Zamana Göre Yorumlamada İstikameti Koruyabilmenin Yolu

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

27 Ara 2021 11:52
  • YARIM HEKİM CANDAN, YARIM İMAM DİNDEN EDER 2

    Fethullah Gülen Hocaefendi, “Usûlüddin ekseni” başlıklı Kırık Testi’de, dinin temellerini ifade eden prensipler, ölçüler, asıllar, inancın çerçevesini belirleyen esaslar, Cenab-ı Hakkı tanıma adına ortaya konulan disiplinler, haşir ve  varlık-insan ve Allah münasebetine dair olan hakikatlerden meydan gelen usûlüddin tarafından ortaya konan temel prensiplere uygun olarak hayatını yaşayan insanın, -Allah’ın izni ve inayetiyle- hem yanılmayacağını, hem de çelişkiye düşmeyeceğini ifade etmektedirler. 

    Aynı yazıda, Bu disiplinlere bağlı kalmak şartıyla, çağa göre farklı yorum ve içtihatların ortaya konulabileceğini, ama tarihselcilerin yaptıkları gibi bu hususa aykırı hareket edildiğinde, insanların bağlı bulundukları değerler mecmuasından uzaklaşarak bir başkalaşmaya maruz kalacaklarının tespiti yapılmaktadır:  

    “İslâm’ın kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa hitap eden evrensel din olmasından dolayı, temel prensiplere bağlı kalmak şartıyla çağa göre farklı yorum ve içtihatlar ortaya konulabilir. Fakat bir kısım tarihselcilerin yaptıkları gibi, Kur’ân ve Sünnet’te vaz’ edilen hükümlere kendilerince bir kısım menatlar (hükmün kendisine bağlandığı vasıflar), illetler bulma, daha sonra bu menatların değiştiğini iddia ederek söz konusu hükümleri geçersiz sayma ve onların yerine yeni bir kısım hükümler vaz’ etmeye kalkışma doğru değildir. Çünkü bu takdirde Usûlüddin adına konulmuş rükünlerden uzaklaşılmış olur… Ayrıca böyle bir hareket tarzı, insanın kendi düşünce dünyası adına bir başkalaşma yaşadığının da bir göstergesidir…

    İnsanı bağlı bulunduğu değerler mecmuasından en uç noktalara savurabilecek böyle bir başkalaşmaya maruz kalmamak için, başta Kur’ân ve Sünnet olmak üzere kültür mirasımızın temel kaynaklarına sımsıkı bağlı kalmak gerekir.

    Bu kudsî kaynaklardan çıkarılan temel disiplinlere aykırı dinde yeni bir kısım şeyler ortaya koymak bid’atkârlıktır. Her bir bid’atta ise dalâlete giden bir yol vardır. O hâlde insan, ne düşüncesinde, ne tavır ve davranışlarında, ne ibadet ü taatinde ve ne de Kur’ân ve Sünnet’i anlama ve yorumlamada bid’atkârlığa girmemelidir.”

    Aynı Kırık Testi ‘de, insanların “Her bir bid’atta ise dalâlete giden bir yol vardır” hadisinde belirtilen tehlikeden korunabilmeleri ve inanç mevzuunda inhiraflara düşmemeleri için, Müçtehidin-i İ’zam tarafından ortaya konmuş olan Usûlüddin Kültürüne sahip olmaları gerektiğinin tahşidatı yapılmaktadır:  

    “Aralarında teferruata dair bir kısım farklılıklar olsa da, başta mezhep imamları, daha sonra da onların arkadan gelen tâbileri Fıkıh Usûlü’ne dair zengin bir birikim bırakmışlardır. Aynı şekilde İmam Maturîdî ve Ebu’l-Hasan el-Eş’arî Hazretleri başta olmak üzere, daha sonra gelen devasa âlimler Usûlüddin mevzuunda eserler kaleme alarak, bizi yanılgılardan korumaya çalışmışlardır. 

    Gerek Usûl-ü Fıkıh, gerekse Usûlüddin’e dair ortaya konulmuş olan bu disiplinlere bağlı kalındığı takdirde, zamanın getireceği yorumları sahiplenmede ve mevcut şartları dikkate alarak İslâm’ın içtihat ve istinbata açık alanlarını doldurmada muvaffak olunacaktır. Fakat bu temel disiplinlerin dışına çıkıldığı takdirde, zaman çok doğru okunsa ve çok güzel yorumlar yapılsa da, bunlar birer bid’at olmadan öteye geçemeyecektir.”

    ÇAĞA UYDURACAĞIZ DERKEN, DİNDEN FEDAKARLIK YAPMAMAK 

    Diğer taraftan, dini yeni gidilen coğrafyalardaki insanlara sevdirme ve onları hoşnut etmek düşüncesiyle, eğer dinin onların kültürlerine uygun gelmeyen hususlarında dinden bazı tavizler veriliyorsa veya temel disiplinlere aykırı beyan ve söylemlerde bulunuluyorsa din adına büyük yanlışlara meydan verilmiş olacaktır. 

    Hocaefendi aynı yazıda, muhatabın ruhuna girebilme ve ona şirin görünebilme adına Usûlüddin’e aykırı hareket edilmemesi gerektiğine dikkat çekmektedirler: 

    “Öte yandan ruh ve mânâ köklerimizden süzülüp gelen değerleri dünyanın değişik yerlerine ulaştırma ve aynı zamanda onlardan alacağımız şeyleri alma mevzuunda da temel disiplinlere muhalefet edilmemelidir. Bu önemli hususa da hassasiyet gösterilmediği takdirde bir kısım hatalara düşülebilir. Meselâ muhatap olduğumuz insanlara belli hakikatleri anlatabilmek için gereksiz mümaşat ve müdarata girebiliriz. Yaptığımız işi, onları hoşnut etmeye bağlayabiliriz. Evvelen ve bizzat onlara karşı sempati duyabilir, onlara şirin görünmeye çalışabilir ve gönül dünyamızda insanların oturacağı sandalye sırasını belirlemede tercih hatasına düşebiliriz. Bütün bunlar, Usûlüddin prensiplerine aykırı hareket etme demektir…

    Fakat diğer taraftan bir mü’minin, mü’minler dışındaki kişilerle arasındaki münasebetleri bütünüyle kesmesi, onlara tamamen sırtını dönmesi de aynı şekilde temel disiplinlere aykırı bir hareket tarzıdır…”

    Hocaefendi ayrıca, Usûlüddin esaslarına bağlı kalabilmek için Hizmet insanlarının Kur’an, Sünnet ve siyer felsefesini çok iyi öğrenmeleri gerektiğinin de altını çizmektedirler: 

    “Bu konuda Usûlüddin esaslarına bağlı kalmak için, siyer felsefesinin ve sahabe efendilerimizin takip ettiği yol ve yöntemin çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Evet, günümüzün hizmet erlerinin Kur’ân’ı ve onun şerh ve haşiyesi diyebileceğimiz Sünnet’i çok iyi bilmeleri gerekir. 

    Bu iki kudsî kaynağın ve onların ortaya koyduğu temel disiplinlerin bilinmesi adına seminerler düzenlenmeli ve insanların bu konuda iyi yetişmeleri sağlanmalıdır. Yoksa insanlara din anlatacağız diye kimi zaman bir kısım hoyratlıklara girilebilir, kimi zaman da Usûlüddin’e muhalif bir kısım yanlışlıklara düşülebilir.”

    27 Ara 2021 11:52
    YAZARIN SON YAZILARI