'Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi insanlığa karşı suç işliyor'

Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi kurucu Başkanı Dr. Talip Aydın Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin Türkiye'de yaşanan İnsan hakları ihlallerine karşı tavrını yorumladığı bir makale kaleme aldı.

SHABER3.COM

Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi kurucu Başkanı, aynı zamanda KHK Mağduru Akademisyen ve Hakim Dr. Talip Aydın politurco.com'da yeni bir makale kaleme aldı. 
Makalesinde, Özellikle OHAL sonrası Türkiye'de yaşanan İnsan Hakları İhlalleri, hukuksuzluklar ve işkencelere AIHM ve Avrupa Konseyi tarafından örtülü bir destek olduğunun altını çizen Talip Aydın bu suçlamanın delillerini tek tek sıraladı 



İŞTE TALİP AYDIN'IN MAKALESİNİN TAMAMI 


AIHM ve Avrupa Konseyi Erdoğan-Perinçek Rejiminin suç ortağıdır. 21.Yüzyılda Türkiye’de Gülen Hareketine karşı gerçekleştirilen Soykırım suçunu dünya ölçeğinde aklama misyonu ile hareket etmektedirler. Bu ağır suçlamanın altı boş değil delillerini aşağıda bulabilirsiniz.

15 Temmuz sonrası devlet eliyle gerçekleştirilen sistematik ve yoğun hak ihlallerine karşı AIHM”in duruşunun bağlı olduğu Avrupa Konseyinin duruşu ile paralel olduğunu görüyoruz. Büyük resimde Avrupa Konseyi, Erdoğan Rejimi ile ilişkilerinde olabildiğince işbirlikçi ve Rejim lehine bir politika sürdürüyor. Konsey bünyesinde olan İnsan Hakları Komiseri, Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamentosu ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi gibi kurumların olaylara yaklaşımı bu tezimizi doğruluyor. Bu işbirlikçi tavrı görmek için Konsey ve Kurumlarının genel duruşunu, BM İnsan Hakları Mekanizmalarının tutumlarını özellikle BM İnsan Hakları Komiserliği, BM Raportörleri, BM İnsan Hakları Komitesi, BM Çalışma Gruplarının söylemleri, raporları, kararları ile karşılaştırmak gerekiyor. Konsey ve Kurumlarının rejim ile iş birliği içinde olduğunu gösteren diğer bir gösterge ise Konseyin benzer insan hakları ihlalleri konusunda diğer ülkelere karşı takındığı tutum ile 15 Temmuz sonrası Türkiye’de yaşanan ihlallere yönelik takındığı tavır. Son olarak Konsey Mekanizmalarının Türkiye ile ilgili genel insan hakları ihlallerine karşı yaklaşımı ile Gülen Cemaati ile ilgili insan hakları ihlallerine karşı yaklaşım farklılığı ayrımcı uygulamaları daha da belirgin hale getiriyor. 

Avrupa Konseyi / AIHM ile Erdoğan Rejimi arasındaki işbirliğine varan yakınlaşmanın olası sebepleri ayrı bir inceleme konusu olacak kadar geniş ve önemli, ancak temel olarak konunun ana başlıkları Rejimin mali kriz içinde olan Konseye yaptığı, taahhüt ettiği parasal yardımlar, Konsey üzerinde Avrupa Birliği ve Avrupa Ülkeleri etkisi düşünüldüğünde, göçmen kartı dahil, siyasi konuların etkisi, Konsey ve kurumları nezdinde rejimin görünür ve görünmez ortaklarının, küresel destekçilerinin yürüttüğü lobi faaliyetleri, Konsey eski Başkanı başta olmak üzere üst düzey bazı yetkililerin Erdoğan Rejimi ile menfaat ilişkileri olarak özetlenebilir. 

AIHM”in 15 Temmuz süreci ile ilgili taraflı tutumunu delilleri ile ortaya koymadan önce belirtmek gerekir ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, devlete karşı özellikle bireyin temel haklarını koruyan bir metindir. Bu sebepledir ki genel olarak AİHM Kararları birey, sanık perspektifledir. AHIM korumakla yükümlü olduğu sözleşmenin ruhuna uygun olarak devlete karşı bireyin, temel haklarını korur. AİHM ’in yıllardan beri istikrarla uyguladığı bu perspektifi ilginç bir şekilde Gulen Cemaati ile başvurularda tersyüz ettiğini, sözleşmeyi davacı birey açısından değil davalı devlet perspektifinden ele aldığını görüyoruz. 

AIHM sözleşmeye üye olan bir devlette yaşanan yoğun ve sistematik insan hakları ihlallerine müdahale etmesi gereken bir merci, müdahale edip etmemesi takdir hakki içinde kalan bir konu değil görevinin gereği, hele bu görevinden kaçınmak adına gerçekleri çarpıtması, davalı devlet ile danışıklı hareket etmesi ise kendisi açısından konuyu suça göz yummaktan suça aktif iştirak seviyesine çıkarıyor. Diğer bir ifade ile AİHM’in is yükü altında kalacağım diye Erdoğan Rejiminin soykırım aracı olan mahkemelerine meşruiyet tanıması, bunu yaparken maddi gerçeklikleri ters yüz etmesi kendi açsısından bir suçtur “AIHM TR den gelecek yoğun başvuruların altında kalmamak için hala iç hukuk yolunu etkin sayıyor” ifadesi AIHM”in sözleşmeye taraf bir devlette gerçeklesen Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçların islenmesine gozyummasi ve bu surette islenen suçlara ortak olması gerçeğinin itirafıdır.

AIHM geçmişteki düzenli uygulaması gereği taraf bir devlette yaşanan yoğun ve sistemli ihlallerin önüne “Pilot Karar Uygulaması” ile geçmektedir. Pilot Karar Uygulaması ile yapısal sorunun özünü yansıtan örnek bir karar verilir, içtihat oluşturulur; böylece Taraf Devlete ve Mahkemelerine, bu kararı ölçü alarak ihlale sebep olan konuda mevzuat, uygulama, içtihat değişikliğine gitmesi mesajı verilir. Bundan sonra benzer nitelikteki davalar için iç hukukta Komisyon kurulması ve tazminatların buna göre ödenmesi gündeme gelebilir. 

15 Temmuz sonrası temel insan hakları ihlallerinin yapısal sebeplerini ortaya koyabileceği, içtihat oluşturabileceği binlerce örnek başvuru AIHM önünde incelenmeyi beklerken AIHM, Rejim lehine en uygun dosyaları seçerek karar vermektedir.

AIHM bir yandan yoğun ve sistemli ihlalleri tespit etmemek için hukuka ve maddi gerçekliğe aykırı olarak iç hukuku etkin sayıp sureci uzatırken, diğer yandan ileride rejim lehine en uygun kararı oluşturabilmek için öncü kararlar vermekte, bu karar içerikleri ile sonra vereceği kararların köprü ayaklarını atmakta, pazılın parçalarını tamamlamaktadır. Diğer bir ifade ile rejim ile işbirliği halinde yapılan soykırımı aklayacak özellikle Gülen Hareketinin terör örgütü ilan edilmesi dahil rejimin ana tezlerini yansıtacak karar inşası surecine geçmiştir.

Böyle bir durumda AIHM’e yapılan her başvuru, Erdoğan Rejimi açısından rejimin genel tezlerinin Uluslararası bir mahkeme aracılığıyla dünyaya kabul ettirilmesi için bir fırsat haline dönüşmektedir. AIHM, usulle ilgili bazı ihlalleri tespit ederek göstermelik olumlu kararlar verirken kritik konularda rejimin hâkli olduğunu kararlara yerleştirerek, piyon feda edip veziri almaktır. Buna mağdurlar açısından kazanırken kaybetmek Erdoğan Rejimi açısından kaybederken kazanmak da diyebiliriz. AIHM bu algıyı yerleştirmek adına kabul, ret, uzun karar, kısa karar demeksizin bulabildiği her fırsatı kullanmakta ve ayni anlatımı sürekli tekrar etmektedir.

Rejimin temelde haklı olduğu gerçekliğini pekiştirmek adına kullanılan önemli bir taktik, başvuranların tutuklu dosyalarda başlangıçta tutuklanması için yeterli sebep yoksa da ilerleyen zamanlarda tutukluluğa ve hükümlülüğe yeterli delil olduğu konusunu kararlara geçirmektir. Gerek Hakan Bas gerekse Alpaslan Altan kararlarında incelenecek asil konu başvuranların tutuklandıkları anda tutuklanmalarını gerektiren makul şüphe olup olmadığının tespit edilmesi iken AIHM Alpaslan Altan Kararında, başvuran aleyhine, iddianame ve devlet savunmasında yer alan delillere uzun uzun ayrıntılı yer vererek, başlangıçta tutuklanmasını gerektiren yeterli delil olmasa da sonrasında tutukluluğa ve mahkumiyete yeterli delil varmış algısını yerleştirmiştir.

AIHM başvuran aleyhine dosyalara giren tanık, itirafçı delillerine, Bylock içeriklerine ayrıntılı bir şekilde yer verirken, delillerin BM İşkenceyi Önleme Özel Raportörünün raporları ile sabit olan yoğun işkence ve yasak sorgu yöntemleri ile elde edilip edilmediği, hukuka uygun olup olmadığı konularına girmemekte delillerin sıhhatini sorgulamamaktadır. Alpaslan Altan kararında tutuklama sonrası elde edilen iki ayrı gizli tanık ifadesi yaklaşık iki sayfa birebir alıntılamakta ayni şekilde Bas kararında da dosyaya sonradan giren tüm aleyhte delillere ve başvuran hakkında verilen mahkûmiyet kararına ayrıntılı yer vermektedir.

Türkiye’de F. tö davalarında yürütülen taktık gereği, uluslararası hukukun temel hak ve hürriyetler kapsamında koruma altına aldığı faaliyetler, uzun gizemli ifadelerle, birden çok kurumun rapor, karar, tespitlerine atıf yapılarak suç gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu taktik AIHM tarafından da benzer şekilde kullanılmakta olup rejimin suç aparatı olan unsurlarından, bağımsız hareket edebiliyorlarmış gibi, alıntılar yaparak argümanları sağlammış görüntüsü verilmektedir. 

AIHM verdiği kabul ve ret kararlarında maddi gerçekliğe aykırı ifadeler kullanmakta, çarpıtma yapmaktadır. Özellikle davacı argümanlarına, bu argümanları destekleyen olay ve delillere yer vermeksizin, sadece davalı devlet açısından toplamaya çalıştığı delilleri tartışmadan art arda sıralayarak gerekçe oluşturmaktadır.

KHK’larla isten çıkarmalara karşı yargı yolu kapalı olduğu, Rejimin Venedik Komisyonuna bu gerçeği deklare ettiği, düzenleyici işlemlere karşı AYM ’ye bireysel başvuru yapılamayacağı bilindiği halde, onbinlerce KHKli için pilot karar niteliğinde olan Akif Zihni Kararında AIHM, maddi gerçekliğe aykırı olarak, başvuranın İdare Mahkemesine, Anayasa Mahkemesine başvurabileceğine karar vermiştir.

Koksal Kararında da daha önceki [Dogan and Others v. Turkey Ummuhan Kaplan v. Turkey,] başvurularda olduğu gibi pilot karar ile temel ihlalleri tespit edip, ardından davalı devlete bu pilot karar çerçevesinde komisyon kurup tazminata hükmetmesi gerektiğini söylemesi gerekirken, yaklaşık 20.000 başvuruyu henüz kurulmamış, etkin olup almadığı belli olmayan Komisyona başvurmaları için reddetmiştir.

Zeynep Mercan Kararı, AİHM açışından tarihe bir utanç vesikası olarak geçecek ifade ve tespitlerle doludur. Zeynep Mercan, 15 Temmuz sonrası meslekten çıkarılan ve tutuklanan bir hakimdir, “Yargının 1/3’ünün hakim teminatına aykırı meslekten atıldığı, tutuklandığı, geri kalanların tutuklanma korkusu yasadığı bir ülkede yargı bağımsızlığı yoktur, ayrıca Anayasa Mahkemesinin kendi iki üyesini hiçbir delil olmadan meslekten çıkardığı, ayni üyelerin tutuklandığı bir ortamda Anayasa Mahkemesinin de bağımsız karar vermesi mümkün değildir.” diyerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmadan doğrudan konuyu AİHM önüne taşımıştır. AİHM, Başvuranın Anayasa Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığına dair iddialarını “Basit bir Endişe” olarak değerlendirip reddetmiştir. 

AHIM, Bas Kararında da, yargının bağımsız, iç hukukun etkin, özelde Sulh Ceza hakimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına dair binlerce somut delil ve Venedik Komisyonu tespitlerini görmezden gelerek mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olduğuna karar vermiştir. 

Ahmet Altan başvurusunda olduğu gibi, hâksiz tutukluluk başvurularını bekletmekte kişiler hükümlü hale geldiğinde tutuklama ile ilgili ihlal kararı vererek, ihlal kararlarının pratikte hiçbir uygulama alanı kalmamasını sağlamaktadır.

AIHM ’in, 15 Temmuz ile ilgili verdiği tüm kararlarında,(Hakan Bas, Alpaslan Altan, Sahin Alpay, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Osman Kavala, Halime Kaman) maddi gerçeklik (FACTS) adi altında sürekli tekrar ettiği hikâyenin 15 Temmuz iddianamelerinden kopyalanmış olduğunu görüyoruz. AIHM”in maddi gerçeklik (FACTS) adi altında bize anlatmaya çalıştığı her şey Erdoğan Rejiminin Uluslararası Kamuoyunu ikna etmek için kullandığı hikâye ve inanmamızı istediği bir teoriden ibaret.

AIHM’in, FACTS adi altında tüm kararlara yerleştirdiği ifadeler su şekildedir. “ ... Kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, demokratik biçimde göreve getirilen parlamentoyu, hükümeti ve Cumhurbaşkanını devirmek için 15 Temmuz 2016 gecesinde darbe girişiminde bulunduğu Darbecilerin kontrolündeki askerler, darbe teşebbüsü boyunca Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi de dâhil devletin birçok kritik binasını bombaladığı, Cumhurbaşkanının kaldığı otele saldırdığı, Genelkurmay başkanının rehin alındığı, televizyon istasyonlarına da saldırıldığı ,göstericiler üstüne ateş açıldığı  200’den fazla sayıda kişinin  öldürüldüğü ve 2.500’den fazlasının yaralandığı. Askeri darbe teşebbüsünün ertesi günü, ulusal makamlar Pennsylvania’da mukim bir Türk vatandaşı olan ve FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) denilen terör örgütünün lideri sayılan Fethullah Gülen’le bağlantılı olan ağı suçladığı...”

Bununla beraber, Erdoğan Rejiminin olayları açıklamaya çalıştığı teorinin karşısında bir başka temel teori daha var. Bu teoriye (narrative) göre, darbe girişimi Erdoğan Rejimi tarafından basarisiz olmak üzere kurgulanmış bir senaryo, bu kurgu içerisinde Genel Kurmay Başkanı, MİT Genel Sekreteri var. Darbe teşebbüsü Gulen Cemaatini terör örgütü ilan etmek üzere kurgulanmış. Planlı darbenin ardından olağanüstü hâl ilan edilerek ve hukuk içinde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan yoğun tutuklama, işkence, adam kaçırma, yargısız infaz, isten çıkarmalar gibi belli bir gruba yönelik soykırım ve İnsanlığa karşı suç seviyesine ulasan suçları yargı sistemi kötüye kullanılarak gerçekleştirme imkânı elde edildiği iddia ediliyor. Darbe kalkışması ile Gulen Hareketinin terör örgütü ilan edilmesi planlandığından, klasik darbelere aykırı ancak terör sucunun vazgeçilmez unsuru olan halkta korku ve dehşet yaratacak, meclisin bombalanması, sivillere ateş açılması gibi unsurlar ekleniyor. Bu anlatıma göre askerler tatbikat adi altında köprü ve benzeri yerlere çekiliyor, halk ile asker karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor, sivillere ateş ediliyor. Vefat eden sivillerin çoğu önceden ayarlanmış keskin nişancılar tarafından olduruluyor. Vefat eden sivillerin otopsisi yapılmıyor vs.

Bu anlatım içerisinde ayrıca, 15 Temmuz- sonrası gerçekleştirilen 160,000 Tutuklama, 130 bin isten çıkarma, bu çıkarmalardan etkilenen 1 milyon 500 kişi, şüpheli olum olarak kayda gecen 250 vaka, 150 kaçırılma, KHK’larla kapatılan 934 özel okul, 15 üniversite 49 sağlık kurulusu, 1.767 dernek, vakıf, sendika ve federasyon, İptal edilen 234 bin pasaport bilgisi var. 

AIHM bilinçli bir şekilde bastan hiç bir delile ihtiyaç duymaksızın rejimin tezlerini merkeze alarak tüm olayları Erdoğan Rejimi perspektifinden yorumluyor. Bu teori çerçevesinde gerçekleştirilen tasfiyeler tutuklamalar, yoğun ve sistematik insan hakları ihlalini değil karşılaşılan tehlikenin büyüklüğünün altını çiziyor. AIHM yapılan tasfiyenin büyüklüğünü Olağanüstü halin ilanı ve devamının bir mazereti olarak kabullenmemizi istiyor. Örneğin, Yargının 1/3unun usuli güvencelere aykırı tasfiyesini ve Hâkim-Savcı tutuklamalarını, yargı bağımsızlığı perspektifinden değil, sözde terör örgütünün yargıda nasıl yapılandığı, bu yapılanmanın tasfiyesi ile yargı sisteminin zafiyete uğradığı açısından değerlendirerek konuyu yargının ağır islemesine mazeret olarak gündeme getiriyor. (BKnz Hakan Bas Karari)

AIHM tüm olayları davalı devletin teorileri üzerinden okumakta bunu “FACTS/Gerçekler” adi altında vermektedir. Bu sebeple karşı teoriye yer vermeye gerek bile duymayarak, korumakla yükümlü olduğu sözleşmenin adil yargılanma baslığı çerçevesinde güvence altına aldığı haklardan, gerekçe hakki, bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde yargılanma hakki, silahların eşitliği ilkeleri gibi ilkeleri doğrudan, açıktan ihlal etmektedir.

İŞTE MAKALENİN ORJİNALİ- TIKLAYIN 
<< Önceki Haber 'Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi insanlığa karşı suç... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER