Babacığım

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

08 Eyl 2025 10:47
  • Yıllar önce Orta Asya’nın bir ülkesine Avrupa’dan  ve Türkiye’den de bir delegasyonla gittik. Misafirlerimiz bu bölgelere ilk defa geliyorlardı ve çok heyecanlıydılar

     

    Geldiğimiz şehri ziyaret ettik. Yıllar önce buralara Türkiye’den gelen öğretmen ve işadamları, NGO şeklinde okullar açmışlardı. Bu okulları ziyaret ettik. Ziyaretimiz esnasında, çay kahve içerken buralara ilk defa gelen öğretmen ve işadamları, buralardaki ilk tecrübelerini ve yaşadıklarını anlattılar. İngilizce bilen bir öğretmen arkadaşımız da Avrupa’dan gelen misafirlerimize bu anlatılanları tercüme etti. Misafirlerimizle birlikte  çok duygulandık.

     

    Akşam, çocukları bu okullardan birinde okuyan bir velinin evine davet edildik. Biz geleceğiz diye onlar, akrabalarını da davet etmişlerdi. Onların bizi çok samimi bir şekilde karşılamaları, sanki akrabaları gelmiş gibi bizi kucaklamaları hepimizi duygulandırdı. Onlar da ülkelerine gelen bu öğretmen ve iş adamlarını çok sevdiklerini, onlarla beraber bu eğitim ve diyalog faaliyetlerine yardımcı olduklarını anlattılar. İlk zamanlardaki zorluklara rağmen, bu gelen arkadaşlarımızın sabırlarını, gayretlerini ve ümitlerini çok takdir ettiklerini dile getirdiler.

     

    Ev sahiplerinin hazırladığı ve yöresel yemeklerin de olduğu akşam yemeğini yedik. Ev sahibinin bu okula giden oğlu, ingilizce ve Türkçe dahil dört dili rahat konuşabiliyordu. Misafirlerimiz de kendilerini tanıttılar çok güzel bir sohbet oldu.

     

    Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra bu okullardan birini ziyaret ettik. Binayı, sınıfları, spor salonunu gördük.

     

    Okul idarecileri, konferans salonunda bir program hazırlamışlardı. O ülkenin folkloru ve şarkılarından bir demet sundular. Sonra o ülkeden bir kız öğrenci, Türkçe olarak ve  yarısından itibaren de ağlayarak bir şiir okudu. Şiirin adı “Babacığım“ idi. Biz de ağladık. Kız lise son sınıftaydı ve daha sonra değişik vesilelerle öğretmenlerinden aldığım bilgilere göre, bu kız öğrenci, üniversiteye gitmiş, sonra üniversiteyi de bitirmişti. Arkadaşlarımızla düzenli irtibat halinde olduğunu sevinerek öğrenmiş oldum.

     

    Şiir şöyleydi:

     

    BABACIĞIM

     

    Babacığım keşke seninle aynı gün ölebilseydim

    Ardında aslında mutsuz bir nefes bıraktın

    Kulağımda çınlayan bir hoş ses bıraktın

    Hakkın yoktu, inan hiç hakkın yoktu

    Beni çok erken yetim bıraktın

    Ah! bir bilsen seni ne çok özledim.

    İnan o çocuk ruhumla gelirsin diye

    Yıllarca bekledim

    Hiç inanmadım öldüğüne

    O çizgili pijamalarınla

    Pencerenin önünde buluvereceğim sandım hep

    Uzansam tutacağım sandım

    Günde bin kez uzandım, bir kez bile tutamadım

    Gördüğüm her ak saçlı adamı

    Karşımdasın gibi gördüm kimi an

    Ama kayboldun duman duman

    Ah! bir bilsen babacığım bu yetimlik ne yaman!

    Sen gittin gideli sevmiyorum o bayramları

    Yalan değil kıskanıyorum babalı olanları

    Hele o babalar günü var ya babacığım

    O gün kahroluyorum

    Sanki derin,sanki dipsiz kuyularda boğuluyorum.

     

    Şiir bittikten sonra, kız öğrenci ağlamaya devam ediyordu, biz de ağlıyorduk. Kız öğrenci ağlayarak şunları söyledi: “Babam, ben küçükken vefat etmiş. Annem de başka birisiyle evlenmiş. Beni babaannem büyütmüş. Daha sonra bu okula gelince, benim babam da, annem de buradaki öğretmenlerim oldu. Ben, şimdi bu geniş ailenin bir çocuğuyum, bir ferdiyim.’’

     

    Programdan sonra hepimiz, duygulu halde bu kız öğrenciyi ve öğretmenlerini tebrik ettik.

     

    Avrupa’dan ve Türkiye’den gelen misafirler genel anlamda ve duygulu bir şekilde, Türkiye’den binlerce kilometre uzakta olan böyle bir ülkede, fedakarca çalışan öğretmen ve iş adamlarını da tebrik ettiler. “Lütfen bizim de herhangi bir katkımız olursa söyleyin” dediler.

     

    Dünyanın birçok yerinde, dili, dini, rengi, milliyeti farklı olan bu insanlarla, insan olma ortak paydasından hareketle, elbirliği ile insanlık adına ve asla hiçbir şekilde bir beklentiye girmeden bu faaliyetler devam etti, halen de devam ediyor.

     

    Bu okullardan mezun olan gençler, artık gerek öğretmen, gerek işadamı, gerekse başka mesleklerde çalışmaya başlıyorlardı.

     

    Bu ve benzeri faaliyetler, yıllarca, fedakarca ve hiçbir siyasi, politik, maddi çıkar beklentisi olmadan bu çark dönmeye başladı. Halen de geliştirilerek  dünyanın her köşesinde devam ettiriliyor.

     

    Gerçek insanlığın hedefinde olması gereken bu gayretlerin yapılabilir, yaşanılabilir örnekleri görüldü. Ben şahsen şimdi o yıllardaki farklı ülkelerden olup da bu eğitim müesseselerinden mezun olmuş, öğretmen, doktor, mühendis, iş adamı gibi çeşitli meslek gruplarından gençlerle karşılaşıyorum ve sevinçten ağlayarak Rabbime şükrediyorum.

     

    Geleceğin dünyasının savaşsız, barış içinde, kültürleri farklı da olsa birbirleriyle geçinebilen nesillerin yetiştirilmesi herhalde bu dünyada paha biçilemeyecek bir güzelliktir, gayrettir, çalışmadır. Bu çalışmaların diğer bir neticesi de öbür alemde Allah’ın bize lütfedeceği mükafatları ümitle beklemektir.

     

    Allah bu şekildeki beklentisiz, birbirini kabul edebilen, dünyaya dağılmış bu geleceğin nesillerinin sayılarını artırsın, onları muhafaza etsin. Onlar da bu faydalı, güzel, insanlık örneklerini önce kendileri yaşasınlar, sonra da herkesle onların anlayacağı dil, usul, üslupta paylaşsınlar ve dünyayı yaşanabilir cennetlere çevirsinler.

     

    Bu güzel neticenin olmaması için hiçbir sebep yok. Aksine olması, olabilmesi için dünya kadar örnek var, gayret var, düşünce var, dua var ve bu tip yaklaşımlara ihtiyaç var. Aynı zamanda da hala çok yapacak işimiz olduğunun bilinci içinde olmamız gerekiyor. Bundan dolayı da, hiçbir şeye takılmadan bu hedefe hep birlikte yürüyelim inşallah

     

    Gayret bizden, güzel neticeyi halk etmek Allah’tan.

    08 Eyl 2025 10:47
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR