Diyarbakır'dan gelen mesaj...

Ama artık düdüklü tencere ötüyor. Ses çıkarıyor. Artık bu kapağı başımdan alın diyor.Hüseyin Gülerce DTP tavanı ile tabanı arasındaki farlılıkları yazdı. İşte o yazı...

Diyarbakır'dan gelen mesaj...

Diyarbakır'ın mesajı doğru okunmalı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Diyarbakır kaledir; ama düşmeyecektir, Başbakan savaş istiyorsa savaşırız" diyor. Doğu ve Güneydoğu'da iki partinin kaldığını 22 Temmuz seçimleri göstermiş oldu. DEP, DEHAP, HADEP çizgisinin bugünkü partisi DTP ile AK Parti... DTP, bölücü teröre karşı hiçbir zaman tavır koymuyor. PKK lideri hakkında tek eleştiri yapmıyor. Hatta Meclis'teki ilk icraatları, Öcalan'ın hapishane şartlarının iyileştirilmesi teşebbüsü oldu. Bir parti gibi değil, bir örgüt gibi davranıyorlar. İşin aslının ne olduğunu herkes biliyor. Ancak Güneydoğu'muzda bizim geleceğimizi tehdit eden, ayağa kalkmamızı engelleyen bir büyük problem var. Şimdi DTP'nin Meclis'teki varlığı ile "biz bu problemi çözmede acaba Meclis zemininden nasıl istifade edebiliriz?" diye çareler aramak zorundayız. Sayın Başbakan, hükümet programı üzerindeki görüşmeler sırasında DTP'lilere seslenerek, PKK'yı bölücü terör örgütü olarak tanıma çağrısında bulundu. Tabii ki olumlu bir cevap alamadı. Almazdı da... DTP'nin yapmayacağı bir şeyi talep etmek acaba Meclis zemininde çözüm bulmaya yardımcı olur mu? Kanaatimizce olmaz. Baydemir'in tepkisindeki sertlik de bunu anlatıyor. Aslında AK Parti, 22 Temmuz'daki başarısı ile Güneydoğu meselesinin çözümünün nerede olduğunu da herkese göstermiş oldu. AK Parti'ye verilen desteği iyi okumalıyız. İyi okumalıyız; çünkü Türkiye, en önemli meselesini çözmek için ilk defa bir fırsat yakaladı. Bölge insanımız, "önce barış" demiş ve çözümü Türkiye'nin bütünlüğü içinde gördüğünü ifade etmiştir. AK Parti'nin bölgeye yaptığı hizmetler, bölge insanını kucaklaması, ilerisi için bu partiye bir kredi açılmasının doğru olacağı kanaatini pekiştirmiştir. Diyarbakır'ın ve bölgenin verdiği bu mesaj doğru okunmalı ve gereği yapılmalıdır. DTP, hâlâ seçim başarısızlığının psikolojisinden kurtulmuş değildir ve önümüzdeki yerel seçimler onlar için bir var olma yok olma anlamına gelmektedir. AK Parti, DTP ile söz düellosu yapmak yerine, Doğu ve Güneydoğu'ya büyük bir hizmet seferberliği başlatmalıdır. DTP ve PKK arasındaki bağlılık sadece yönetici kadrolar arasındadır. PKK da, DTP de kendilerine destek veren taban ile ciddi bir değer farklılaşması içindedir. Bu gerçeği de en güzel şekilde, bölgeyi en iyi analiz edenlerden biri olan Altan Tan ifade etti. Söylediği şudur: "Bugün bölgedeki siyasi yapıyı bir düdüklü tencere gibi düşünmek gerekiyor. Tencerenin kapağı Marksist ve Alevi çizgidedir. Bugün PKK'nın yönetici kadrosunun önemli bir kısmı Pazarcık, Elbistan ve Tunceli kökenlidir. Çoğu Stalinist bir anlayıştan geliyor. Tencerenin kendisi ise Sünni, Şafi ve Nakşibendi'dir. Dolayısıyla bugün tencereyle kapak arasında bir uyum sorunu vardır. Ama artık düdüklü tencere ötüyor. Ses çıkarıyor. Artık bu kapağı başımdan alın diyor. 22 bağımsız DTP'li içinde namaz kılan, Ramazan orucunu ful tutan bir tek kişi yok. Bunu hakaret anlamında söylemiyorum, bu bir tespittir. Çünkü bu insanların temsil ettikleri seçmenin yüzde 70'i oruç tutuyor, yüzde 65'i de beş vakit namaz kılıyor. Aslında DTP'nin tabanı AK Parti gibi, kadroları CHP gibi... DTP'liler, vekili oldukları kitleye benzemiyor." (Milliyet, 30 Temmuz 2007, Devrim Sevimay'ın röportajı) Bölgede, derinlerde dizayn edilmiş bir tezat var. Gönüllere girerek, hizmet götürerek, gerçek kardeşlik projeleriyle barış ve istikrarı sağlamak suretiyle bu tezat bitecektir. Üstelik elimizde, Avrupa Birliği üyelik yolu gibi, özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratikleşme için çok esaslı bir zemin ve fırsat var. AK Parti, esası bırakıp anlamsız tartışmalara girmemelidir. HÜSEYİN GÜLERCE/ZAMAN
<< Önceki Haber Diyarbakır'dan gelen mesaj... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER