Zulmü gören AKP’liler de “Haklısınız” diyor, ama...

Yeni Asya Gazetesi bugün bir mağdur mektubu yayınladı. İşte o mektup

SHABER3.COM

9 ayı aşkındır tutuklu olan hakim: Zulüm ve haksızlık çok büyük. İletişime geçebildiğim AKP’li yetkililer “Haklısınız” diyor, ancak iradelerine ipotek karışmış gibi “Elimizden birşey gelmiyor” diyorlar.
Ne mutlu size ki hak ve hakikatin sesi oldunuz

Değerli Yeni Asya Gazetesi Yetkilileri;

Öncelikle sizleri Allah’ın selâmı ile selâmlıyorum.Bu satırları (...) Kapalı cezaevinden kaleme alıyorum.

15 Temmuz hadisesi, öncesi ve sonrasında yargı ayağında yaşanan olayları, bizzat yargının içinden, 18 yılını bu mesleğe vermiş biri olarak yazıp paylaşmak istedim.

Hâkimlik sınavını 1998 yılında, 28 Şubat postmodern darbesinin tüm sıcaklığı ile hissedildiği dönemde kazandım. 2001 Ocak ayında kur’a ile sırayla (....) Yargıtay Tetkik Hâkimliği ve son olarak (...) hâkimi olarak görev yaptım.

2001 yılında göreve ilk adımımı attığımda az buçuk her hâkim ve savcının dünya görüşünü bilir, tahmin ederdik. Ancak aramızda bir saygı-sevgi, hoşgörü ortamı vardı. Daha çok adliyede mesleki sorunlar (kâtip açığı, maaşların yetersizliği vs.) konuşulurdu. Siyaset gündem konusu olmazdı.

2007 yılında tetkik hâkimi olarak gittiğim Yargıtay’da ilişkiler benzer şekilde saygı-sevgi ortamında yürür, hâkimler arasında iyi-kötü bir dayanışma vardı. Sadece üst tabaka olan Yargıtay üyeleri arasında hemşehricilik (Karadenizliler, Ankaralılar) etkili gruplar ve hükümeti sevmeyen (daha çok aşırı sol, Alevî üyeler gibi) gruplaşmaları hissedip duyar, kısmen de tanık olurduk. Fakat bu gruplar arası mücadele daha çok Yargıtay’da Daire Başkanlığı HSYK üyesi ve Yargıtay Başkanı gibi seçimlerde etkin olur, sair zamanlar, gruplar arası sevgi, diyalog-saygı (zahiri de olsa) eksik olmazdı.

2010 yılı Referandumdan sonra Yargıtay’da yeni dairelerin kurulması ve yeni seçilen 160 yeni üye sonrası, önceden Yargıtay’da azınlıkta olan muhafazakâr kesim çoğunluğu elde edince yeni daire başkanları ve yönetim, yeni seçilen üyeler ile eski muhafazakâr üyelerin işaret ettiği isimlerden seçilmeye başlandı.

Eskiden dışlanan muhafazakâr üyeler (...) daire başkanı olarak seçilmeye başladı. Bu arada Ergenekon-Balyoz gibi tarihî dâvâlar görülüyor ve hem bunlardan, hem de yeni sistemde söz sahibi olunamamadan dolayı aşırı sol, Alevî kesim ve derin yapılara kendilerini yakın gören Yargıtay üyeleri ile, üyelik beklentileri suya düşen eski yapının prensleri bu durumdan pek rahatsız oldular.

Benim tahminim, AK Parti ve cemaat arasına girebilecek bir ayrılığın kendileri için tek çıkış yolu olduğu, bu nedenle birliklerinin ivedi dağıtılması gerektiği planı devreye konuldu.

2012 yılında Yargıtay’dan (...) hâkimliğine atandığımda, Yargıtay’da muhafazakâr kesim ittifakında çatlamalar başladığı ve atılan nifak tohumlarının meyvesini verdiğine üzülerek tanık oldum.

2014 HSYK seçimlerinde bu ayrılık zirveye ulaşmış ve hükümet, eski yapının unsurları ile ittifak ederek seçime girmiş, cemaat ve hükümete mesafeli kesim de bağımsız olarak seçime dahil olmuştu.

Bildiğiniz üzere seçimler, hükümet destekli Yargıda Birlik Platformu üyelerinin galibiyetiyle sonuçlandı.

Bu seçimde bir grup, seçimleri kazanmış, ancak yargı toptan kaybeden taraf olmuştu. Zira seçim sürecinde her iki taraf da birbirlerini neredeyse vatan haini olarak görüp o şekilde tanıtmış (hepsini tenzih ediyorum) karşı tarafın seçimleri kazanması halinde memleketin elden gideceği propagandası ile kalpler ciddî şekilde kırılmıştı. Bu propagandanın maalesef daha çok, “YBP üyelerince” yapıldığına bizzat tanık oldum.

Seçimlerin hükümet destekli YBP lehine sonuçlanması sonrası, seçim sürecinde karşı taraf lehine çalışan oy kullananlar tek tek fişlenmiş, hepsine birden cemaatçi veya paralel damgası vurulmuştu.

Ben şahsen seçimlerde tarafsız durmaya gayret göstersem de, gerek YBP adaylarının agresif tavırları gerekse onları tanıyanların “adil insanlar olmadığını söylemeleri” katıldığım toplantıların da bunu bizzat göstermem üzerine YBP grubunu desteklemedim. Sadece 1 milliyetçi, 2 muhafazakâr adayı birkaç arkadaşıma önerdim. Ancak yargının toptan bir gruba, cemaat veya hükümete bağlanmasına karşı çıktım. Katıldığım ve dâvet edildiğim  YBP toplantıları ile bağımsızların dâvetlerinde bunu dile getirdim. Bu tutumum nedeniyle, ne cemaatte ne de hükümette makbul adam olamadım.

Ve yeni YBP’li HSYK, kış ortasında, yeni yoğun bakımdan çıkan yaralı evlâdım olduğu halde, tayinimi isteğim dışında (...)’a çıkardı. Okulların kapanmasını beklemeden kış ortası lojmanları boşalt dedi. Boşaltamadığım için her bir ay için 3.160 TL’lik alacak dâvâsı açtı. Oysa yürürlükte olan tayin yönetmeliğine göre 7 yıl dolmadan tayinimi çıkaramazdı.

Henüz (...)’e 2012’de geldiğim halde sırf kendilerine oy vermediğim, çalışmadığım için taciz amaçlı olarak 2015 Ocak’ında tayinimi çıkardılar.

(...)’a okullar tatil oluncaya kadar git gel yapmak zorunda kaldım. Yine eziyet olsun diye 1 yerine 2 ayrı mahkemenin görevini yüklediler. Daha müsait ve işi az olan arkadaşlar olmasına rağmen itirazım ret edildi. Akşam eve dosya taşıyıp, yetiştirebilmek için hafta sonları çalışmak zorunda kaldım.

Tam 1 yıl geçmeden, “(...)’da ihtiyaç var” denilerek beni 4 aylığına (...)’ya yetkilendirdiler. Halbuki kanun, sadece ilçelerde veya yakın ildeki acil bir durum nedeniyle bu yetkiyi HSYK’ya vermişken, beni 1.100 km uzaklıktaki bir il’e yine hukuka aykırı şekilde tayin ettiler. [Görevi kötüye kullanma ve eziyet suçu]

Sabır deyip (...)’ya gidip başladım. Duruşmalara çıktım. Fakat 5 gün geçmeden, onları eleştiren twit attığım ileri sürülerek açığa alındım. 2 gün sonra evim 15 civarı TEM polisince bu twit iddiasıyla basıldı ve 5 saat süresince arama yapıldı. 5 yaşındaki oğlumdan elindeki oyuncak tableti ağlatılmak suretiyle zorla alındı. Oysa o tarihlerde Işid’ciler her yerde bomba patlattıkları halde, evleri bu şekilde basılmıyordu.

Tüm bu eziyetler, eşim ve çocuklarımı depresyon hastası etti. Aylarca süren savunma ve HSYK ziyaretlerinde, bu twitleri benim atmadığım anlaşılınca “özür” dileyip “seni göreve iade edeceğiz” denildi. Tam göreve iade beklerken 15 Temmuz hadisesi patlak verdi. Televizyonu açıp baktığımda, “Eyvah, bunu birileri fırsat bilip cadı avcılığı yapılacak” dedim.

