AB, Ortadoğu'da etkili bir jeopolitik güç haline gelebilir mi?

Assem Dandashly ve Christos Kourtelis'e göre, AB'nin son derece değişken Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde güçlü bir aktör olabilmesi için değerlerini somut eylemlerle desteklemesi gerekiyor.

SHABER3.COM


Son otuz yılda, Avrupa Birliği'nin güney komşuluk bölgesini şekillendirme çabaları istikrarlı bir artış içinde.

Brüksel'deki politika yapıcılar arasında hakim olan inanç, hem mali hem de teknik destek sağlamanın AB'nin komşularını kendi değerlerini kabul etmeye ikna etmek için normatif gücünü kullanmasını sağlayacağı yönünde oldu. 1995'te başlayan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı'ndan 2004'teki Avrupa Komşuluk Politikası'na (ENP) ve 2008 Akdeniz için Birlik'te belirlenen politikalar bu görüşü sergiledi.

Serbest ticaret alanında kaydedilen ilerleme, AB'nin Güney Akdeniz ekonomilerini AB pazarına daha fazla entegre etmesine ve bazı standart ve kurallarını geliştirmesine yardımcı oldu.

Ancak 2010'ların başında yaşanan Arap Baharı olayları, AB'nin demokratik norm ve değerlerini bölgede yayma konusundaki sınırlarını gözler önüne serdi.

ENP'nin yeniden gözden geçirilmesi ve derin demokrasi ile kapsayıcı büyümeye yapılan vurgu, AB'nin daha önceki dış politika hatalarını dikkate aldığını gösterdi.

ENP, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki (MENA) insanların bölgedeki olumlu değişim için baktığı bir ölçüt olma potansiyeline de sahipti.

Ancak AB'nin istikrar odaklı güvenlik politikasının yeniden ortaya çıkması, demokrasi ve insan haklarının desteklenmesinden taviz verilmesine yol açmıştır ki bu durum, son on yılda MENA bölgesinden gelen göçmen ve sığınmacılara yapılan muamelede ve Avrupa Dış Eylem Servisi'nin Tunus ve Mısır'daki demokratik gerilemelere karşı zayıf tepkisinde en net şekilde görülmektedir.

"Jeopolitik Avrupa'nın uyanışı"

Rusya'nın geçen yıl Ukrayna'yı geniş çaplı işgali, AB'yi şu ana kadar komşuluk bölgesinde daha iddialı ve uyumlu bir tutum sergilemeye itti.

Savaş, bloğun dış ve güvenlik politikasında son birkaç on yılda gerçekleşenden daha fazla ilerlemeyi birkaç ay içinde başlatmış gibi görünüyor.

Etkili bir jeopolitik Avrupa'nın ortaya çıkışı, sadece gerçek bir güç olarak kabul edilme talepleriyle ya da ABD'nin kervanına katılarak gerçekleşemez.

Hamas ve İsrail arasındaki son çatışma, Brüksel'in AB dış politika şefi Josep Borrell'in cesurca ilan ettiği "jeopolitik Avrupa'nın uyanışı"nı göstermesi için bir başka fırsat olarak ortaya çıktı.

Ancak etkili bir jeopolitik Avrupa'nın ortaya çıkışı, sadece gerçek bir güç olarak kabul edilme talepleriyle ya da ABD'nin kervanına katılarak gerçekleşemez.

Ortak bir savunma kimliği olmadan, AB geleneksel anlamda bir güç olarak hareket edemez ve 7 Ekim'deki Hamas saldırısına verdiği yanıt şu ana kadar kendi değerlerini aşındırmıştır.

Bunun da ötesinde, geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde etkisini arttırmaya yönelik diplomatik girişimleri tehlikeye attı. Sonuç olarak, AB'nin mevcut stratejisinin (ya da stratejisizliğinin) çeşitli sonuçları oldu.

"AB ticari gücünü kullanabilir"

AB'nin bölgedeki mevcut stratejisi öncelikle, birliğin çatışmanın çözümüne yönelik bir arabuluculuk sürecinin temel taşı olma potansiyelini zayıflattı.

AB politika yapıcıları Hamas'ın saldırısını kınamakta başarılı olsalar da, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen İsrail ziyareti sırasında sadece "İsrail'in uluslararası insancıl hukuka tam saygı çerçevesinde Hamas teröristlerine karşı kendini savunma hakkını" destekleyen kısa bir açıklama yayınladı.

Bu tür açıklamaların masum İsrailli ve Filistinli insanların ölümünü engellemek ya da durdurmak için yeterli olmadığı, daha kararlı adımlar atılması gerektiği açıktır.

Washington 1975 yılında İsrail ve Mısır arasında Sina Geçici Anlaşmasını müzakere ederken, ABD Başkanı Gerald Ford, İsrail anlamlı tavizler verene kadar Tel Avivl ile yeni silah anlaşmaları imzalamayı reddetti.

Bu, dönemin İsrail hükümetine, Orta Doğu politikasını yürütmek için önemli uluslararası aktörlerden açık çek alamayacağına dair açık bir sinyal gönderdi. Benzer şekilde, bugün AB (ABD ile birlikte) ticari gücünü jeopolitik sonuçlar elde etmek ve tüm paydaşları politikalarını yeniden değerlendirmeye zorlamak için kullanabilir.

Tekil bir dış politikaya ihtiyaç var

İkinci olarak, AB, neredeyse tüm MENA krizlerinde olduğu gibi, hem dikey hem de yatay tutarlılık konusunda temel bir eksiklik sergilemiştir.

Şu anda söz konusu olan mesele, koordinasyon eksikliğinin AB'nin uluslararası diplomaside kolektif bir katılım oluşturmasına izin vermemesidir.

AB jeopolitik etkisini güçlendirmek ve bölgede uzun vadeli barış için uluslararası çabaları ilerletmek istiyorsa, politika bütünlüğü çok önemlidir.

Avrupa-Akdeniz ilişkilerinin yakın tarihi bugün için önemli dersler sunmaktadır.

Arap devletlerinden oluşan bir koalisyonun 6 Ekim 1973'te Kefaret Günü'nde sürpriz bir saldırıyla başlattığı Yum Kippur Savaşı'nın ardından Avrupalı siyasetçiler, bölgede tırmanan şiddetin Avrupa için yarattığı güvenlik tehditlerini kavrama kapasitelerini ortaya koymuşlardı.

Paris, Londra ve Bonn arasındaki etkin koordinasyon, ABD'den farklı bir dış politika izlenmesine yol açtı. Bu strateji, Avrupa'nın çatışmayı çözmeye yönelik diplomatik çabaları sonraki yıllarda azalmış olsa bile, Avrupa-Arap devletleri diyaloğu yoluyla AET'nin MENA'daki varlığını genişletti.

AB'nin mevcut yaklaşımı Arap STK'lardaki imajına zarar verebilir

Üçüncü olarak, AB'nin mevcut krize yönelik yaklaşımı Akdenizli Arap sivil toplumları arasındaki imajına ciddi zarar verebilir.

Yapılan anketler Akdeniz'deki Arap ülkelerinin vatandaşlarının Brüksel'e güven duymaya devam ettiklerini ortaya koysa da, göç krizinin ele alınışı ve AB'nin Mısır'daki askeri darbe ile Libya ve Suriye krizlerine verdiği tepkiler son yıllarda giderek daha sert eleştirilere maruz kalıyor.

Batılı kurumların bu krize çözüm üretemediği görüşü, birçok AB kalkınma programının uygulanmasında çok ihtiyaç duyulan işbirliğini, AB değerlerine ve jeopolitik hedeflerine karşı olan diğer bağışçılardan destek aramaya daha hevesli olacak yerel aktörlerle zayıflatacaktır.

Oldukça değişken bir bölgede artan gerilim ve uluslararası rekabet göz önüne alındığında, AB MENA'da etkili bir aktör grubu olmak istiyorsa, bunu çelişkili ifadelerle değil somut eylemlerle değerlerini destekleyerek yapmalıdır.

Şu ana kadar, kendi kendini sınırlama ve insani destek talepleri en düşük ortak payda olarak ortaya çıkıyor ve AB'nin gerçek bir jeopolitik güç olarak hareket etme kapasitesine veya isteğine sahip olduğuna işaret etmiyor.
<< Önceki Haber AB, Ortadoğu'da etkili bir jeopolitik güç haline gelebilir mi? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER