Yallah Dursun Yallah, Kışkış Rasim Kışkış!

Seyfi Mert

Seyfi Mert

26 Tem 2017 14:27
  • Yallah Dursun Yallah, Kışkış Rasim Kışkış!

    “Dünyada zalimin eline düşmeyen, bir başka zalim yoktur.” (Gabriel Harwey)

    İki tane haber okuyorum. İkisi de bu ülkeden…

    Alt alta…

    Birinci haberin başlığı şu; Son 10 yılda çocuk istismarı yüzde 700 arttı!

    Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin resmi raporu bu, Havuz bataklığı manşeti değil…

    Çocuk istismarı vakaları 10 yılda 300 bini geçmiş. Üç yüz bin...

    Hani ümmetin umuduyuz ya! 

    Hani en dindar nesil biziz ya!

    Hani insan zannediyor ki, bu rakamları okuyan havuzcular ve yandaş kalemler oturup “Kardaş bu gidiş nereye yahu, hele bir durup düşünelim” diyecekler…

    Boşuna beklerseniz, umurlarında bile olmaz, olmuyor…

    İsrail’in Mescid-i Aksa kapısına detektör koymasını ümmetin en büyük meselesi olarak görüp, cihad aşkıyla Birleşmiş Milletleri kayıtsızlıkla suçlayıp göreve çağıran acayip naif, ince kalpli, nazenin ruhlu yandaş kalemler, sözgelimi Karabıyık Barbarasoğlu (Kara var mıydı bu bacımızın soy isminde? Varsa sıkıntı, tez vakitte değiştirip AK yapmalı, malum subliminal mesaj bakanlığı işe al atabilir. BKZ iki gün önceki yazımız. ) ablamız karalar bağlayarak hamile bir kadına müşriklerin bile böyle davranmadığını, haydutluk kitabında bile bunun olmadığını filan yazar diye düşünüyorsanız, düşünce suçu işliyorsunuzdur, hemen o düşüncenizi yavaşça yere bırakın. 

    Bodrum’da denize giriliyor diye deprem olduğunu ileri süren hisli yandaş, 300 bin çocuk istismarından dolayı taş yağması gerektiğini yazacak değil ya! 

    Geçtiğimiz günlerde sıradan bir mahkeme salonunun kapısına asılı bir duruşma listesi düşmüştü ortama. Sabahtan akşama kadar tecavüz ve kadına şiddet davaları… İnanmayan arama motoruna ‘çocuk tecavüz” yazsın çıkan sonuçların tarihlerine bir baksın hele. 

    İkinci haber ise bu kadar ağır hasar vermese de yürek dağlayan cinsten.

    Başlık: Doğumhane kapısında gözaltı nöbeti

    Kahraman Tayyip Polisi (KTP) büyük bir cesaret ve kararlılıkla, hayatını tehlikeye atarak ilerde meslek yaşamının cesaret madalyalı hatırası olarak çocuklarına nakledeceği bir tutuklama yapmak için bekliyor doğumhane kapısında. 30 yıl sonra şöyle anlatacak muhtemelen torunlarına: “Başörtülü kadın teröristti. Hastaydı, doğum yapmıştı, halsizdi, içeri bir daldım, büyük bir cesaretle, zerre miktar korkmadan yanına yaklaştım ve bileğinden yoğun bakım yatağına kelepçeledim.”

    Torunları da “Vay be kahraman dedem, iftihar ediyoruz seninle” diye alkışlayacak, ertesi gün okullarına götürüp, sınıf arkadaşlarına da bu kahramanlık destanını anlattıracaklardır…

    Ümmetin umudunun ülkesinde manzara bu… 

    Malum Sevan Nişanyan firar etti. Şu anda Yunanistan’da… Yaptığı son açıklamada enteresan şeyler söylüyor. Diyor ki, “Elbette bu devir sonsuza kadar sürmez, ilk sendelemede ve aniden tepetaklak gidecekler…”

    Adetullah’tandır… Zulüm asla payidar olmaz, hiçbir zalim ilanihaye zulmünü sürdüremez. 

    Dolayısıyla haklıdır Nişanyan. 

    Bu karanlık çağ elbet bitecektir…

    Bitecek derken altını çizmek isterim, bitince öyle lale devri gibi gül rengi bir dönem beklemeyin. Zalimlerin ve hırsızların açtığı yaraların kapanması tahmin edilenden çok daha uzun sürecek, acılar kolay kolay dinmeyecektir. Hasarın tamiri belki onlarca yıl sürecek. Boşuna Ali Bulaç, ‘Bunlar Çanakkale’den beri başımıza gelen en büyük felakettir” demiyor. 

    Ancak…

    Zalimin yanında olanların içinde, zulüm ilk sendelediğinde yan çizmeye başlayacakların sayısı da az olmayacaktır.  

    Önce “kemküm”, ardından “aslında” filan diyecekler ve son aşamada “yaptım, ama hele bir sor niye yaptım” diyeceklerden geçilmeyecek memleket! 

    İşte o zaman mazlum, yattığı yerden kan revan içinde acayip bir tiyatro izleyecek. 

    Zalimin tüm adamları birbirine girecekler. Birbirlerini hainlikle suçlayacaklar.. En çok yalayan en hızlı U dönüşü yapacak… İsim vermeyeyim, zira reisini ilk kimin satacağı şeklinde bir borsa var. Bir gün o konuya da değiniriz. 

    Hadi biraz ara verip kültürümüzü arttıralım… 

    Arap Celal –Gerçek ismi Celalettin Yonat’tır. Şu anda Feriköy mezarlığında ikamet etmekte, Allah rahmet eylesin- çok orijinal Yeşilçam karakterlerinden biriydi. Her karakter oyuncusu gibi küçük rollerle başladı sinemaya ama teninin renginden dolayı (ki kendisi Sivaslı ve harbi bir Osmanlı çocuğuydu) rolleri asla büyümedi. Genelde komedi filmlerinde oynadı. Melodramlarda ise jöne “hadi artık kapatıyoruz” diyen meyhaneci oldu hep. 

    Sosyete Şaban’da enfes bir cin çıkarma sahnesi vardır rahmetlinin. Arap Celal eline davulu alır ve “Yallah cinler Yallah, kışkış cinler kışkış, cinçık cinçık cinçık” diye dönmeye başlar. Tokmağı vurdukça çevredekiler de bu tuhaf cin çıkarma seansına iştirak ederler. 

    Hala zihninizde canlanmadıysa şuraya bir göz atıverin.

    Zalim ilk sendelediği anda, kıvırmaya başlayanlar için çalacak havuz tamtamları. Bu işten ekmeğini çıkaranlar en başta riske etmeyecekler kendilerini ve kaçanların etrafında Arap Celal gibi davul çalarak dolaşacaklar. 

    Mesela, diyelim ki hasbelkader sesiniz güzel, yüzünüzde de bir nuranilik var. Şiir okuyup ekmeğinizi kazanıyorsunuz. Sahneye çıkıp ağlıyor ve ağlatıyorsunuz. Devir değişiyor ve gerçek imtihan başlıyor. O zaman zalime karşı gıkınız çıkmadığı gibi onun yanında durup en aşağılık cümleleri mazlumların aleyhine kurabiliyorsunuz.

    Mazlumlar “Yapma Dursun Ali abi, hani sen bizi şiir okuyarak ağlatırdın, çok vicdanlıydın” filan diyor ama paranın rengi daha sıcak geliyor size. Hani belki gizli gizli Musa’ya hak da veriyorsunuz ama ekmeği de Firavun veriyor, biliyorsunuz. 
    İşte ilk davul çalınanlardan biri siz olacaksınız ve şöyle diyecekler: Yallah Dursun Yallah, kışkış Ali kışkış, cinçık cinçık cinçık!”

    Devam edecek tabi bu kripto hain çıkarma seansları. 

    Yallah Aykut Yallah diyecek Turgay… Beş para etmez sesinle TRT Müzik’ten kaç ev aldın onu yazacaklar havuz medyasında. Yan yana poz verip yaladığın belediye reisleri artık seni çağırmaya korkacaklar tırışkadan festivallere. 

    Kışkış Nagehan kışkış, diyecek Karaalioğlu (bak yine sakat bir soy isim, o zaman kışkış Mustafa kışkış)

    Yallah İsmail Yallah, TRT Arap’tan söğüşlediğini manşetle fitil olarak kullanıp vuracaklar tokmağı, seni de unutmayacaklar Böhürler abla, yaptığın belgesellerin miktarını yayınlayacaklar manşetten: kışkış Ayşe kışkış şeklinde tamtam çalarak. 

    Yallah Cemile Yallah.. Üç cümle bile kuramazken yazar yaptık hemen tornistan ettin, diye vuracak Yılmaz ama diğer havuz organı Nuhçık Nuhçık Nuhçık diye manşetten basacak tokmağı tabi.. Vururken vurulmak böyle alacak işte!

    Cemil’e de Yallah denilecek, Fuat’a da kışkış.. Bundan emin olabilirsiniz…

    Belki yüzlerine tükürmeye utanacaksınız ama bu yazı en azından burada dursun, belki bir kıymık kadar da olsa utanırlar…

    Yeliz! Annem biliyorum bekliyorsun ama biraz sabır, geliyorum sana da… Yok, sana kışkış yok lazımsın sen…



    26 Tem 2017 14:27
    YAZARIN SON YAZILARI