[Harun Tokak yazdı] Yusufçuk

Okuma Süresi 2 dkYayınlanma Perşembe, Ekim 3 2019
''Dava arkadaşları hapishane koridorlarında, tuvalet önlerinde, buz gibi demir ranzalarda nöbetleşe yatarken, villa beğenmeyenler... Kardeşleri, bir zalim el tarafından kör kuyulara atılırken, kan deryalarında yüzerken, yüzme havuzu olmadığı için villa değiştirenler... Bebekler, hapishane koğuşlarında yürümeyi öğrenmek için tekerlekli sandalye bulamazken, araba beğenmeyenler....''

Yusufçuk
HARUN TOKAK

İskandinavya’da sonbahar şöleni. Dalından kopan her bir yaprak kendine has raksıyla düşüyor yere. Bağlar, bahçeler yazın bittiğini haykırıyor.

Uzaklardan bir kumru sesi geliyor. 

Ne de güzel ötüyor. Bir sonraki bahara kadar özlemle bekleyeceğiz bu sesleri diye düşünüyorum. 

O ses beni çocukluğuma alıp götürüyor…

Anam kumrulara “Yusufçuk” derdi.

Köyde sabah namazlarını camide kılmayı severdim.

Her seher, sokağın başındaki Ülkü Bacıların evini döndüğümde köyün mütevazı mabedinin ışıkları çoktan yanmış olurdu. 

Camiye giden yolda yürürken, gecenin içinde dönüp dolaşan görünmez güçlerin varlığını hisseden kalbim, kendi olduğundan daha büyük hale gelir, kabına sığmaz, taşardı.

Gecenin yüreğinde gizlediği aydınlığın, sabaha aktığı bu saatlerde yavaş yavaş ruhaniyet dolu bir atmosfere girdiğimi hissederdim.

Köy meydanındaki ulu çamların dallarında binlerce kuş bu vakitlerde dağıtılan bereketten pay alma yarışıyla cıvıldaşırdı.
 
O dakikalarda gecenin karanlığını yırta yırta, sabahın aydınlığını devşire devşire, uzak yakın komşu köylerden yükselen ve seherin bereketini bir birine haykırırcasına derin bir sükûna bürünmüş göklerde buluşan ezanların tadı doyumsuz olurdu. 

Aşinası olduğum camiye vardığımda birkaç müdavimi ya diz çökmüş ya da bağdaş kurmuş düşünceye dalmış kumrular gibi başlarını öne eğmiş öylece otururlarken bulurdum.

Namaz bitiminde camiden dışarı çıktığımızda t

Bu haberler de ilginizi çekebilir