MEYLÜ’R - RAHAT CELLÂDI

Safvet Senih

Safvet Senih

15 Ağu 2018 11:51
  • Üstad Hazretleri “Altıncı Desîse-i Şeytaniye” de sahtekârların sinsi hilelerinden birisini de şöyle izah ediyor: “Şeytan taraftarlarının sinsi  hilekârlıklarından birisi de şudur ki: İnsandaki TEMBELLİK ve TEN-PERVERLİK  ve  VAZİFEDARLIK damarından istifade etmek… Evet, insî ve cinnî şeytanlar her cihette hücum ederler. Arkadaşlarımızdan metin kalbli, sadakatı kuvvetli, niyeti ihlaslı, himmeti âlî gördükleri vakit başka noktalardan hücum ederler.
    “Şöyle ki; işimize sekte ve hizmetimize fütur vermek için, onların tembelliklerinden ve ten-perverliklerinden ve vazifedarlıklarından istifade ederler.
    “Onlar, öyle desise ve sinsi hilelerle onları Kur’anî Hizmetten alıkoyuyorlar ki, haberleri olmadan bir kısmına fazla iş buluyorlar, tâ ki, Kur’anî Hizmete vakit bulmasın. Bir kısmına da, dünyanın cazibedar şeylerini gösteriyorlar ki; hevesi uyanıp, Hizmete karşı bir gaflet gelsin.. Ve benzeri şeyler.. Bu hücum yolları uzun çeker. Bu uzunlukta kısa keserek, dikkatli anlayışımıza havale ederiz. 
    “Ey kardeşlerim dikkat ediniz! Vazifeniz kudsîdir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın!..” (Yirmi Dokuzuncu Mektup, 6. Risale)
    Üstad Hazretleri, ilk baskısı 1911’de yapılan Münazarat Risalesinde atâlet, betâlet ve tembellik hapisanesine düşmemizin sekiz sebebini anlatıyor. Bunlar tamamen sübjektif engeller. Yani kendimize ait  şeyler… Halbuki bu altı “Desise-i Şeytaniye’ ise dıştan gelen tuzak ve engeller… En sonuncu engel ise tenperverlik damarı, zevkli bir hayat yaşama arzusu… Koskoca Endülüs’ü, sekiz yüz senelik bir devleti kaybetmenin yegâne sebebi… Buna meylü’r-rahat celladı diyor. 
    Yeni öğrendiğim bir misali de vermek istiyorum. Abdurrahman Nursî Ağabeyimiz Amcasıyla beraber 1922’de Ankara’ya geliyor… Meclis Başkanı onun zekâsını ve cesaretini keşfediyor. Dehâ derecesinde bir zekâya sahip, Amcasının yerine geçecek bu Nurs’luyu halası Hatice hanımın hüsn-i cemâle sahip torunu Nimeti hanımla evlendiriyor. Mecliste yazman yaptığı Abdurrahman Ağabeyi kendisine akraba ediyor. Sonra Sağlık Bakanlığında ona iş buluyor. 1928’de bir oğlu dünyaya geliyor: Vahdeti Suad… Papağan ve Pardon dergilerinde karikatürler çiziyor. Vahdeti Fuad ile Abdülmecid Nursî Ağabeyin oğlu Nihad Üstad Kastamonu’da iken ziyaretine gidiyorlar… Abdurrahman Ağabeyin torunu Abdurrahman Selçuk Sipahîoğlu bir profesör, hem de tanbûrî… Gerçekten de bir tanbûr  ustası, üstadı…
    Merhum Abdurrahman Ağabeyin, Üstadımız Barla’da iken yazdığı bir mektup var. Diyor ki: “Onuncu Söz” Risalesini Tahsin Efendi vasıtasıyla aldım, çok teşekkür ederim. Evvelce gerçi emrinize muhalefet ederek muhterem ve değerli amcamdan ayrıldığıma pişman olmuş isem de ve itabınıza (azarlamanıza) müstehak olmuş isem de, bu da mukadder imiş. Cenab-ı Hakkın emriyle ve iradesiyle ve belki de bizim için hayırlı olduğu için oldu. Binâenaleyh ben cehalet sâikasıyla bir kusur yaptım ve belasını da çektim. Bundan sonra çekmemek için afvınızı rica eder duanızı dilerim.”
    Altı –yedi senelik bir irtibatsızlıktan sonra bu mektup Üstadımızı çok sevindirmiş ve ümitlendirmişti. Ama iki ay sonra Abdurrahman Ağabeyin vefatı da çok üzmüştü. Bazı yorumlara göre, bu ani ölüm, belki de onun Üstad ile irtibata geçişinin fark edilmesiyle bazılarının harekete geçmelerinin neticesiydi. Allahü a’lem…
    Şimdi bu altı hücum yollarını gösterdikten sonra şu anda yaşadığımız süreçte yapılanlara da bakıyor, devirler değişse de cevirlerin değişmediğini görüyoruz. İmtihan dünyasındayız ve Yolun Kaderi de bu… Âmennâ…
    Üstad Hazretlerinin de yer yer üzerinde durduğu gibi altı sınıfa ayrılan insanlarımızın her bölümüne mutlaka Hizmetimizin ciddi faydaları olmuştur. Günümüze gelince, ben liselerde de öğretmenlik yapmıştım. 27 Mayıs 1960’da Kur’an Kursunda öğrenci idim. 1971’de üniversite öğrencisi iken 12 Mart Muhtırası ile Risale okumaktan dolayı hapse boyladım. 12 Eylül 1980’de de öğretmenlik yaptığım okulda sınıfta ders anlatılırken alınıp göz altında tutuldum… Toplum mühendisliği yapan derinlerin planlamasıyla sunî kavgalar ve sağ-sol çatışmaları yaptırılıyor. Sabah bir sağcının katlinde kullanılan silah, aynı gün akşam üzeri veya hemen öbür gün bir solcunun katlinde kullanılmış oluyordu. Azmettirenler hep aynı idi. Ama cinayet âletleri maalesef devletin kasasında saklanıyordu. Milli Eğitim Bakanlığını elde eden sağ ve sol iktidarlar HIZLANDIRILMIŞ EĞİTİM kamuflajı altında 45 günde güya öğretmen yetiştiriyorlardı. Bir buçuk ayda dört senenin eğitim-öğretimi nasıl verilebilir. Affedersiniz bu kısa zamanda salatalık yetiştiremezsiniz. Mesele eğitim değildi, her taraf militan yetiştiriyordu. Onun için eğitimimiz yerlerde sürünüyordu. Hizmet, dünya çapında olimpiyatlara ve proje yarışmalarına öğrenci gönderip başarılar ortaya koyunca, üniversite giriş imtihanlarında birinciler çıkarınca özel okullar kolejler ve devlet liseleri harekete geçti ve güzel bir yarış başladı. Bilhassa güneydoğudaki okullarıyla ve üniversiteleriyle, bilhassa ücretsiz okuma salonlarıyla Hizmet çok güzel işler başardı. Hiçbir şey yapmasa idi bile bunlar yeterdi. Ayrıca dünya markası olan kolejleriyle ülkemizi dünyaya tanıttı… İçte yapacağını yaptı, ülkeyi ayakta tutacak sütunları dikti. Bugün anlaşılmazsa da yarın bunlar mutlaka anlaşılacak ve saygıyla yâd edilecektir… 

    15 Ağu 2018 11:51
    YAZARIN SON YAZILARI