'Bizler korkumuzdan ne yazabiliyorduk ve ne de...'

Samanyoluhaber.com yazarı Ebu Abdurrahman, Hasan Basri Çantay'ın dilinden Risale-i Nurlar'ın müellifi Bediüzzaman Said Nursi'nin kendilerine yazar olmaları için nasıl cesaret verdiğini anlatıyor...

Bamteli: CEBR-İ LÜTFÎ VE HASANÎ RUH

Üstadımızın fedâkar hizmetkar ve vârisalerinden Kore Gazisi Bayram Yüksel Ağabeyimiz diyor ki: 

“1961’de Mustafa Polat’la merhum Hasan Basri Çantay’ı ziyarete gitmiştik. 

Mustafa Polat sordu:

‘Neden Üstad tarzında eser yazmadınız?’ 

O da, 

‘Kardeşim, dedi, ‘Sizler Üstad’ın nasıl bir insan olduğunu bilmiyorsunuz. Kimse Üstad’la mukayese edilmez. Onun kulağına üfleyen var. Onun fiş takacağı bir yer vardı. Bizim fiş takacak yerimiz yok. Kardeşim sizi tebrik ederim… Bizler Üstadın sayesinde müellif (yazar) olduk. Bizler korkumuzdan ne eser yazabiliyorduk ve ne de kimseye anlatabiliyorduk. 

Üstad Hazretleri, Risale-i Nurları te’lif etmeye başladı: Hem Türkiye’de okuma çığırı açtı, hem de hapishanelerde dayak, kelepçe, açlık, susuzluk ve her zulme tahammül etti. 

Fakat onun ihlası, onun şefkati, onun merhameti, onun tevâzuu, onun şecaat ve kahramanlığı herşeye galip geldi. Türkiye’de herşey onun peşinde, emniyeti, polisi, bekçisi, İslâmiyetten mahrum kalmış halkı, İslâmiyetten uzaklaşmış insanları hep aleyhinde. Onun kimsesi yok. Ne ordusu var, ne polisi, ne jandarması, ne bekçisi. Yalnız onun Allah’ı var. Yalnız Allah’a dayanmıştı, yalnız Peygamberine.” 

“Bir gün eski Alay Müftüsü Osman Nuri Efendi: ‘Kardeşlerim! Sizler Üstadı tek taraflı anlıyorsunuz. Üstad’ı sizin hafızalarınız anlamaz. Üstad acaib bir insan! Sizler Risale-i Nur’u anlayarak okuyun. Ben eserlerinin hepsini mütalaa edemedim. (Mareşal) Fevzi Çakmak’la her gün beraberiz. Çeşitli mevzuları, hatta dünya ahvalini görüşüyoruz. Sizin Üstadınızda öyle bir dehâ, öyle bir kabiliyet var ki, dünyadaki devletlerin siyaseti Üstad’a verilse hepsini idare edebilecek bir kabiliyeti var. Ben öyle görüyorum ve hakikaten de öyledir’ demişti.”

Babamın bir tesbiti var: Türkiye’de şehirler arası otobüslerle seyahat ederken yollar üzerindeki otobüs duraklarında şimdi hep mescidler, abdest alacak-namaz kılacak çok güzel yerler var. Bunların sebebi Risale-i Nur talebeleri, bilhassa Hizmetin talebeleridir. Çünkü vakit gelince dağ başlarında bile otobüsleri durdurup namazlarını kılan, eğer şoförler durmazsa, valizini alıp otobüsten inerek bir kenarda namazlarını kılan Nur talebeleri bu mescidlerin yapılmasına vesile oldular. Benzinliklerde, duraklarda ısrarla, bize namaz kılacak yer ve Kıbleyi gösterin diye söyleyip durmaları, bu mekanları açmaya mecbur etti… 

Tefsir yazarı Hasan Basri Çantay Hocaefendi bile bir hatırasında diyor ki: “Ben İstanbul-Bandırma vapurlarında gidip-gelirken, Allah affetsin namazlarımı, çekindiğimden hep kazaya bırakırdım. Ama genç Risale-i Nur talebelerinin bir kenara çekilip namazlarını vaktinde kılmaları, hatta cemaat yapıp öyle kılmaları dikkatimi çekti ve artık çekinmeden ben de namazlarımı zamanında vapurda kılmaya başladım.”

Evet Risale-i Nur, sadece bilgi vermiyor; ilmin yanında iz’ân ve iltizam da veriyor. Yani derin kalbî tasdikle beraber, yaşama aşkı da aşılayıp, ibadet şuuru da veriyor…  
<< Önceki Haber 'Bizler korkumuzdan ne yazabiliyorduk ve ne de...' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER