[Prof. Dr. Osman Şahin ] Allah izin veriyor da Biz yapıyoruz öyle mi, Asla!

Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin ' İnsanların ekserisi, şirk koşmaksızın Allah’a iman etmezler' başlıklı yeni bir serisinin 12.. yazısını yayınladı

SHABER3.COM

Prof. Dr. Osman Şahin- Samanyoluhaber.com 

İNSANLARIN EKSERİSİ, ŞİRK KOŞMAKSIZIN ALLAH’A İMAN ETMEZLER 12

“İnşaallah”, toplumda herkesin sıklıkla kullandığı kelimelerdendir. Genellikle de, Allah izin verirse anlamında kullanılmaktadır. Halbuki, orijinal mana daha farklıdır; “Allah inşâ ederse, yaparsa, yaratırsa” anlamına gelmektedir. 

Bu yanlış kullanımından dolayı, insanların ekseriyeti tarafından “Allah (celle celâluhu) izin verirse, biz de bu işleri yaparız” şeklinde anlaşılmaktadır. Halbuki, Allah (celle celâluhu) önce izin veriyor ve sonra da, insanlar o işleri kendi güç ve kuvvetleriyle yapıyor, değillerdir. 
Her hâlükârda, her şeyi bizzat yapan, yaratan O’ndan başkası değildir ki, “Halbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah’tır.” (37/96) ayeti kerimesi de bunu ifade etmektedir. İnsanların veya bütün mahlukatın herhangi bir şeyi yapma kuvvet ve kudreti yoktur. Eğer insan kendi iradesi ve kuvveti ile bu işleri yaptığını düşünüyorsa bu şirk demektir. Daha önceki yazılarda, insanın veya sebeplerin gerçek anlamda bir tesirleri bulunmadığı konusu etraflıca incelendiği için detaylarını o yazılara havale ediyoruz.

BİİZNİLLAH

Kur’an’da çok yerde “biiznillah” kelimesi kullanılmaktadır. Genelde, tefsirlerde ve meallerde, bu kelimeye “Allah’ın izniyle” anlamı verilmektedir. 

Mesela, “…Sen, Ben’im iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor, ona üflüyordun; o da Ben’im iznimle kuş oluveriyordu. Düşün ki: Sen Ben’im iznimle anadan doğma âmânın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki: Sen Ben’im iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun” (5/110) ayetinde, Hazret-i İsa’ya (aleyhisselam) verilen her bir mucize “biiznillah” kaydıyla birlikte zikredilmektedir. 

Burada, haşa, Allah (celle celâluhu) izin veriyor da, Hazreti İsa (aleyhisselam) kendi kudreti ile o mucizeleri yapıyor anlamında değildir. Kur’an’da geçen “biiznillah” kelimeleri de “Allah’ın inşa etmesiyle ve yaratmasıyla” anlamlarında kullanılmaktadır. 

Zikredilen ayette, her bir mucizenin, bizzat, Allah (celle celâluhu) tarafından yaratıldığı ihtar edilmektedir ki, insanlar şirke düşmesinler. Maalesef zamanla, Hristiyanların bu mucizelere bakarak, Hazret-i İsa’ya (aleyhisselam) ve benzer şekilde, Yahudilerin de Hazret-i Üzeyir’e (aleyhisselam) uluhiyet isnadında bulundukları görülmektedir.

İNSAN VÜCUDU İNSANA MI EMANET EDİLMİŞTİR?

Bir hocaefendiden, insanın vücudunun insana emanet edilemeyeceğini, çünkü, o vücutta var olan ve meydana gelmekte olan hiçbir şeye sahiplenemeyeceği ve hiçbir şeyde dahlinin olmadığını, olamayacağını ve olmaması gerektiğini dinlemiştim. 

İnsanın vücudunda var olan 100 trilyon civarındaki hücrelerin işlemelerinde, idarelerinde, hayatiyetlerini devam ettirmelerinde, beslenmelerinde, korunmalarında, yüklendikleri fonksiyonları eda ettirmelerinde insanların hiçbir payları bulunmamaktadır. Mesela, beyindeki hücrelerde, saniyede gerçekleşen katrilyonlarca işlemlerin sevk ve idaresinde insanın cüz-i iradesinin hiçbir dahli yoktur. Her şey, insanın cüz-i iradesi ile taleplerine, isteklerine cevap veren Allah (celle celâluhu) tarafından yaratılmaktadır, yapılmaktadır.

Eğer, insanın hayal ve tasvirinde bile zorlandığı rakamlarla ifade edilen bu hücrelerin işlemeleri, idareleri, hayatiyetlerinin devamı, beslenmeleri, korunmaları gibi işler ve bunlarda gerçekleşen işlemlerin yönetimi, insana veya onun iradesine bırakılsaydı ne olacağını bir düşünün! 

Bu muazzam işleri yapabilmek için, nihayetsiz bir kudret, nihayetsiz bir ilim, nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir iradeye ihtiyaç vardır. Bütün bu hücrelerden ve işleyişlerinden bile haberi bulunmayan, cahil, aciz, fakir ve sadece istemek ve talep etmek gibi işleri yapabilen bir cüz-i iradeye sahip olan bir insana, bu işler emanet edilebilir mi? 

İnsan, sadece, bedenine karşı bir takım hukuki mükellefiyetleri yerine getirmekle sorumlu tutulmuştur. Ona zarar verecek hallerden uzak durmak, beslenmesi ve korunması ile alakalı hususlarda gerekli taleplerde bulunmak gibi vazifeleri vardır. Bu taleplerin yerine getirilmesinde ise herhangi bir yaratma ve icada iktidarı bulunmamaktadır. Bütün bunlar, bizzat, bir Kudret-i sonsuz tarafından yapılmaktadır. Önceki yazılarda bunun ispatı yapılmıştır. Onlara havale ediyoruz.

İRADENİN HAKKINI VERME VEYA İRADENİN DAVASI

Cüz-i iradenin işi bir şeyi vücuda getirmek değildir. Sadece, emr-i itibari olarak ifade edilen ve hakiki vücudu olmayan işlerde bulunabilmektedir. Bunlar da niyet, dua, talep, istek ve bunlarda ısrarlı olmaktır ki, kesb olarak ifade edilmektedirler. Bu işlerde masdar değildir. Münfaildir. Yani, etken değil edilgendir. Bütün hayırlar O’ndan olan Zat-ı Akdesten gelen hayırları, iyilikleri ve güzellikleri kabul etmek suretiyle bu iyiliklere mazhar olmaktadırlar. Burada edilgenlik söz konusudur.

 Cüz-i iradenin eline verilen şeyler, istemek, tercih etmek, niyet etmek, dua etmek gibi işlerdir ve bir illet (hakiki sebep) gerektirmediklerinden dolayı da hakiki vücutları yoktur. Meyelan ve meyelandaki tasarruf da olarak ifade edilen, bir tarafa doğru meyletmek, arzulamak, kabul etmek veya etmemek ve istemek suretiyle gerçekleşmektedirler. 

İradenin davası veya iradenin hakkını vermek derken, aslında bu edilgen olduğu işlerde, iyiyi, güzeli, doğruyu, hakkı, hayrı istemesi, bu gelen hayırları kabul etmesi, şerleri, kötülükleri, çirkinlikleri tercih etmemesi, istememesi kastedilmektedir. Bir diğer ifadeyle, iradenin hakkını vermek, gelen hayırları kabul etmek suretiyle, şerlerin, kötülüklerin, çirkinliklerin meydana gelmesine sebebiyet vermemek anlamındadır. 
Yoksa, iradenin hakkını vermek derken, iradeye bir güç, kuvvet, varlık ve vücut adına herhangi bir şey atfedilmemektedir. Zaten, daha önceki yazılarda da ifade edildiği gibi, vücut adına ortaya bir şey koyabilmek için gereken nihayetsiz bir kudrete, nihayetsiz bir ilme, nihayetsiz bir iradeye ve nihayetsiz bir hikmete sahip olmadığından, cüz-i iradeden, vücut adına bir şey ortaya konması da beklenmemelidir.

İnşaallah, sonraki yazıda, aynı konuya devam edelim.
<< Önceki Haber [Prof. Dr. Osman Şahin ] Allah izin veriyor da Biz yapıyoruz... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER