Yola çıktıklarımızla beraber Yoldayız

Okuma Süresi 6 dkYayınlanma Pazar, Aralık 14 2025
Yola çıktıklarımızla beraber Yoldayız

Yola çıktıklarımızla beraber Yoldayız

Ben elinde kopuzuyla köyler arasında dolaşan ozan veya aşık gibi türkülere bindim dolaşıyorum, bir yerden aldığım rüzgârı diğer bir köye taşıyorum. Heybemi bir avuç umutla doldurup başka topraklara ekiyorum. Ardımda dalında açmış çiçekler, meyveye durmuş ağaçlar bırakıyor bir sonraki durağa taze fideler götürüyorum. 

Kısa sürede farklı şehirleri görmek farklı tarihlere şahit olmak çok acayip bir duygu. Bir gün Alp’lerin karlı yüksek zirvelerini uzaktan seyrederken ertesi gün başka bir şehrin uçsuz bucaksız yeşil çayırlarına uzanıyorum. Bir bakıyorsun on altıncı yüzyıldan kalma bir kasabadayım ertesi sabah uzay çağına uyanıyorum. Kıtalar ve iklimler arasında bu ani geçişler insanı sersemletiyor. 

Her yere uyum sağlamak gerçekten zor. Güneşin doğmadığı şehirlerden akşamın olmadığı beldelere gidiyoruz. Karlı çam ormanları, okyanus sahilleri veya nehir kenarları bizim uğrak yerlerimiz. Hele o dağlar yok mu? Biri Palandöken’e diğeri Erciyes’e bir başkası Uludağ’a benziyor. Bazen Bolu’dan sisler arasından İstanbul’a yol aldığımızı hayal ediyoruz. Nehrin kıvrımları bize Boğaz’ı hatırlatıyor. Ne yapalım! özlüyoruz ülkemizi. Ama en güzeli gittiğimiz her yerde kapısı açık bir dost görmek yürek yangınımızı söndürüyor.

Yıllar içinde bahçeler ekilmiş, fidanlar dikilmiş, ağaçlar meyve vermeye başlamış. Üzerinden ne kışlar ne yazlar geçmiş. Bazen hazan vurmuş bağı bahçeyi, bazen sert rüzgarlara göğüs germiş dallar budaklar. Sel olmuş, boran olmuş, don olmuş ama bahçıvanların maharetli illeri iyi etmiş, yaralar çabuk sarılmış. Biz dağılmış bir bahçe, perişan bir meşcerelik görmedik. Hatta saksı çiçekleri bile geri dönmüş. Uzaydan bakıldığında sadece Çin Seddi görülmüyor artık, Avrupa’da her şehirde Asya’nın kandilleri gibi pırıl pırıl köyler kentler göz alıyor. 

Biz her bahçenin çiçeğinden bal toplamak için yoldayız. İki-üç kişilik bir ekibimiz var. Küçük, kaliteli ve esnek ekipmanımızla nerede akşam orada sabah turlarına çıkıyoruz. Gün doğmadan başlayan koşuşturma gecenin geç saatlerine kadar sürüyor.  Sırtımızda ter kurumuyor adeta. Bazen tarihi bir katedralin önü bazen modern bir finans merkezinin bahçesi veya bir vakıf-dernek binası; her yer bize stüdyo artık.

Yoldayız ya hani, yolda karşılaştığımız dostlarla hasbihal için kameralarımız hep tetikte. Avrupa’yı yuva edinmişler de var aralarında daha birkaç ay önce Meriç’i geçip gelen ve halen mülteci kamplarında kalan da var. Eskisi var yenisi var, genci-ihtiyarı, muhaciri-ensarı var. İş adamı, öğrenci veya ev hanımı. Bir de elli-altmış yıllık hizmet geçmişleriyle dağ gibi sabit kadem duran ama yerlerinde duramayan abiler-ablalarımız. Kameralar ne güzel insanlar gördü ne babayiğitlerle tanıştı mikrofonlarımız. 

Her şehirde çekimlerden sonra soluklanmak için bir grup arkadaşla çay içiyoruz. Dost meclisi kurup sohbet-i canan ile acılarımızı paylaşıyor, yaralarımızı sarıyoruz. Ben hiçbir meclisin kapısından umutsuzluk esintisinin girdiğine şahit olmadım. Herkes kaderin kendine biçtiği role razı ve onu en iyi şekilde değerlendiriyor. Hemen herkes Allah’ın rızasına kilitlenmiş, bulundukları köyde bir barış ve huzur adacağı kurma peşinde. Yorulmadan, usanmadan ve yılmadan koşuşturuyorlar. Eller ne derse desin umursamıyorlar, yola çıkarken bulduklarını yolda bulduklarıyla değiştirmeden azimle ve kararlılıkla yürüyorlar.

Ve biz Yoldayız, dağlardan akan kıbleyi, poyrazı, kıranı, karayeli kovalıyoruz. Denizden gelen imbatı, bir nehrin üflediği meltemi yakalamaya çalışıyoruz. Nerede bir tohum toprağa düşse, nerede bir dalda çiçek açsa ve ne zaman bir ağaç meyveye dursa biz orada olmaya çalışıyoruz. İstiyoruz ki bu yolculuğun tadını hep beraber çıkaralım.

Bu haberler de ilginizi çekebilir