Türk
Sanayicileri ve İşadamları Derneği (
TÜSİAD) Başkanı Ümit
Boyner, ''Seçim havasının ister istemez oluşacağı önümüzdeki 1 yılda,
siyasi partilerden beklentimiz, bir yandan parti programlarının
topluma iyi anlatılabilmesi için çaba göstermeleri, bir yandan da partiler üstü nitelikteki
düzenlemeleri
işbirliği içinde çıkartarak seçmene karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleridir'' dedi.
Boyner, Gaziantep'te ilki gerçekleştirilen ''Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü'' konulu toplantının açılışında, geçtiğimiz hafta sonunda ana muhalefet partisi
CHP'nin kurultayında siyasi atmosferde önemli bir dalga ve heyecan yaratan bir gelişme olduğunu, siyasi partiler için kurultayların, kongrelerin, bir yenilenme, yeni bir heyecan yaratma ve birkaç adım geri atıp ileriye daha sağlıklı bakabilmenin fırsatlarını yarattığını belirtti.
Son CHP kurultayının da bu örneklerden birini oluşturduğunu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun neredeyse delegelerin tümünün desteğini alarak CHP'nin yeni Genel Başkanı seçildiğini ifade eden Boyner, şunları anlattı:
''Öncelikle TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak, Sayın Kılıçdaroğlu'nu kutluyor ve başarılar diliyoruz. TÜSİAD açısından çok önemsediğimiz bazı konular;
seçim barajının indirilmesi, siyasi partilerin demokratikleştirilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi, kamu harcamalarına yönelik
hesap verme adabı gibi başlıklar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında vaatler arasında yer aldı. Ancak odaklanmayı arzu ettiğim konu bunların ötesinde.''
Boyner, önümüzdeki dönemde bir
Anayasa referandumu ve daha sonra girilecek bir genel seçim süreci yaşanacağını, bunların hepsinin kabaca 1 yıl içinde gerçekleşeceğini ifade etti.
Bu sürenin, hem
iktidar hem de muhalefet partilerinin önünde programlarını açıklayabilecekleri hareketli ve yeterince uzun bir süre olduğunu düşündüklerini ifade eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bizlerin de bu programları iyi inceleyip değerlendirme şansımız olacak. Ancak, bu seçimleri, halen, siyasi partiler yasasını geliştirerek ve seçim barajını indirerek gerçekleştirmek mümkün. Keza bu seçimlere girmeden, Türk
Ticaret Kanunu,
Borçlar Kanunu gibi, AB uyum yasaları gibi partiler üstü düzenlemelerin uzlaşıyla gerçekleştirilmesi mümkün. TBMM'den ve liderlerden bu anlayışı bekliyoruz.
Seçim havasının ister istemez oluşacağı önümüzdeki 1 yılda, siyasi partilerden beklentimiz, bir yandan parti programlarının topluma iyi anlatılabilmesi için çaba göstermeleri, bir yandan da partiler üstü nitelikteki düzenlemeleri işbirliği içinde çıkartarak seçmene karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Her iki konuda da sürece
destek olmak üzere görev almaya hazır olduğumuz belirtmek isterim.''
KATILIMCI DEMOKRASİ
Ümit Boyner,
demokrasi dışı alternatiflerin
refah yaratmasının ve bu refahın sürdürülebilmesi mümkün olmadığını, daha da ileri gitmek, demokrasinin standardının da belirli bir eşiğe ulaşması gerektiğini, bu eşiğin en önemli unsuru demokrasinin katılımcılık unsuru olduğunu vurguladı.
Katılımcı demokrasinin şartları bulunduğunu, bunların toplumun temsil gücünün sağlanmasının esas olması, bu temsil gücünü kullanan siyasi partilerin kendi içlerindeki demokrasi standardını yükseltmeleri ve bu sürecin tümünü yönlendirecek ve denetleyebilecek güçlü bir
sivil toplum yapısı olduğunu dile getiren Boyner, şunları anlattı:
''Seçimlerde yüzde 10 barajı ile temsil kabiliyetinin çok uzağındayız, ne doğumuzda ne batımızda böyle bir örnek yok. Kendisinin karar süreçlerinde temsil edilmediğini düşünen önemli büyüklükte bir kesim varken istikrar için istikrar acaba ne kadar sürdürülebilir bir tercihtir. Birkaç ay içinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa
Türkiye bu iptidai
seçim sistemi ile en az 2015 yılına kadar devam edecek.
Siyasi partiler yasası, yine katılımcı demokrasinin diğer vazgeçilmez unsuru; partinizin karar sürecine katılamıyor, parti kararlarını tartışamıyor, başkanı eleştiremiyorsanız, katılımcılıktan nasıl bahsedeceğiz? Bugünkü siyasi partiler düzenlemeleri maalesef siyasi liderleri bir güç zehirlenmesine sürüklüyor, güç liderde konsantre oldukça yapının değişmesi için de alternatif güç doğamıyor.''
Boyner, son önemli katılımcı demokrasi unsurunun, yıllardır mücadele verdikleri sivil toplum yapısı olduğunu,
işçi, işveren,
genç, kadın,
bölge, her nitelikte sivil toplum örgütünün katılımcı demokrasinin temel şartı olduğunu vurguladı.
Burada, sivil toplumun,
gönüllü olmasını ve idari ve mali yönden bağımsız olmasını, siyasi partilere eşit uzaklıkta durabilmesini aramak gerektiğini, ancak bu yapıdaki bir sivil toplum örgütünün gerçek bir temsil niteliği taşıyabileceğini, katılımcı demokrasi açısından etkili olabileceğini ve o ölçüde de özel amaç ve hedeflerine ulaşılabileceğini bildiren Boyner, şöyle devam etti:
''İşte TÜSİAD'ın da TÜRKONFED ile işbirliğinin temelinde yatan da bu ortak anlayıştır. Bu çerçevede, TÜRKONFED'in,
iş dünyasının karar alma süreçlerine katılımı açısından, Türkiye'nin tüm bölgelerinde işbirliklerini güçlendirmesi 'İş Dünyası temsili' açısından çok önem verdiğimiz bir konudur. Katılımcı demokrasinin önemli bir boyutu da, yerelin karar ve
yönetim mekanizmalarına etkisidir. Yerel sorunlara küresel çözüm üretebilen bir yerel yönetim, yerel yapılanmadan bahsediyoruz.''
KALKINMA AJANSLARI
Boyner, bölgelere salt merkeziyetçi bir anlayışla yaklaşmak yerine,
ekonomik ve sosyal açıdan ortak niteliklere sahip bölgelerin yerel kararlarını alabilmelerini en yüksek düzeyde sağlamanın
demokratikleşme adına gerekli olduğunu ifade etti.
Bu anlayıştan yola çıkarak, AB
ülkelerinde de uzun yıllardır benimsenmiş ve başarılı sonuçlar doğurmuş bir
model olarak ortaya çıkmış ve Türkiye'de de süratle uygulamaya geçen 'Kalkınma Ajansları' olgusunu çok önemsediklerini ifade eden Boyner, şöyle devam etti:
''Ancak, Türkiye'de,
kalkınma ajanslarının kamu ağırlıklı mevcut yapısı, bürokratikliği ortada. Biraz önce altını çizdim, eğer yerel örgütler kamu kurumlarından oluşursa veya evrensel değerlerde kabul görmüş sivil toplum kuruluşları bu yerel yapılar içinde olmadığı sürece bu ajansların arzu ettiğimiz dinamizme kavuşmaları mümkün değil.
Bazı önemli ve olumlu gelişmeler var elbette, daha da gelişeceğine yönelik umutlarımızı da koruyoruz. Ancak, madalyonun öbür tarafına da bakalım, yerel yapılarımızda sivil toplum kuruluşları arzu ettiğimiz ölçütlere ulaştı mı? Yerel potansiyeli ortaya çıkaracak, devlet ile birlikte çalışacak, şeffaf, hesap verebilir sivil toplum kuruluşlarımız var mı? Yeterli mi?
İşte bu noktada, TÜRKONFED'in bu alanda idari kapasitesini geliştirme ve bu süreçte yerel iş dünyası örgütlerinin oluşturulması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmasını çok önemsiyoruz, destekliyoruz. TÜRKONFED, katılımcı, katkı sağlayabilen, yerel dinamikler ve bölgesel kalkınma ajansları ile tutarlı bir yeniden yapılanma amaçlamaktadır. Bu yapı, konuşmamın başından beri dile getirdiğim katılımcılık ilkesinin yerelde en etkin şekilde hayata geçmesi açısından da olumlu katkı sağlayacaktır.''
BÖLGESEL KALKINMA
Boyner,
büyümenin önünde yapısal engel oluşturan ve TÜSİAD'ın 2010-2011 çalışma programına aldığı iki yatay konuya değinmek istediğini bunların bölgesel kalkınma KOBİ'ler olduğunu, her iki konunun da tüm
Anadolu ziyaretlerinde ele alarak altını çizmek istedikleri konular olduğunu vurguladı.
Bölgesel kalkınmışlık farkı makul bir düzeye indirilemediği sürece büyümenin kalkınma sürecine dönüşmesinin mümkün olmadığını, göreve geldikleri gün tespit ettikleri gibi ilerlenecek ve refah artacaksa bunun hep birlikte olacağını olması gerektiğini bildiren Boyner, şunları kaydetti:
''Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının en temel nedenlerinden biri, güçlü yerel aktörlerin olmaması ve karar alma süreçlerine katılmamalarıdır. Bölgenin potansiyellerinin büyümeye katkı sağlayacak şekilde ortaya çıkarılmasında esas güç olan yerel dinamiklerin de bu çerçevede olgunlaşması gerekiyor. Bu sebeple, konuşmamda bahsettiğim, katılımcılık, yerellik, kalkınma ajansları ve ajanslara paralel olarak iş dünyası temsil örgütlerinin yapısının geliştirilmesi, büyümenin önünde artık yapısal bir engel oluşturan bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması yönünde de katkı sağlayacaktır.
İkinci yatay konu ise KOBİ'ler. Bölgesel Gelişmişlik farklılıklarının izdüşümü niteliğinde, istihdamın önemli bir bölümü sağlayan KOBİ'ler, üretimin çok az bir bölümünü gerçekleştiriyorlar. Üstelik Cumhuriyetin her döneminde, sosyal
yardım amaçlı olarak, kamu kaynaklarının önemli bir bölümü KOBİ'lere destek olarak aktarılmış ve bu tutum bu transferi bir sosyal yardım yapısına taşımıştır. Peki bugün, 30-40 yıl öncesine göre KOBİ'ler üretime daha mı fazla katkı sağlayabiliyor?
Hayır. KOBİ'ler daha fazla mı AR-GE harcaması yapıyor? Hayır. Demek ki burada bir model seçimi yanlışı var.''
Ümit Boyner, iktisadi etkileşimde önemli rolü olan KOBİ'lerin büyümeden kalkınmaya geçişte çok önemli rolü olacağını, bu rolün en etkili şekilde oynanabilmesi için TÜSİAD'ın, yine TÜRKONFED ile birlikte bir dizi çalışma içinde bulunacağını ifade etti.
KOBİ'lerin bir an önce değer üreten, verimlilik tabanlı bir modele dönüşmemesi halinde, bunun büyümenin önünde bir engel olarak kalmaya devam edeceğini, büyüme sürecinde hep birlikte ileri gidilemeyen bir ortamda ise gerçek bir toplumsal refahtan ve kalkınmadan söz etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Boyner, Türkiye'nin herkesin özlediği, birinci ligdeki ülke olabilmesi için birlikte el ele çalışabilme dileğini ifade etti.
Boyner, Zonguldak'taki faciada hayatını kaybeden işçilere Allah'tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı ve
sabır diledi, sadece acı duymanın yeterli olmadığını söyledi.
Bir daha bu acıyı duymamak için yapılması gerekenlerin somut olarak hemen vatandaşın önüne konulması ve hesap verilmesi gerektiğini vurgulayan Boyner, ''Neredeyse sistematik bir yapı kazanmış bu tip iş kazalarının tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması sorumluluğunu idrak etmek zorundayız'' dedi.
TÜSİAD Başkanı Boyner, Gaziantep'in yakında 5'e ulaşacak organize sanayi bölgesiyle aslında tüm Türkiye'ye bölgesel
gelişim anlamında örnek bir şehir olduğunu belirterek, ''Bizim nice Gazianteplere ihtiyacımız var. O yüzden Gaziantep'in gelişim dinamiklerini iyi anlamamız gerekli diye düşünüyorum'' diye konuştu.
AA