Eğer Allah'ı seviyorsanız

'Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullah’a (Allah’ın sevgili Habibine) tâbi olunacak. Eğer Ona tâbî olunmazsa, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur.’

SHABER3.COM

SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM 

Bediüzzaman Hazretleri Efendimizin (S.A.S.)  sünnetlerine uymanın önemini şöyle anlatıyor:  “Ey Resûlüm, de ki: ‘Ey insanlar eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana tâbî olun ki, Allah da sizi sevsin.’  (Âl-i İmran  Suresi, 3/31)  âyet-i azîmesi, Efendimizin sünnetlerine tâbi olmanın ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet şu âyet-i kerime, mantıkî kıyaslar içinde, istisnâî kıyas kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyastır. Şöyle ki:
“Nasıl mantıkça istisnâî kıyas misâli olarak deniliyor: ‘Eğer güneş çıksa, gündüz olacak.’  Müsbet netice için denilir: ‘Güneş, çıktı, öyle ise netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.’  Menfi netice için deniliyor: ‘Gündüz yok, öyle ise netice veriyor ki, güneş çıkmamış.’  Mantıkça, bu müsbet ve menfi iki netice kat’idirler.
“Aynen böyle de, şu Âyet-i Kerime der ki: ‘Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullah’a (Allah’ın sevgili Habibine)  tâbi olunacak. Eğer Ona tâbî olunmazsa, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur.’  Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullah’ın  Sünnet-i Seniyyesine uymayı netice verir.

“Evet, Cenab-ı Hakka iman eden, elbette O’na itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısa olanı, hiç şüphesiz Habibullah’ın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.
“Evet, bu kainatı bu derece ikram ve ihsanlarla dolduran Kerem ve Cemâl Sahibi, şuur sahibi olan insan, cin ve meleklerden o nimetlere karşı ŞÜKÜR  istemesi, zarurî ve apaçıktır. Hem bu kainatı bu kadar sanat mucizeleriyle tezyin eden o Hikmet ve Celâl Sahibi Zât, elbette apaçık şekilde şuur sahibi içinde En Seçkin  Birisine Kendine muhatap ve tercüman, kullarına Allah’tan gelenleri tebliğ edici ve imam yapacaktır. Hem bu kainatı haddü hesaba gelmez cemâl  tecellilerine ve kemâlâtına mazhar eden o kemâl sahibi Cemîl Zât, elbette açıkça sevdiği ve izhârını istediği cemâlinin, kemâlinin, güzel isimlerinin ve sanatının en toparlayıcı ve en mükemmel ölçü ve vesile olan bir Zât’a, her halde en mükemmel bir kulluk  vaziyeti verecek ve O’nun vaziyetini diğerlerine numune-i imtisal edip herkesi Ona tâbi olmaya sevk edecek, tâ ki, o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün. 
Elhâsıl:  Allah’a olan muhabbet, Sünnet-i Seniyye’ye tâbî olmayı gerektirip netice veriyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyye’ye tâbî olma hususunda hisseyi ziyade ola. Yazıklar olsun o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeyi takdir etmeyip, bid’atlara giriyor.
* * *
“Resul-i Ekrem Aleyhisselam ferman etmiş:  ‘Her bid’at (Dinde olmayan her uydurma şey) dalâlettir ve her dalâlet Cehennem ateşindedir.’  (Müslim) yani ‘İşte bu gün sizin dininizi kemâle erdirdim.’ (Mâide Suresi, 5/3)  sırrı ile Parlak İslâmî Şeriatın kaideleri ve Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ noksan görmek hissini veren bid’atları icad etmek, dalâlettir ateştir.
Sünnet-i Seniyye’nin mertebeleri var:
Bir kısmı VÂCİP’tir, terk edilmez. O kısım, Parlak Şeriata tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemâttır, hiçbir cihette değişmez.
Bir kısmı da nâfileler nev’indendir. Nâfileler kısmı da, iki kısımdır. Bir bölümü, ibadet tâbî Sünnet-i Seniyye kısımlardır.  Onlar da şeriat kitaplarında beyan edilmiş. Onları değiştirmek, bid’attır.
Diğer kısmı ÂDÂB  tâbir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş. Onların muhalefete, bid’at denilmez. Fakat Efendimizin (S.A.S.)  ortaya koyduğu ÂDÂB’a bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edepten istifade etmemektir. Bu kısım ise, örf ve âdetler, fıtrî muâmelelerde Peygamber Efendimizin (S.A.S.) tevâtürle malum olan hareketlerine tâbî olmaktır. Mesela söylemek âdâbını gösteren, yemek, içmek ve yatmak gibi hallerin âdâbının düsturlarını beyan eden ve âdâb-ı muâşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere ÂDÂB tabir edilir. Fakat o ÂDÂB’a tâbi olan, âdetlerini ibadete çevirir, o ÂDÂB’tan mühim bir feyiz alır. En küçük bir ÂDÂB’ın riayeti, Peygamber Efendimizi (S.A.S.)  hatırlatıyor, kalbe bir nur veriyor.
“Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmî, “İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire (İslamî simgelere) de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeâir, âdeta umunun hukuku nevinden topluma ait bir ubudiyettir.  Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mesul olur. Bu nevi Şeâir’e (ezan v.s. gibi) riya giremez ve ilan edilir. Nâfile nevinden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidirler.”  (On Birinci  Lem’a) 
<< Önceki Haber Eğer Allah'ı seviyorsanız Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER