[ Kamil Ergin ] Sedat Peker, Fuzuli ve Koçibey risalesi

Geçtiğimiz haftalarda yayına giren Sedat Peker ifşa videoları bir takım skandalları ve foseptik işleri ülke gündemine yeniden taşıdı.

SHABER3.COM

KAMİL ERGİN- SAMANYOLUHABER.COM 

Geçtiğimiz haftalarda yayına giren Sedat Peker ifşa videoları bir takım skandalları ve foseptik işleri ülke gündemine yeniden taşıdı. Memleketimden manzaralar konulu videolar, bir dizi film veya haftalık sohbet tadında izlemeye değer. Dert adamı söyletir derler. Bir şair edasıyla halka hitap eden Peker, Neyzen Tevfik’ten sözü, Aşık Veysel’den sazı alıp memleketin geldiği duruma isyan ediyor. 

Türkiye, nevi şahsına münhasır bir ülke. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Sedat Peker gibi adı mafya ile anılan ve bunu gizlemekten çekinmeyen bir figürün düzen hakkındaki şikayetlerine başka bir ülkede rastlayamazsınız.  

Diğer ülkelerin bir yılda hazmedemeyeceği gündem Türkiye şartlarında bazen 24 saatte bile eskiyebilir. O yüzden şimdi arkanıza yaslanın ve Peker videolarını bayatlamadan önce son bir kez daha izleyin. Üzerine 140Journos’da yayınlanan ‘tarih tekerrür’ ve ‘göz kırpmadan 202X’ belgesellerini ekleyin. Aralara da meze olarak bir iki sokak röportajı yapıştırın. Ülke gerçekliğini tokat gibi yüzünüze vuran bu anlatımlar sonrası çivi gibi olacak, aydınlanma üzerine aydınlanma yaşayacaksınız. 

Ülke kazan gibi kaynıyor, düdüklü tencere misali ses çıkartıyor. Sorulsa herkes bir görüş bildirir ya da reçete yazar. Nitekim konu üzerine fikir beyan eden Ali Babacan, ‘Türkiye 17/25 Aralık sonrası dikiş tutmadı’ yorumunda bulunmuş. Kılıçdaroğlu ise gençlere ‘Bu işler düzelecek, ülkeyi terketmeyin’ çağrısı yapıyor. İktidar, istese pekala ‘F...’ giyotinini Peker’in boğazına dayayabilir. Hasılı, herkes kendi bestesini yapıyor, kendi şarkısını söylüyor.

Türkiye, Erdoğan’ın ilk yıllarında liberallerin verdiği destekle yeniden bir Lale Devri yaşadı ve bu dönem 17/25 Aralık süreciyle sona erdi. Son kırk yılda onca umut, gayret ve özenle ülke standartlarının çok üzerinde yetiştirilen bir nesil şimdilerde hapis ve sürgünde kendi yolunu çiziyor. 

Bu saatten sonra halktan bir figürün insiyatif alıp kabileler halinde yaşayan bu toplumu birleştireceğine ya da ülke olarak dikiş tutacağına çok ihtimal vermiyorum. 

Peker’in dile getirdiği problemler ve son videosunda zikrettiği ‘Gençler kendinize yeni bir ülke kurun, mevcut mahallelerin hepsi bitik’ çağrısı malumun ilanı. Bu serzenişim kendisine ulaşır mı bilmem, işte içimden geçenler: ‘Usta, bu yeni bir durum değil, ülke zaten bitikmiş. Sen dahil hepimiz, platonik bir aşka gönül vermiş, çorak tarlaya tohum ekmişiz.’

Bizim tarih, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Nefi, Namık Kemal, Rıza Tevfik, Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy gibi sözünü sakınmayan dertli şairlerle dolu. Şimdi zaman makinesine atlayıp, ne demek istediğimiz anlaşılsın diye biraz tarihe yolculuk yapalım. 

Ünlü Fransız seyyah Pierre Leonce Lacroix 1863-1868 yılları arasında İstanbul'da yaşadıklarını kitaplaştırdığı “Doğu’dan Notlar" isimli eserinde bu olguya ışık tutar. Verdiği yüzlerce örnekle adeta o devrin Türk insanının röntgenini çeker. Bir iki alıntı şöyle, devamını siz okuyun:

“En alelade sokak gösterisi bile hepsinin ilgisini çekiyor. En bayağı sihir numaraları bile hepsini aldatmaya, korkutmaya ve şaşırtmaya yetiyor. Bazı anneler çocuklarını şeytandan kaçırır gibi kaçırıyorlar. Bazı genç kızların tansiyonları düşüyor, bayılıyorlar. İmamlar bunların küfür olduğunu haykırıyor. Gösteri sonrası teyzeler ve amcalar sihirbaza yaklaşıp hasta çocuğunu veya eşini iyi edip edemeyeceğini soruyorlar. Hokkabazlar da yaptıklarının basit illüzyonlar olduğunu, gerçek büyü diye bir şeyin olmadığını anlatmaya çalışıyor.“
“Aydını, mürekkep yalamışı, jurnalisti de böyle. Onlar da gerçeklerin değil, avamı kandırmanın, oyalamanın, kendilerine daha nüfuzlu koltuk edinmenin derdindeler. Anavatan güzel Fransa’da da var elbette böylesi. Ama burada hepsi böyle. Bu toplu haberleşme yöntemleri daha da geliştiğinde, bu insancağızlara ne olacak bilemiyorum."
“Bazen öyle geliyor ki, eğer yeterince nüfuzlu biri dile getirirse, tüm halk ayın gerçekten de peynirden yapıldığına inanacak kadar ahmak. Dahası, ertesi gün, ezkaza ayın peynir olmadığını iddia ederseniz, sizi de alıp zabıtaya teslim edecek kadar hükümdar aşığı"
“Kandırıldığını kimse anlamaz. Zaten 'kandırılmak' bu demektir. Bu insanlarda farklı olan şey ise kandırılabileceklerine ihtimal dahi vermemeleri. Saflıkları çok kolay şekilde suistimal edilebiliyor. Birilerinin onları dolandırabileceğini, parasını alıp gidebileceğini, yalan söylüyor olabileceğini hiç düşünmüyor. Düşündüğü vakit ise zaten iş işten çoktan geçmiş oluyor.“
“Madam’ın (ev sahibi) anlattıklarına göre bizim saf kiracı, hiç tanımadığı, adını bile bilmediği adamla, kahvehanede tanışıp iş kurmaya karar vermiş. Aynı akşam, birlikte eve gitmişler ve 13 yılda biriktirdiği her akçeyi bir beze sarıp teslim etmiş. Adamı da son kez o vakit görmüş. Madam bunların hepsinin böyle kandırılmaya müsait olduğunu söylüyor."
“Çocuklar cin gibi akıllı. Yetişkinler ise bir sığır kadar kıt ve yavaş."

Yıllar sonra çok sevdiği İstanbul’u ziyarete geldiğinde Beyoğlu’nda üç serseri tarafından bıçaklanarak öldürülen ve Şişli’deki Ermeni mezarlığında yatan yazar, bir yabancı gözüyle 19. yüzyıl Türkiye manzarasını böyle anlatmış. 

Şimdi zamanı iki yüzyıl daha öteye çekelim. On yedinci yüzyılda yaşayan bir saray aydını olan Koçibey, halkın yapısındaki değişimi ve devlet idaresine dair yanlışları tespit ederek dönemin padişahı 4. Murat’a çözüm önerileri sunmuş. Gidişatı değiştiremese bile söyledikleri saltanatın ömrünü uzatmaya yetmiş:

“Herkes düşüncesini padişah cenaplarına bildirmeye başladı. Bir nebze olan bu fakir kulunuz da uzun lahikayı, devletin sığınağı padişah eşiğine arz etmekle acele ettim ki, alemin bozukluğu ve insanların ahvalinin değişmesi sebebinin ne olduğu ve ne suretle düzeleceği padişahımızın malumu olup gittikçe şahane ve güzel eserler meydana gele…“

“Padişah haremine, kanuna aykırı bir şekilde Türk, Yörük, Çingene, Yahudi, dinsiz ve mezhepsiz birçok kalleş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu.“
“Suç ve günahı ortaya çıkmayınca bir fert görevden alınmaz oldu.“
“Alimler sürgün edildi, ilmiye makamları şefaatle verilir oldu.“
“Zulüm ve rüşvet hangi memlekette ortaya çıktıysa, o devlet harap oldu.“
“Evvelden devlet adamlarında ve askerde gümüş at koşum takımları, süs ve gösteriş yoktu. Her birinin gözünü diktiği şey iyi at, keskin kılıç, zırh, süngü ve yay idi.“
“Vergi çoğaldıkça halka zulüm çoğaldı ve böylece bütün alem harap oldu.“
“Yüce saltanatın heybet ve kuvveti asker ile; askerin bekası hazine iledir; hazinenin toplanması reaya sayesindedir; reayanın bekası ise adalet ve doğruluk iledir.“

Tarih sayfalarını karıştırıp biraz daha geriye doğru gittiğinizde aslında sıkıntıların çok daha eskiye dayandığını anlıyoruz. Meğer bizimkisi 5-6 asırdır kanayan bir yara imiş. Çürümenin kokusu ta Osmanlı'nın zirvede olduğu zamanlarda duyulmuş, ama düzelme yaşanmamış. Aksine zulüm günden güne artmış ve düzen içten içe bozulmuş.

Dedik ya, dert adamı söyletir. Peker’den yaklaşık 500 yıl evvel bu topraklarda Fuzuli (1494-1556) yaşamış ve ünlü Şikayetname’sinde halka şöyle seslenmiş:

"Selam verdüm, rüşvet degüldür deyu almadılar, hüküm gösterdüm, faidesüzdür deyu mültefit olmadılar. Egerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar, amma hâl diliyle bütün suâlüme cevap verdiler."

Fuzuli, uzunca bir girizgahtan sonra çökülen mallardan, verilmeyen hesaplardan, ricali devletin suskunluğundan dem vurur ve sözü şöyle bitirir:

"Gördüm ki soruma cevâbdan başka nesne vermezler ve bu berât ile ihtiyacımı gidermezler, çaresiz mücadeleyi terk kıldum ve ümitsiz ve mahrum bir şekilde kuşe-i uzletime çekildüm."

İdareyi eleştirenleri hafife almayın. Zira, Peygamber Efendimiz (sas) bu ender kişileri bir hadis-i şeriflerinde şöyle nazara verir.

"Allah bir emîr için hayır diledi mi ona doğru sözlü bir vezir nasib eder. Bu, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah emîre hayır dilemezse, kötü bir vezir musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz."

Peker’in söylediklerine bir de bu zaviyeden bakın. Belki de Allah sevdiği bir emirine nihayet doğru sözlü bir veziri bahşetmiştir!

Hayırlı bayramlar…

Görüş ve önerileriniz için
<< Önceki Haber [ Kamil Ergin ] Sedat Peker, Fuzuli ve Koçibey risalesi Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER