Sekine Türleri

Safvet Senih

Safvet Senih

29 Tem 2020 12:33
  • Bakara Suresinde bahsedilen Talût’un melik olduğuna dair 248. Âyette TABUT ile ilgili olarak şöyle buyruluyor:

    “Peygamberleri, onlara onun hükümdarlığının alâmeti, TABUT’un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o TABUT’un içinde Rabbimizden size bir SEKÎNE,  Musa ve Harun hanedanının bıraktıklarından bir BAKIYYE  vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz, sizin için bunda şüphesiz bir Alâmet (bir İlahî Beyyine) vardır.”

    M. Fethullah Gülen Hocaefendi SEKİNE’yi şöyle ele alıyor: “Lügat mânası itibariyle SEKİNE ciddiyet, vakar itminan mânalarına gelmektedir. SEKİNE, rahatlatan, huzur veren bir mucize, bir âyettir ki, onu gözler görüp gönüller hissedince, ruhlarda sükûnet hâsıl eden TEMESSÜL  KABİLİYETİ  çok bir tecelli türüdür. (…)  Bu, geçmişteki büyük peygamberlerden geriye kalmış mübarek bir BAKIYYE’dir ki, gönüller onunla sükûnet bulur, ruhlar güven ve itminana erer. SEKİNE, TABUT’un içinde olduğundan o aynen SEKİNE’nin  kendisi kabul edilerek teberrük vesilesi sayılır. Hem öyle bir sayılır ki, onu harikulade hadiselerin kahramanları olan melekler taşır; taşır ve onu tazimle kıymetler üstü kıymete ulaşırlar… ve aynı zamanda ona bu denli tazimleri, tabutun ne mübarek bir nesne  olduğunun ilanı sayılır.

    “Kur’an ve sünnette zikredilen SEKİNE; Cenab-ı Hakk’ın insanlara gönderdiği ukbâ buudlu ve metafizik âlemle alâkalı, indiği kimselerin kalblerine kût (azık) kuvvet, iradelerine fer veren melekûtî bir nesne ve bir tecellidir. Yerinde Hak dostları tarafından istenmiş, yerinde talebsiz, ama ‘hâl’e lütfedilmiş öyle sırlı bir teveccühtür ki, onun atmosferine girenler oldukları yerden, nâmütenâhiliği duyarlar. Bu arada bazıları SEKİNEYE, meleklerin inmesi, bazıları ruhanî varlıkların gelmesi demişlerdir. Ne var ki, ister melekler, isterse melekler haricindeki ruhânî varlıklar olsun, SEKİNE  indiği yere itminan da iner ve öyle bir atmosfer meydana getirir ki, artık orada bir doymuşluk ve itminan hasıl olur. Hem öyle bir hâsıl olur ki, o çerçevede her tarafa  ölüm yağsa, ihtimal sekineye eren kılını bile kıpırdamaz. İşte Hendek’in ‘Sarsıntıya uğradılar’ (Ahzab Suresi, 33/11)  ifadesiyle anlatılan, o günlerce muhasaranın demir penceresinde kıvrandıkları halde dimdik ayakta durmasını bilen babayiğitler!..  Ve işte Uhud’un her şeyi temelden sarsan depremleri karşısında ölüme meydan okuyan leventleri!.  Kolay değil; Hz. Hamza başta olmak üzere pek çok yiğit şehit olmuş ve 70’e yakın insan ukbaya göç etmişti. Bütün bunlardan sonra Allah, SEKİNE ile onların imdadına yetişince, hepsi yeniden arslanlar gibi kükremiş ve ertesi  gün yaralı olanlar dahil herkes yeni bir seferberlik demiş ve yürüyemeyecek derecede mecruh (yaralı) olanları sırtlarında, omuzlarında taşıyarak düşmanı takibe koyulmuşlardı. Ebu Süfyan, kendilerini bu halleriyle bile Mekke’nin içine kadar kovalamaya azimli bu insanları görünce, ‘Uhud'da bir parça zafer kazandık. Onu da elden kaçırmayalım…’  diyerek ordusuna bir an evvel hızla kaçma emrini vermişti.

    “Onun için yukarıda belirttiğimiz gibi SEKİNE, bilinen bu özelliklerinden dolayı öteden beri dualarla istenen bir husus olmuştur. Nitekim Allah Rasulü (S.A.S.) Hendek öncesi çukurları kazarken, Sahebe-i Kiram’la beraber, hep bir ağızdan ‘Sekine indir bizim üzerimize’ demişti.

    “Yalnız; SEKİNE  her kişi veya her kavme aynı şekilde tecelli etmeyebilir. Allah’ın lütfu, mevhibesi diye de nitelendirdiğimiz sekinenin inişinde,  fertleri veya cemiyetlerin durumu hep söz konusu olagelmiştir. Mesela; Bedir’de SEKİNE, meleklerin harp meydanında, onların çevik-çavak hareketleri ile temsil edilmiştir. Üseyd b. Hudayr’a halisane Kur’an okurken gelen SEKİNE, boğumsu bir bulut şeklinde tecelli etmiştir. Hicret esnasında, Hira Dağında Hz. Ebu Bekir’in Efendimiz (S.A.S.) adına tüm çırpınmalarına rağmen, Allah’a tevekkül ve itimadını koruyan Efendimiz’de o, kalbte doymuşluk ve itminan şeklinde tecelli etmiştir. Yine hicrette kinle bilenen kılıçlara hedef olacağını bile bile Efendimizin yatağına yatan Hz. Ali’de itminan ve güven şeklinde belirmiştir. 

    “SEKİNE, Efendimiz'e (sas), Hz. Ali’ye, Useyd bin Hudayr’a geldiği şekliyle tamamen mana ve ruh televvünlü (Benî İsrail’e yani bir kavme;) olarak gelseydi, bunlar ondan hiçbir şey anlayamazlardı. Onun için böylelerine gelen SEKİNE, maddi buudlu olup, onların kudsiyet atfettikleri bir türden beldi. O da içinde Hz. Yusuf, Hz. Musa ve Hz. Harun’dan (Aleyhisselam) kalma kudsî emanetlerin bulunduğu ve o güne kadar kaybolduğu bilinen bir TABUT’un içinde veya ittisalinde memsüs, meşhud bir nesne olarak gelmişti.

    “Burada SEKİNE’nin TABUT  içinde gelmesi zâhîri ve bâtınî açıdan değerlendirilebilir. Zâhirî açıdan: 1-Allah’ın kudretini gösterir. 2-Müjdeyi veren peygambere güven ve itimadı artırın.

    “Bâtınî olarak; Yahudilerin böyle harikuladeler ufkunda cereyan eden olaylardan alacağı güç ve kuvvettir. Fakat bizde de olduğu gibi, bu husus herkesin amaçlarına göre değişkenlik arz eder. Amacı kuvvetli olup, ona teveccüh eden insanın alacağı hisse ile, bunlara karşı kapalı yaşayan her şeyi tenkit  mülâhazası ile ele alan insanın alacağı hisse  elbette ki, değişik olacaktır.

    “Ayrıca TABUT, belli bir dönem itibariyle o kavmin duyguda, düşüncede İNANÇTA ÖLÜ olduklarının remzi de olabilir. Veya SEKİNE’nin TABUT’ta tecessümü bu cemaatin DİRİLİŞİNİN  remzi olabilir. Bu sebeple Hz. Davud  Aleyhisselam, daha sonraları o TABUTU, hep ordunun önünde taşımış ve nereye giderse beraberinde götürmüştür.” (Kur’an’dan  İdrake  Yansıyanlar) 

    Safvet Senih
    29 Tem 2020 12:33
    YAZARIN SON YAZILARI