[Cuma Karaman] İslam’da mezhepler

Mezhep farklılıklarından dolayı geçmişte çok kan dökülmüştür ve hala da dökülmektedir.

SHABER3.COM

Cuma Karaman

Kökenleri İslam’ın ilk devirlerinde yaşanan fikir ayrılıklarına, ayet ve hadislere getirilen yorum farklılıklarına dayanan mezhepler, çok azı istisna olmak üzere, daha sonra Müslümanlar arasındaki çatışmaların ve muharebelerin önemli bir sebebi haline gelmişlerdir. Mezhep farklılıklarından dolayı geçmişte çok kan dökülmüştür ve hala da dökülmektedir. 

Siyasi ve itikadi mezheplerin İslam’da ortaya çıkma tarihine baktığımızda ilk olarak Hariciliğin neşet ettiğini, daha sonra Şia, Mutezile, Maturîdî ve Eşari mezheplerin ortaya çıktılarını görmekteyiz. Peygamberimiz (a. s.) sonrası dönemde İslam dinine şekil ve renk veren başka mezhep ve fırkalar da bulunmaktadır şüphesiz. Ancak ben bu yazıda, tarih boyunca çeşitli olayların çıkmasına yol açan mezhepler arasındaki gerilim ve çatışmaların bir uzantısı olarak günümüzde yaşanan gerilim ve çatışmalara dikkatleri çekmeye çalışacağım. 

Haricilik, Şiilik ve Mutezile anlayışının İslam’da ifratın öncüleri oldukları her izahtan varestedir. Maturîdî ve Eşari ekolleri ise genelde orta yolun takipçileri olmuşlardır. İslam tarihine baktığımızda siyasi ve itikadi mezheplerin dini olmaktan ziyade gelişen toplumsal ve siyasi olaylardan kaynaklandığı görülmektedir. Yönetime dair tartışmalar bu konuda önemli bir rol oynamıştır. Peygamber’in (a.s.) vefatını müteakiben ortaya çıkan hilafetin (imametin) risaletin devamı olduğuna dair görüş çerçevesinde odaklanan tartışmalar bu ayrışmaların ana kaynağını teşkil etmiştir. Bu tartışmalarda sadece dini değil, aşiretler arası rekabet ve çekişmeler de önemli bir rol oynamıştır. 

Tartışmalara bir kere kapı aralanınca o güne kadar birlikte hareket eden ashap, Peygamber’in yokluğunda farklı konularda kendi farklı reylerini beyan etmeye başlamışlardır. Her ne kadar önde gelen sahabeler bir araya gelerek hilafet konusunu çözmeye çalışmış olsalar da fikir ayrılıkları kapısı da bir daha kapanmamak üzere açılmıştır. Bazıları Hz. EbuBekir’in (r.a.) halife olarak seçilmesini siyasi bir mesele olarak görürken, diğer bazıları imameti risaletin devamı olarak görmekteydi. Bu fikrî ayrılıkların oluşturduğu kamplar zamanla birbiriyle savaşacak hale gelmişler ve takip eden yüzyıllar boyunca yaşanan elim olaylara kaynaklık etmişlerdir. Öyle ki, günümüzde bile sosyal ve siyasal olaylara dair dini yorumlar bu farklılıklar üzerinden yapılmaya devam edilmektedir. Hatta hilafet adına yaşanan gerilimler ve çatışmalar adeta Peygamberimiz’in hayatta olduğu dönemin bile önüne geçirilebiliyor. Mezhep taassubuyla hareket eden çevreler, sorunları kitap ve sünnete bakarak çözmek yerine daha ziyade hilafet tartışmaları konusunda alınan pozisyonlara göre halletmeyi tercih ediyor. Bu da dini gibi sundukları düşünce ve yorumlarının dinin temel esaslarından çok iktidar mücadelesine dayandığı gibi bir sonucu doğuruyor. Her ne kadar bazı mezheplerin ortaya çıkış gayesi ayet ve hadislerdeki muğlak ya da kapalı ifadeleri içtihat yoluyla açıklamak olarak ifade edilse de zamanla ortaya koydukları bazı görüşler bu konuları daha muğlak hale getirmiştir. Buna rağmen, mezhep görüşleri dinin önüne geçmiş ve hatta din zamanla bu mezheplere göre şekillenmeye başlamıştır. O kadar ki, mensubu olduğun bir mezhebin görüşünü terk etmek dinin asli esaslarını terk etmekten daha zor hale getirilmiştir. Haliyle içerikli dini tartışmalar da yerini sığ mezhep tartışmalarına bırakmıştır. Haklı çıkmak adına asli dini unsurların ihmal edilmesine, asli konuların yerini ferdi konulara bırakmasına yol açan bu durum dini vahdeti menfi şekilde etkilemiştir. Mezhepler arasındaki bu iç gerilimler ve tartışmalar tüm Müslümanları alakadar etmesi gereken dış meseleleri unutturmuştur.

Takipçileri mezhep imamlarının içtihat ve görüşlerine aşırı anlamlar yüklemiş ve meseleyi mezhep imamlarının amaçladığı alanın çok dışına çıkarmışlardır. Çıkış gayeleri dinin siyasallaşmasına karşı durmak olan mezheplerin çoğu zaman içerisinde kendileri siyasallaşmışlardır. Bu ayrılıkların günümüzdeki uzantılarına bakacak olursak, siyasallaşan Şiilik kadar, Sünnilik, Selefilik, Alevilik ve sairenin de alabildiğine siyasallaştığı görülecektir.

Aslında bu mezheplerin İslam dinini dar mezhep anlayışlarına hapsetme eğilimleri bakımından birbirlerinden bir farkları da görülmemektedir. Çünkü, olaylara mezhepçilik üzerinden yaklaşanların çoğunun hedef gayesi din değil, iktidardır. Bu kesimler, siyasi ideolojilerini dini argümanlar ile örtme ve meşrulaştırma gayretindeki hizipler (gruplar, partiler) haline gelmişlerdir.

Geçmişten günümüze iktidara erişmenin bir aracı olarak kullanılan bu mezheplerin müntesipleri arasında elbette ki siyaset dışında kalan azınlıklar da hep var olmuştur. Ama, bunların varlığı söz konusu mezheplerin siyasallaşmadıkları anlamına asla gelmez. Tüm bu anlatılanlar ışığında ve günümüzün zorlayıcı şartları altında dini konulara dair yeni yorumlar yapılacaksa bunun hür düşünce ve kollektif birliktelik çerçevesinde yapılması, mevcut zararlı yaklaşımları ortadan kaldıracağı gibi yanlış bilinenleri de tashih edecektir kanaatindeyim. 

<< Önceki Haber [Cuma Karaman] İslam’da mezhepler Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER