“Sihirbazlar (Firavun’un ‘Ben İsrailoğulları’nın iman ettiği gibi iman ettim’ demeden) ‘Biz, Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik dediler’. dediler. ”
Firavun, sihir bazılarının kendi huzurunda kendisinden izinsiz iman getirmelerine öfkelenerek “Sizleri asarım, keserim!. ” diye tehtitlerine hiç önem vermeyerek “Fakzı mâ ente kaaz! ” dediler. Yani öldüreceksen öldür… Senden korkmuyoruz! Ne hüküm vereceksen ver… İstediğini yap, demişlerdi. Fakat bir Türk olarak “Dât” harfini “z” şeklinde telafuz edince âyetin cümlesinin nağmesinin bende uyandırdığı bir ifade ile “Kaz oğlu kaz! Dercesine” diye bir başlık kullandım.
** * *
2009’da Brezilyalı Alisia hanımefendi, bize ülkemizi tanıtma konusunda (sanki) yol göstermek için geldikten sonra, Türkiye gezisini Brezilya’nın TV kanallarında anlatırken şunları söyledi: “İslamiyetle Hristiyanlık birbirine yakın. İslamiyet orijinal şekliyle kaldığı için prensipleri yaşanıyor. Ben bir Hristiyan olmakla beraber Müslüman olduğumu da söyleyebilirim. ”
Bu ifade bize temiz fıtratlar konusunda bir dikkat ve hassasiyet dersi vermelidir.
** * *
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Namazın bir insan ibadeti olduğunu anlatmak için pekçok ikazda bulunmuştur. Namazda yapılan hata ve yanlışları, hayvan şekillerine benzeterek uyarmıştır. Mesela secdede, kafasını hemen yere koyup kaldıranı, yem gagalayan tavuğa benzetmiştir. Secdede kollarını yere yayanı, köpeğin ön ayakları yere yaymasına benzetmiştir. İmamdan önce secdeden kalkanı, eşek suretine benzetmiştir…
** * *
Çin, Hind ve Japon anlayışlarının ve kültürlerinin bir noktadan dünyaya, yepyeni bir dünya anlayışı olarak özlenen ve beklenen bir özellikleri pek kalmadı. Hepsi, Batı’ya benzemek, Batılı, Amerikalı olmak sevdasına (Ekseriyet itibariyle) düştüler. Hatta, çekik gözlü olmak yerine Amerikalılara benzemek için ameliyat olan Japon kızları, genç hanımlar var deniliyor. Öte taraftan Batılı, Amerikalı ideolojilerde yorgun… Sanki bıkkınlık veriyor. İnsanlar başka şeyler arıyor. Dünyada bir daralma var. Yeni arayışlar var. Ekonomi ne olacak? Nereye toslayacak diye endişeler mevcut… Nicelik, kemmiyet anlayışları, nitelik ve keyfiyet anlayışların peşinde… Benim potamda eriyeceksin, erimek zorundasın dayatmasına sahip anlayışlardaki ülkelerin kendi insanları bile, solmaz ve pörsümez bir yeniyi ve hiç eskimez bir tazeyi arıyor. Yani her zaman yepyeni ve her devir taptaze olan Kur’an’ı arıyor. Ama Kur’an’ın bu harika yönünü insanlığa nasıl takdim edeceğiz? Şairin dediği gibi “Şarkıların artık sırası bizde” deyip nasıl sahneye çıkacağız?
** * *
Firavun gibi zâlim bir kral, cennet gibi bir saray arzu ediyor muş. Ama oraya güzel bir ceylan arzu ediyormuş. Ava çıkmış, gözüne güzel bir ceylan ilişmiş. Hemen peşine düşmüş. Kovalamış, kovalamış… Ama bir bir yere gelmişler. Ceylan dönüp, karşısına dikilip aslî şekliyle görünmüş. Meğer o, Azrail aleyhisselam imiş.
** * *
Hikmetin eli ayağı, dili, dudağı var. Ama Hikmetin Başı, mehâfetullahdır (Allah korkusudur).
** * *
“Siyer felsefesi çok mühimdir. Asr-ı saadet esastır. Kıyamete kadar gelecek bütün dünya olaylarının Asr-ı Saadet bir özetidir. Yani şimdi meydana gelen problemleri Siyer felsefesi ile Asr-ı Saadete mihenk olarak vurup neticeye bağlayıp çözebiliriz. ” (Hocaefendi.)
** * *
2009’da Gürhan Arkadaşımız, Los Angeles’e Türkiye tanıtımı için Türkiye’den eşyalar getirmiş bunları, Kemal Esat ile konteynırlarla taşımışlardı. Anadolu’dan geçen bütün medeniyetleri tanıtacaklardı. 1- Turuvaatı, 2- Hazreti Mevlânâ, 3- Bizans, 4- Mardin, 5- El sanatları, zanaatkarları, 6- Ebru, hat, taş işçiliği, 7- Çarşılarımız, 8- Dev resimler (iki boyutlu), 9- Maraş dondurması, 10- Hristiyanlar (Süryani, vs.) ilahileri, 11- Ermeni sanatçılar…
Bu tanıtım için her şey hazırlanıp kurulmuştu. Oraya, İstanbul” dan zamanla gelmiş Ermeniler çok alakadar olmuşlardı. Orada gelinlerine “Kızım” diyorlardı. Hatta “Gelin Kızım” bile demez “Kızım” derler. Hatta orada Ahmet Kurucan şâhit: “Bu gelininiz mi? ” diyene “Hayır kızım” demiş.
** * *
20 Haziran 2009 Amsterdam... Bekir Bey anlattı: Gürbüz Bey, yeni bir arkadaşımızdı… Hong Kong, Malezya’da ithalat ve ihracat işleri yapıyordu dedi ki: “Malezya’da hizmeti bilen bir ortağım var. Bana hep Hizmeti ve Hocaefendiyi anlatıyordu. Bu sefer Hong Kong’dan gelirken, uçak dehşetli bir türbülansa girdi. Büyük bir tehlike geçirdik. Bir ara rüya gördüm. Ortağımla Hoca Efendinin yanına gitmişiz. O arkadaş bana yol gösteriyor, Hoca Efendiye yaklaşıyorduk. Hocaefendi ‘Gel Gürbümüz!’ dedi. Beni kucakladı… İşte bunun için Ben başı çekmek istiyorum, yüksek bir himmette bulunmak arzu ediyorum. ”
Bekir Bey anlatmaya devam etti: Hollanda’daki kolej öğrencilerimiz Amerika’da yarışma kazanmışlardı. Ama, “Biz bu ödülü Hollanda Milli Eğitim Bakanımız adına alıyoruz. Bizim önümüzü o açtı!.. dediler. Getirip, Bakan’a verdik. O yarışmada öğrencilerimiz, robot yapıp yarışmışlar… Öğrencilerimiz Üniversite hocalarından da çalışmalarda destek görmüşlerdi…”