Gerçekten dediğim gibi çıktı. Daha 24 saat geçmeden kapıma polisler dayanmış, Ankara Başsavcılığının 2.765 hâkim-savcı hakkında gözaltı emri tebliğ ediyordu. Daha darbeciler bile yakalanmadan 12 saat içinde 3.000’e yakın hâkim-savcının isminin tesbit edilerek haklarında açığa alma ve gözaltı kararı verilmesi ilginçti.

Bugün itibariyle bir KHK ile yüz bine yakın insanın meslekten ihracı, tutuklanması, malvarlığına el konulması, maalesef birilerinin çok önceden insanları fişlediği ve darbeyi fırsata dönüştürdüğünü [veya darbe gibi bir şey olsa da bunları atabilsek duygusu içinde olduğu] düşünüyorum.

Hukukun tüm kuralları altüst edilerek “Masumiyet karinesi” yerine “Sen suçlusun, seni cezalandırayım, masum olduğun anlaşılırsa, ki bugün ki yargı sisteminde o da çok zor, o zaman bir şeyler düşünürüz” anlayışının egemen olduğunu üzülerek görmekteyim.“Suç ve cezanın şahsiliği” ilkesini ise hatırlayan yok. İlgili kişi ile beraber masum eş ve çocuklarını cezalandıracak şekilde, suçu sabit olmadan “Meslekten atma, malvarlığına maaş hesabına tedbir ve 15 gün içinde lojmanı boşaltma gibi” acımasız hükümler uygulanıyor. [Tamamı bana ve meslektaşlarıma uygulandı.]

Ancak Reza Zarrab, bakan çocukları ve Karaman sapığı söz konusu olduğunda birilerinin ne dediğini, “Beraat-ı Zimmet”in asıl olduğunu, suç ve cezanın şahsî olduğunu hatırlattığı bugün gibi kulaklarımızda.

DEĞERLİ YENİ ASYA YETKİLİLERİ,

Sizleri 15 Temmuz öncesinde de seviyor ve takip ediyordum. Bir kısım şaşkınlar gibi gücün arkasında saf tutmamış, zulmü alkışlamamıştınız. Bir mü’mine yakışır şekilde “Emri bil ma’ruf, Nehyi anil münker” yapıyordunuz. Bediüzzaman Hz.’lerinin ‘Eüzü billahimineşşeytani vessiyaseti’ düsturunu unutmamıştınız.

Bu yüzden cezaevine girince ilk işim gazetenizi satın almak oldu. 

Zulüm ve hukuksuzluk maalesef arşı Â’laya ulaşmış durumda. Hükümet, “aldatıldık” diyerek işin içinden çıkarken, cemaate hayır düşüncesi ile burs veren, fakirin elinden tutanlar terörist ilân ediliyor. Mallarına el konularak “Malı benim, borcu ise senin” denilip kadın-yaşlı demeden insanlar tutuklanıyor.

“Allah’tan korkun,” “Adil olun”, “Aşırıya kaçmayın” dediğim için benim gibi ortada duran insanlara da “paralel ve cemaatçi” damgası vurularak üstüne “Darbeci” gibi çirkin iftiralar zinciri atılıyor.

Oysa kendileri de biliyor ki sadece bir Müslümanım. Ne şucu, ne de bucuyum. Ancak tüm Müslümanları, Allah dostlarını, tüm insanları severim. Lise yıllarında Bingöl’lü bir arkadaşımın vesilesi ile Risale-i Nurlar’ı tanıdım. Annem-Babam ehli tarik ve fanatik AKP’li. Ben de Hakk’a hizmet ettiği ve şımarmadığı sürece Ak Partiye destek oldum. Tek bir oy için yarım saat annemi uçağa bindirip (...)’ten (...)’ya getirdim.

(...)’de özel yetkili Sulh Ceza Hâkimi olduğum dönemde gezi olayları provokatörlerine yüksek cezalar vererek olayların durulmasına etkili oldum.

Fakat ne zaman ki AKP’nin desteklediği HSYK üyelerinin safında yer almadım, o zaman birden vatan haini ilân edildim ve şu anda cezaevindeyim. 30 yıllık emeğime el konmuş, meslekten ihraç edilmiş ve 2 ayrı ağır müebbetlik ceza ile yargılanıyorum.

Hâkime duruşmada “somut delil var mı, suç işlediğim darbeye teşebbüs ettiğim konusunda?” diye soruyorum “yok” diyor, ancak “şimdi tutuklayalım sonra bulunur” deyip, duruşma salonundan adete kaçıp gidiyor.

MAALESEF durum bu sıfır delil ile, sadece birilerinin fişlemeleri ve istihbarat kayıtları ölçü alınarak bir gece yarısı gözaltına alınıp (...) meslektaşımla beraber tutuklandım. (...)’ta neredeyse, tutuklanmayan hâkim kalmadı.

Bizlerin sorgusunu yapması için ilk önce teklif götürülen hâkim (...) “Bunların hepsi benim meslektaşım” diye itiraz edince, YBP’ye full oy veren bu hâkimi de FETÖ’cü diye tutuklayıp gönderdiler. Şu anda kendisiyle aynı koğuştayız. Dert yanıp duruyor. “Bunlara oy verdim, bir sürü cemaat elemanını tutuklayıp kayyım atadım. Acaba beni kim fişledi?” diye söylenip dert yanıyor.

MAALESEF DURUM BU

Tüm bu zulümlere de ne acı ki yıllarca oy verdiğim, destekleyip duâ ettiğim, “Kardeşlerim” dediğim AK Parti alet oluyor.

Ancak unuttukları bir şey var. Yüce Allah’ın şirkten sonra en kesin gördüğü günah “Kibir, zulüm ve iftira”dır. Mevlâ, mühlet üstüne mühlet verir. Ancak yakalaması pek çetin olur.

Allah’a ahirete ve Kadere olan iman, bana ve benimle beraber aynı koğuşu paylaşan (...) meslektaşıma güç ve kuvvet veriyor. Zira Hz. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Allah’a iman eden zindanda da olsa bahtiyardır. O’nu unutan ve isyan eden, sarayda da olsa  zindandadır, bedbahtır.”

Dışarıda cadı avına alet olan, masumları ağlatan bir hâkim olmaktansa, Hz. Yusuf ‘un (as) dediği gibi “Zindan, onların beni dâvet ettiği günahlardan hayırlıdır” derim.

Değerli Yeni Asya dostları,

Ne mutlu size ki  bildim bileli hep mazlumun yanında, Hak ve Hakikatin sesi oldunuz. Gafiller, bir Müslümanın Fetö’cü de olmadan hep haksızlığın karşısında ve doğruların yanında olabileceği, Allah’ın “Emri Bil Ma’ruf ve Nehyi anil münker” emrini yerine getirmesi gerektiğini, mazlûma kimlik, dil, din, ırk sorulmadığını bilmez. O yüzden size yapılan baskıları da kınıyor ve anlıyorum.

Son olarak şunu da ifade etmek isterim ki, gerçek suçlular, gaspçı, tecavüzcü, hırsız tahliye edilip cezaevlerini boşaltırken Devletine, Bayrağına, Millî ve Manevî değerlerine bağlı insanlar, hâkim ve savcılar cezaevine tıkılıyor.

Geride kalanlar ise çoluk-çocuğuyla ayda bir açık görüş yapabilirken bize 2 ayda bir bu hak tanınıyor. Arabamıza, maaş hesabımıza tedbir konulduğu için geride kalan eş ve çocuklarımıza hiçbir geçim kaynağı bırakılmıyor. Ne ile ve nasıl boşaltılacağı düşünülmeksizin 15 gün içinde evi boşalt deniyor.

6 aylık bebeği olan meslektaşlarımız tutuklanıyor. Karı-koca tutuklanan birçok hâkim-savcı var. Bunların minik yavruları ne olacak, düşünülmüyor. Yaptığımız itirazlara, normalde 3 gün içinde cevap gelmesi gerekirken KHK ile bu süre 30 güne çıkarıldığından 1 ay sonra cevap geliyor.

Zulüm ve haksızlık, çok çok büyük. İletişime geçebildiğim Ak Partili yetkililer “haklısınız” diyor, ancak iradelerine ipotek karışmış gibi ”Elimizden bir şey gelmiyor!” diyorlar. Eskiden sıradan bir memurun çözebildiği haksızlığı şimdi koskoca bakan çözemiyor! Adeta kitlenmiş, tek bir yerden çıkacak işarete bırakmış gibi.

Neyse, Hasbunallahu veni’mel vekil.

Selâm, sevgi ve saygılarımla. Allah Kerim’dir.

***

*Mesaj sahibinin kimlik bilgileri bizde mahfuzdur.
<< Önceki Haber Zulmü gören AKP’liler de “Haklısınız” diyor, ama... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER