalı Mateos Vekayinâmesi, s. 146, 171). Abbâsî Halifesi Muktedî-Biemrillâh’ın veziri Ebû Şücâ‘ er-Rûzrâverî sık sık zimmîlere müdahale ediyor, onları kendilerine mahsus elbiseler giymeye zorluyordu (Bündârî, s. 80). İbn Semhâ adlı bir yahudi, Sultan Melikşah ve Nizâmülmülk’ü ziyaret ederek vezirden şikâyetçi olmuş, bunun üzerine vezir görevinden azledilmiştir (İbnü’l-Esîr, X, 186).

     

    Büyük Selçuklular döneminde zimmîlere önemli görevler verildiği gibi ekonomik ve ticarî hayatta da kendilerine imkânlar tanınmış, bu sayede büyük servet elde etmişlerdir. Sultan Melikşah devrinde İbn Allân adlı bir yahudiye Basra mültezimliği verilmiş, Yahudi bu sayede zengin olmuş ve itibar kazanmıştır.

     

    Ani Ermeni başpiskoposu, yanına bazı prens ve din adamlarını alarak vergileri azalttırmak ve diğer bazı isteklerde bulunmak üzere İsfahan’a gitmiş, sultan da kilise, manastır ve ruhanîlerin vergiden muaf tutulduğuna dair bir ferman yayımlamış, ayrıca Azerbaycan umumi valisi Kutbüddin İsmâil’e bir mektup yazarak söz konusu fermanın hükümlerini yerine getirmesini istemiştir (Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi, s. 146, 171, 176). Sultan Sencer tarafından çıkarılan bir ihtisap menşurunda muhtesiplerin bilinen görevleri sayıldıktan sonra zimmîlerin kıyafetlerine dikkat etmeleri de istenmektedir (Müntecebüddin Bedî‘, s. 82-83).” (İslamansiklopedisi/zimmi)

     

    Anadolu Selçukluları

     

    Anadolu Selçukluları da da aynı hassasiyetlere uygun olarak hareket etmiştir. Bu uygulamadaki harikuladelikler karşısında çok insan İslâm’ı kabul ederken, başka dinlerden olan diğerleri ise bu yüce ahlak karşısında saygı ile eğilmişler ve takdirlerini hem fiil ile hem sözle ortaya koymuşlardır: 

     

    “Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu I. Süleyman Şah, Antakya’yı fethedince, Hristiyan halka can ve mal güvenliği bahşetmiş, askerlerin onların evlerine girmelerini ve kızlarıyla evlenmelerini yasaklamıştır. Bu âlicenaplık karşısında Hristiyanlar çok memnun olmuş ve Bizans’a karşı Türkler’i tercih etmiştir (Ebü’l-Ferec, I, 330-331). Kaynaklarda düzenin yerleştirilmesinden sonra zimmîlere karşı tek bir kovuşturma olayına dahi rastlanmaz (Ersan, s. 259).

     

    Anadolu Selçuklu sultanları zimmîlerin dinî özgürlüklerini tehdide yeltenenlere karşı onları daima savunmuş, meclislerinde Hristiyan bilginlere yer vermiştir. I. Kılıçarslan Hristiyanlara karşı hoşgörülü davranmış ve ölümünde Hristiyanlar da yas tutmuştur. II. Kılıçarslan zimmî tebaaya çok geniş müsamaha gösterirdi. Sultan Malatya Süryânî Patriği Mikhail ile dost olmuştu. Malatya’ya gittiğinde patriğe dostane bir mektup yazmış, ruhanîlere mahsus bir asâ ve altınlar göndermiştir… Bundan memnun kalan Hristiyanlar kiliseye gidip sultan ve milleti için dua etmiş, Sultan da Barsûmâ Manastırı’nı vergiden muaf tutan bir ferman yayımlamıştır (Cahen, Osmanlılar’dan Önce, s. 212-213; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, s. 230-231).

     

    II. Kılıçarslan ile II. İzzeddin Keykâvus’un Hristiyanları devlet hizmetinde çalıştırmaları bazı kaynaklarda onların Hristiyan olmakla suçlanmasına yol açmıştır. Bu rivayetlerin sebebi hiç şüphesiz iftiracılar için açıklanması zor bir hoşgörüyü algılayamamış olmalarıdır (Ersan, s. 259)…

     

    Necmeddin Ebû Bekir’in muhtesip tayinine dair bir menşurunda zimmîlerle ilgili hususlara yer verilmemesi de bunu göstermektedir (Turan, Türkiye Selçukluları, s. 36). Hristiyan mezhepleri arasında fark gözetmeyen Selçuklular takip ettikleri istimâlet politikasıyla İslâm’a hizmet etmişlerdir. Bu sayede çok sayıda zimmî kendi isteğiyle Müslüman olmuştur. Anadolu’da Selçuklu sultanlarının sağladığı hoşgörü ortamında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin fikir ve düşüncelerinin etkisinde kalarak İslâmiyet’i seçen zimmî gruplar da mevcuttur.

     

    Selçuklular yerli Hristiyan halka iyi davrandıkları için onlar Türkler’e bir düşmanlık beslememiş, hatta Selçuklu fütuhatını kendilerine karşı değil Bizans’a karşı bir cezalandırma harekâtı olarak değerlendirmiş ve bir kısım Hristiyanlar fetihleri kolaylaştırmak için çaba göstermiştir. (Turan, Selçuklular Tarihi, s. 353).” (İslamansiklopedisi/zimmi)

     

    “I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Akşehir’e yerleştirdiği Hıristiyanlara araziler, evler, tarım araçları, tohumluklar vermiş ve onlara o kadar çok iyilikte bulunmuştur ki, daha sonra onların memleketlerine dönmelerine izin verdiği halde, onlar yerlerinde kalmayı tercih etmişlerdir. Bizans’a karşı yapılan savaşlarda bazı Hıristiyanlar fetihleri kolaylaştırmak için çaba göstermişlerdir. (DİA, “Zimmi” mad.)” (Zimmilere Tanınan Temel Hak Ve Özgürlükler)

     

     

    İnşallah sonraki yazıda devam edelim…

    26 Eyl 2025 14:21
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR