[Abdullah Aymaz] Tevazu ve Mahviyet

Aşağı yukarı iki aydır Amerika’dayım. Büyüğümüzün sohbetlerine katılma imkânım da oluyor. Gül Muştusu şairi gerçi bahar için “cihetsiz kuş sesleri” ve “baharın salavâtı güller” diyor ama burada hüzünlü bir gurbet yaşanıyor. Bununla birlikte, sohbetlerde ruha dokunan güzellikler var:

SHABER3.COM

ABDULLAH AYMAZ

Aşağı yukarı iki aydır Amerika’dayım. Büyüğümüzün sohbetlerine katılma imkânım da oluyor. Gül Muştusu şairi gerçi bahar için “cihetsiz kuş sesleri” ve “baharın salavâtı güller” diyor ama burada hüzünlü bir gurbet yaşanıyor. Bununla birlikte, sohbetlerde ruha dokunan güzellikler var: 

“Alvarlı Efe Hazretleri, tevazu ve mahviyet içerisindeydi. Etrafındaki hâleye bir şeyler anlatma gayretindeydi. Yaşadığı evi, tekkesi çok mütevazi ve sıradandı. Şahsi hayatı itibarıyla Üstad gibiydi; umurunda değildi dünya ve mâfihâ. Din kontrol altında olduğundan bu büyük insanlar hep mercek altındaydılar. Yanlarına kim giriyor, kim çıkıyor hep tarassut edilirdi; gerçi günümüzdeki gibi ufak bir temastan dolayı sen de onlardansın diye derdest edilme yoktu.” 
Geçmişte Alvarlı Efe Hazretleri gibi insanlara yapılan baskılardan bugün çok daha ağırlarına, mengeneye almalara, işkence altında inletmelere de hizmet muhatap oluyor. Bunlarla ilgili söylemlerinde bizlere Hocaefendi hep İslami dengeyi gösterip irşatlarda bulanıyor: 

“Muhakemeleri yok, deyip ettikleri geriye nasıl döner farkında değiller. Bunları konuşup lisanımızı kirletiyoruz ama sadece genel tabloyu görüp zararlarından nasıl korunuruz diye müzakere etmek için konuşabiliriz. Kendilerine yazık ettiler; fakat esas, koca bir millete yazık ettiler. Öncekilerin kazanımları vardı; bunlar değerlendirilebilirdi, bu ülke nûrefşan bir kamer haline gelebilirdi. Yazık ettiler! Dünyanın dört bir yanında ne kazanımlar vardı halbuki!... Cenabı Hak bizi istikametten ayırmasın yolumuz peygamberler yolu ne ölçüde onu koruyabilirsek Fe ni’ma ve bihâ.” 

M. Fethullah Gülen Hocaefendi seneler önce meşhur Mustafa Sibâi’nin acve hurması hakkında söylediklerini hatırlamıştı. Bir hoca arkadaşımız Sıbâî’nin kitabını ve bu meselenin yazıldığı yeri bulup getirdi. Orada M. Sibâi beş ay boyunca acve hurması ile zemzem yiyip içtiğini ve şeker rahatsızlığından kurtulduğunu anlatıyor. Hocaefendi bu şifanın Medine ve Efendimiz (S.a.v) ile ilgili olduğunu anlattıktan sonra dedi ki: “Acve hurması Efendimizin diktiği hurmadır. Ben görmüştüm, hep dökülmüşlerdi. Suudlu’lar onlara çok önem vermiyorlar. Onların anlayışlarına göre o tür şeylere değer vermek kerih görülüyor. Acve hurması Medine-i Münevvere’nin bereketidir. Cenab-ı Hak oralara değişik lütuflarda bulunmuş. Orası çöl, susuz, ot bitmez bir yer ama Medine’de her şey var. Allah’ın lütfu. 

(124 Suresi âm’En  ‘Allah, risâletini nereye tevdi' edeceğini daha iyi bilir.’
 “ M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye’de masum insanlara yapılan operasyonların ardı arkası kesilmeden devam ettiğini, öbür taraftan da bütün dünyada hizmet adına Allah’ın izni ve inayeti ile meydana gelen gelişmeler olduğunu söyledikten sonra şöyle özet bir değerlendirmede bulundu: 

“Hizmetimizin kolu kanadı kırılmış durumda; ama dünyanın farklı yerlerinde bir teveccüh de var.” 

Hoca arkadaşlarımız Hocaefendi’ye, Kur’an’ın tasrifleri yani dört esas unsur üzerine çeşitli üsluplarla ayrı ayrı surelerde ayrı ayrı suret ve ifade tarzlarıyla ilgili sordukları suali ele alıp cevap verdikten sonra dedi ki: “Kuranın çok büyüleyici yönleri var; fakat ısrarla üzerinde durulması lazım. Farklı analizlerde bulunmak lazım. Büyük âlimler gelip geçmiş ama Bediüzzaman noktalı virgül koymuş; ‘gerisini siz getirin!’ demiş.” 

Hocaefendi, zaman zaman olayların dürtüklemesiyle âfâka, bilhassa aktüaliteye dalan zihinlerimizi enfüse yani iç ailemize döndürmek, Allah’a vereceğimiz hesaba hazır hale getirmek ve kendi muhasebemizi, durum muhakememizi gözden geçirmemiz üzerine dualar ederek dikkatlerimizi çekiyor: 

“Ey her şeyi var eden hayat sahibi Hayy, ey her şeyin varlık ve bekâsını kudret elinde tutan Kayyûm! Rahmetinin vüs’atine itimad ederek Sen’den merhamet dileniyorum; bütün ahvâlimi ıslah eyle, her türlü tavır ve hareketimi kulluk şuuruyla beze ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni nefsimle başbaşa bırakma, sürekli kötülükleri emreden nefsimin acımasızlığına terketme!”

 “Bazı rivayetlerde “Velâ ekalle min zâlik” ilavesi de vardır; yani, “Göz açıp kapayıncaya kadar...” kaydıyla yetinilmemiş, “Hayır! O kadar değil, ondan daha az bir zaman da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma!” denilmiştir.” 
Hocaefendi, Cuma namazlarından ve bilhassa yatsı namazlarından sonra gürül gürül okunan tesbihatlardan sonra yaz programlarındaki tesbihatları hatırlıyor oralardaki unutulmaz güzellikleri ve bazı şahısların coşkun hissiyatlarla eda ettikleri tesbihatları bugün yaşanmış gibi anlatıyor. Bir seferinde şöyle dedi: “Sungur abi, Buca kamplarına geldiği zaman tesbihat yapılırken kendinden geçerdi. Köy Enstitülerinde okumuş ama Üstada da öyle bir bağlılığı vardı.”
 Bu güzel notlara inşallah imkân nisbetinde devam edeceğiz.
<< Önceki Haber [Abdullah Aymaz] Tevazu ve Mahviyet Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER