Aydınlardan sağduyu çağrısı

Danıştay saldırısının ardından Türkiye'nin getirilmek istenen noktayı herkes görüyor.

Aydınlardan sağduyu çağrısı

Danıştay saldırısı ardından yaşananları bir çok aydın daha önceden görmüş ve uyarılarda bulunmuştu. Zaten vatandaşların da çoğu oynanan oyunun farkında. Yaşananlardan ders çıkartmamız gerektiğini söyleyen aydınlar oyuna gelinmemesi konusunda uyarıyor İşte Gazeteci Yazar aynı zamanda ekonomist Prof.Dr. Mehmet Altan'ın Sabah Gazetesindeki yazısı Ayfer Hanım, laik cumhuriyete düşman mı? Danıştay 2. Daire Üyesi Yücel Özbilgin'in çarşamba günü meslektaşlarıyla birlikte uğradığı alçakça saldırıdan hemen sonra ambulansa bindirilişi gözlerimin önünden gitmiyor. Bir hukukçunun ölüme yolculuğunu izledik. Pazartesi günkü "Artık Aczimendileri bekliyorum" başlıklı yazımda, tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak provokatif havanın yükseldiğine işaret ediyor ve şöyle yazıyordum: "Türkiye'yi Kürt-Türk diye germek şahinleri kesmemiş olmalı ki, Cumhuriyet gazetesine yeni bir bombalı saldırı daha yapıldı. Demek ki bir yandan laik-şeriatçı ayrımına dayalı ikinci bir toplumsal kriz devreye sokulmak isteniyor. Doğrusu 28 Şubat'ın önemli dönemeçlerinde otobüslere binip Ankara'ya giden, 28 Şubat sonrasında tamamıyla kaybolan Aczimendileri de bir zaman içinde yeniden sahnede görebileceğimizi düşünüyorum." Kuşkularım beklediğimden çok daha çabuk ve çok daha kanlı gerçekleşti. Danıştay üyelerini tarayan kişinin aynı zamanda Cumhuriyet'e bomba attığı da tespit edildi. Katilin içinde bulunduğu ilişkiler ağı ise onun karanlık bir suç ortamının ürünü olduğunu ortaya koyuyor. Ne var ki, bu provokasyonun ardını araştırmak yerine Türkiye belki de bu kanlı senaryonun bir sonraki adımı olarak hırçın bir kamplaşmanın içine itiliyor. Neden? Muhtemelen çok erken ve çok sert başlayan Çankaya savaşları için. Yoksa toplumun dirlik ve düzeninin nasıl sağlanacağı belli. Bunu, hukuka titizlikle riayet ederek sağlayabiliriz. Böyle bir titizlik görüyor musunuz? Daha doğrusu bunu isteyen var mı? Önceki gün, Kocatepe Camii'nde askersivil bürokrasi kutsanırken, başta iktidar partisi üyeleri olmak üzere siyaset kurumunun aşağılandığını gördük. Üstelik, askersivil bürokrasinin taraftarlığını yapanlar, bugüne kadar görülmemiş bir cesaretle fiziki saldırılara da girişmekteydi. Kim bilir, belki bu da senaryoya uygundur. Halbuki, burası kovboylar ve Kızılderililer ülkesi olmasa, çok vahim bir gelişme olan Danıştay saldırısının ardındaki tertip üzerine hep birlikte gidilir, bundan iktidar kavgası için rant çıkarmak hırsıyla ilkel bir hırçınlaşmaya gidilmezdi. Çünkü şimdiden belli ki, bu provokasyon garip bir tezgahın malı çıkacak. Katilin ilişkilerine bakınca, 1980 öncesi aynı silahla öğleden önce bir sağcıyı, öğleden sonra bir solcuyu vuran anlayışı görmek mümkün. Ankara'da AK Parti başta olmak üzere kimse hukukun ve demokrasinin çerçevesi içinde kalmak istemediği için hukuksal konularda bile siyasal sloganlar öne çıkıyor. Laik cumhuriyetin tehlikede olduğu vurgulanıp duruyor. Demokrasiden ise söz edilmiyor. Kanlı bir tertibin tuzağına düşmekte olduğumuzu görünce, Danıştay 2. Dairesi'nin öğretmenlerin okul dışında da türban takmasını yasaklayan gerekçeli kararını yeniden inceledim. Bu kararın siyasal değil, hukuksal bir tartışmanın konusu olduğu açıkça görülüyordu. Türban konusunda Ankara 6. İdare Mahkemesi üyeleri, Danıştay 2. Dairesi gibi düşünmüyordu. Zaten Danıştay'a iptal davası Ankara Valiliği tarafından bu nedenle açılmıştı. Üstelik, çarşamba sabahı kanlı tertibin hedefi olan üyeler arasında bulunan Danıştay 2. Daire üyesi Ayfer Özdemir de türban konusunda öğretmenin özel yaşamını kısıtlamayı uygun görmemiş ve muhalefet şerhi koymuştu. Hatta, Danıştay Tetkik Hakimi Vahit Kınalıtaş da Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin kararının yerinde olduğu kanaatini belirtmişti. Kısacası, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı açısından aynı eğitimden geçen ve aynı düzeyde görev yapan yüksek yargı organları fikir birliğine varamamıştı. Bu bir "laik cumhuriyet" sorunu değil, temel hak ve özgürlüklerin demokratik kullanım tartışmasıydı. Ne var ki, türban meselesini insan haklarının bir parçası olarak görmeyi reddeden AK Parti hükümeti başta olmak üzere herkes konuyu siyasallaştırıp, doğal ortamından kopardı. Bu, provokasyonların peşindeki karanlık gücün işine geldi. Şimdi hastanede yaralı yatan Ayfer Özdemir'in laik cumhuriyete karşı olduğunu kimse söyleyemez. O halde hukuksal bir tartışma konusunu terörün, terörü de Çankaya kavgasının aracı haline getirenlerin dayanağı ne? Bu gerginlik sürerse, "laik cumhuriyet" bahanesiyle çıkan gerginlikte, olan demokrasiye olacak. Orman kanununu kendileri için avantajlı bulanların hukuku yok saydıkları kanlı bir ortamda, herkesin ortak güvencesi olan hukuk tümden ortadan kaybolacak.
<< Önceki Haber Aydınlardan sağduyu çağrısı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER