İngilizce öğrenmenin pratik yolu

İngiizce öğrenmede yeni metod bu adreste.

İngilizce öğrenmenin pratik yolu

Türkiye'de ingilizce hayatın neresinde? Türkiye'de ingilizce kullanılmıyor. Buna rağmen gitgide ingilizce öğreten(?) Kurumlar çoğalıyor. Bazı yöntemlerle türk insanına ingilizcenin hayatın her aşamasında çok önemli olduğu mesajı verilmekte. Fakat ister kabul edelim ister red edelim. Bu dili öğrenmedeki başarı(sızlığı)mız ortada. Okullarda en fazla öğretilen, kurslarda en fazla talep gören dil ingilizce. En çok para da ingilizce öğrenimine aktarılıyor. Ama şunu dememiz pekala mümkün: Türkiye'de gerek milli eğitim gerekse özel sektör ve bireyler bazında ingilizce “ en çok para ve zaman harcanıp en az karşılığı alınan” bir eğitim- öğretim konusu. Aslında bunun altında diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de yabancı kitapları satan iki ülkenin, İngiltere ve Amerika'nın maddi çıkarları yatmakta. İngilizcenin bilgiye ulaşmada, dünyadaki diğer insanlarla iletişim kurmadaki önemi inkar edilemez; fakat kişi ingilizce öğrenme nedenleri konusunda bilinçli olmalı.  Türkiye'de ingilizce eğitim verdiğini söyleyen birçok üniversitede bile dersler türkçe anlatılmakta. Yani kullanılması gereken yerde bile ingilizce kullanılmamakta. Çoğu kişi niçin ingilizce öğrendiğinin bile farkında değil aslında. İngilizce öğreniminin bir seferberlik halini almasının altında yatan nedenlerin araştırılması gerekmekte. Günümüz eğitim öğretim sisteminde yabancı dillere yöneliş ulusal dil açısından kaygı verecek boyutlara ulaşmış durumda.ülkemizde yabancı dil öğrenimine büyük maddi harcamalar yapılmakta, büyük emek sarfedilip zaman ayrılmaktadır. Yabancı dil bilmek bir kişinin öz geçmişinde artı bir özellik olsun diye değil, bir amaç doğrultusunda olmalıdır. Gereksiz yere  yabancı dil öğrenmek büyük ekonomik bir kayıptır. Yüzbinlerce öğrenci her şeyden önce yabancı dil öğrenmeye yönlendirilmekte, yabancı dilden çok daha önemli bilgi ve becerilerin edinilmesi geriye itilmekte, gerekse de gerekmese de, ihtiyacı olsa da olmasa da milyonlarca insan bu yabancı kültür ve dil ürünlerini satın almaya özendirilmekte ve değeri olmayan boş saygınlığı elde edebilmek, “ben İngilizce, Fransızca, Almanca vb. bilirim.” diyebilmek için buna talep olmaktadır. Türkiye'de bu kadar çok dil okulu, dil kursu, hazırlık okulu varken bu kadar para ve emek harcanırken neden hala ingilizce konuşabilen insanların sayısı çok az? Türkiye'deki eğitim sistemleri ile ingilizce öğrenmek mümkün mü sizce? Kesinlikle mümkün değil. Çünkü düşünceler çok farklı. Yıllardır dünyada kullanılmayan sistemler kitaplar setler şu an Türkiye'de ingilizce öğrenmek için uğraşan milyonlarca kişinin önüne sunuluyor. Hangi  kuruma giderseniz gidin sistem hep aynı. Yıllarca o kursa gideceksiniz milyonlarca para vereceksiniz ama sonuç hep hüsran. Bakın etrafınıza bir dil kursunun reklamını mutlaka göreceksiniz. Mutlaka kursa giden tanıdıklarınız vardır etrafınızda. Eğer bu kurslar gerçekten etkili olsaydı onlar hakkında fazlasıyla başarı öyküleri duyardınız. Ama maalesef yıllarca kursa gitmiş insanlardan başarısızlık öykülerini daha çok duyuyorsunuz. Kurumlardaki düşünce şu: öğrenci ne kadar çok kursa gelirse o kadar fazla taksit ödeyecek. Düşünün 120 saatlik başlangıç kurunda renkleri sayıları günleri alfabeyi falan ezberliyorsunuz. Yaklaşık 4 ay bunları ezberlemekle geçiyor. Sonraki 4 ay bunları pekiştiriyorsunuz. 1 sene geçiyor elinizde renk demeti 26 harflik bir alfabe haftanın günleri.. “ İstanbul''a gitmiştim” cümlesini kurabilmeniz için 1 yıl beklemeniz gerekiyor. Dünyada bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey var. Dünyanın hangi dili olursa olsun iyi bir eğitimci ve iyi bir müfredat ile 100-120 saatte o dil öğretilebilir. Ama Türkiye'de nedense yıllarca sürüyor bu eğitim ve öğrenen yok etrafta. İnanın çok iyi öğrenenlerde kendi gayretleri ile çözmüşlerdir bu problemi.. Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye'nin dil eğitimi konusunda oldukça başarısız olduğu rahatlıkla görülmekte. Her hangi bir avrupa ülkesinde lise eğitimini tamamlayan her öğrencinin anadilinin yanında ingilizce ve hatta üçüncü bir dili rahatlıkla konuşabilmekte iken Türkiye'de maalesef bunu göremiyoruz.  Hindistanda bile çok iyi ingilizce konuşanların sayısı İngilterenin nüfusunun 3 katından fazla. Bir de yurt dışana gidip ingilizce öğrenmeye çalışanlarla ilgili söylenecekler var. Yurt dışına dil öğrenmeye gitmeden önce, o dilde kendi ülkenizde belli bir seviyeye gelin. Yurt dışına belli bir seviyede dil becerisiyle donanmış olarak giderseniz orada daha çok şey öğrenirsiniz ve yaptığınız masraflara değer. Aksi halde kendi ülkenizde öğrenebileceğiniz şeyleri yurt dışında öğrenerek hem para hem de zaman kaybedersiniz. Yurt dışına ne kadar donanımlı giderseniz orada o kadar çok ingilizce öğrenirsiniz.  Nedir asıl problem? Bana göre asıl problem yukarıda bahsettiğim 100-120 saatlik müfredatın oluşturulamaması. Dil öğretimi konusunda sistem çöplüğüne dönen ülkemizde insanları bu çöplükten çıkarmak için uğraşılmaması. İngilizce dünyanın en basit dilidir. Fakat sistematik bir dildir. Dilin hiç bir safhasında ezber yoktur.  Türkiye'de ingilizce konuşulamamasının en büyük nedeni kurslarda kapıdan girer girmez enjekte edilmeye çalışılan “ ingilizce düşün” , “Türkçe düşündüğünü İngilizceleştirme” gibi söylemlerdir. Hiç bir türk ingilizce düşünemez. Siz bir masa görünce aklınıza ilk gelen onun ingilizcesi mi yoksa türkçesi midir? Ana dili türkçe olan bir insanın bir konuda ingilizce konuşurken ilk önce türk olduğu için kafasındaki türkçe havuzundan konu ile ilgili söyleyeceklerini türkçe olarak toplar ve onları ingilizceye çevirip konuşur. Bu sadece konuşmada değil yazmada da böyledir. Siz hiç ingilizce düşünüyorum diyen bir japon, fransızca düşünüyorum diyen bir alman, almanca düşünüyorum diyen bir rus gördünüz mü? Herkes kendi ana dilinde düşünür. Hiç kimse ingilizce düşüneceğim diye kendini zorlamasın. Eğer öyle olsaydı inanın ben o “ingilizce düşün” bayrağını sallardım. Ben 20 den fazla branşta 200 den fazla konuda 200.000 sayfadan fazla literatür taradım. Sadece tıp ile ilgili 40.000 sayfaya yakın literatür taradım. Ben kendi gayretlerimle 20 yıl önce hazırladığım müfredatımın verdiği hız ile şu an 1 günde 200 sayfa çeviri yapabiliyorum. İnsanlar buna inanmıyor. Bende onları bir ses kayıt cihazı ile ofisime bekliyorum. Ben 20 yıldır profesyonel çevirmen olarak çalışıyorum. Türkçesini okumadığım konularda ingilizce literatür taradım. Şu an a'dan z' ye her konuda ingilizce konuşabilirim. Dili bilmek budur. Dili en iyi bilenler o dilde en çok okuyanlardır. Bana gelen öğrenciler diyor ki ‘ hocam kurs bittiğinde her konuda konuşabilecek miyim? ‘ bende onlara ‘ buyurun şimdi dünyadaki ekonomik krizi ingilizce değil türkçe konuşalım' diyorum.2 dakika sonra muhabbet bitiyor. Bakın bir konuda ingilizce konuşabilmenin 3 bileşeni vardır. 1- ingilizceyi bilmek. Çünkü ingilizce konuşacağız. 2- konuşacağınız konuda türkçe o literatüre hakim olmak. 3- konuşacağınız konuda ingilizce o literatüre hakim olmak. İngilizce konuşmayı bir kenara bırakın. Sosyoloji ile ilgili bir seminere katıldınız diyelim. Ünlü sosyologlar var. Sunum yapıyorlar. Bu arada seminer türkçe veriliyor. Eğer ben sosyoloji ile ilgili hiç bir şey bilmiyorsam hiç kitap okumadıysam sosyoloji ile ilgili o seminerden birşey anlayabilir miyim? O seminerde düşüncelerimi ifade edebilir miyim? Bu türkçe seminerde böyle bir de seminerin ingilizce olduğunu düşünün. Turist ile 5 dakika muhabbet etmek ingilizce bilmek değildir. Şirketinize gelen yabancı bir misafire ‘hoş geldiniz merhaba' demek ingilizce bilmek değildir. Oval masaya oturduğunuzda, kürsiye çıktığınızda, bir turist ile karşılaştığınızda  a' dan z' ye her konuda konuşabilmek o dili bilmek demektir. “ Dil konuşa konuşa öğrenilir “ deniliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Kesinlikle katılmıyorum bu düşünceye. Dil konuşa konuşa değil okuya okuya öğrenilir. Biraz öncede ifade ettiğim gibi eğer konuşulacak konu hakkında bilgimiz yoksa ne konuşacağız? Boş kafa ne konuşur? Artık kolaya kaçmaktan vazgeçmeliyiz toplum olarak. Ne bulursak okumalıyız. Yoksa sadece dil konusunda değil hayatın hiç bir safhasında bir arpa boyu yol gidemeyiz. Kendi dilinde kitap okumayan, sosyal konuları uzman gibi değilde popüler düzeyde dahi takip etmeyen ya da etkili dinleme becerisi zayıf insanların ingilizceyi rahatlıkla konuşması ütopyadır. “Benden ingilizce öğrenmek isteyenler sadece türkçe bilsin yeter” diyorsunuz. Bu ifadenizle anlatmak istediğiniz nedir? Evet sadece türkçe bilmesi yeterli diyorum ama inanın onu bile bilmiyor bazı insanlar. Ana dilinizi ne kadar iyi bilirseniz bir başka dili o kadar iyi öğrenirsiniz. Siz kendi dilinizde edat, bağlaç, ulaç, ortaç, sıfat, zarf, zamir, isim nedir bilmiyorsanız bunların ingilizcesini nasıl anlayacaksınız? Ana dilimizde ne kadar becerikliysek öğreneceğimiz dilde de o kadar başarılı oluruz. Bir insanın kendi ana dilindeki ifade zenginliği, kavramları kullanma becerisi ve buna benzer şeyler, yabancı diline yansır. Yabancı dil öğrenen kişilerin öncelikle ana dilleri ile bağlarını kuvvetlendirmesi gerekir. Bu olay kendi sahasında futbol oynayamayan bir takımın deplasmanda harika şeyler yapmasını beklemek gibidir. Sizin farkınız nedir? En büyük farkım 100 saatlik müfredatım. 20 yıllık ingilizce geçmişim. 200.000 sayfadan fazla çeviri geçmişim. Kimi insanlar mucize diyor bu müfredat için. Kimileri ana dili türkçe olan birine ingilizceyi öğretecek tek sistem diyor. Kimileri kültür mirası gibi koruma altına alınması gerekir diyor. Ben de diyorum ki olması gereken şey. Ben insanlara aylarca renk gün sayı alfafe öğretmiyorum. Ben insanlara diğer kurslardaki gibi cin ali kitapları vermiyorum. Ben insanlara senet yapmıyorum. Ben yapamayacağım şeyleri söylemiyorum. Ben karşıma kim gelirse gelsin ona 7 saat teorik dersten sonra hiç ingilizce bilmeyen bir öğrencimin çok rahat yapabildiği bir sınavı uzatıp “ senin hayatın boyunca gördüğün ingilizceye karşı benim 7 saatte anlattığım ingilizce” diyebilecek kadar müfredatıma güveniyorum. İnanın bunların arasında dil bölümlerinde profesör olanlar bile var. Türkiye'de hangi ingilizce kursunda öğrenci olarak ingilizce öğretmeni vardır? Ben ingilizce öğretmenlerine ders anlatıyorum. Ben mütercim tercüman bölümlerinden mezun insanlara ders anlatıyorum. Türkiye'de bu sorun artık bitsin istiyorum. Türkiye'de insanlar sadece 1 kuru 120 saatte gördüğü için ben tüm ingilizceyi 100 saatte bitiriyorum dediğimde kuşku ile bakıyorlar. Ama gruplara girip sadece 7 saat ders dinledikten sonra gerçeği çok rahat görüyorlar. Türkiye'de tıbbi ingilizce müfredatı sadece bende var. Tıbbi ingilizce müfredatı şöyle birşey; öğrenci ingilizceyi öğreniyor ama tıbbi terimlerle öğreniyor. Şu an teoloji müfredatı oluşturuyorum. Bu da tıpkı tıbbi müfredat gibi olacak. Öğrenci ingilizce öğrenecek ama dini terimlerle. Bunun faydası çok olacak inşallah. Yurt dışına giden bir kardeşimiz sadece türklere araplara değil bir ingilize bir Amerika'lıya çok rahat dinini anlatabilecek. Kur'an-ı kerim'den hadis kitaplarından risale-i nur külliyatından müfredata uygun ifadeleri çıkarıyorum. Yakında tamamlanacak Allah'ın izniyle. Asıl önemli olan müfredatımı onun üzerine kurduğum 3 cümle yapısı. Hem İngilizce'de hem de Türkçe'de 3 farklı cümle yapısı vardır. 4. Bir cümle yapısı ne Türkçe'de ne de İngilizce'de yoktur. Ne matematiksel olarak ne linguistik yani dil bilimsel olarak 4. Bir cümle yapısı olmayacaktır. Karşınıza kim gelirse gelsin size konuşma okuma yazma düzeyinde ne kurarsa kursun sadece bu 3 cümle yapısından birine plasedir.  Bunun gibi 20 nokta daha var. Biz Türkler'in önündeki en büyük engeller bunlar İngilizce öğrenmede. Müfredatımı bunların üzerine kurdum. Bunlar dünyada hiç bir kurum veya kuruluşta anlatılmayan, hiçbir kitapta açıklanmayan noktalar. Hiç İngilizce bilmeyen bir öğrencim 10 saatlik bir eğitimden sonra 20-25 kelimelik cümleler kurabiliyor. Bir dilde amaç cümle kurmaktır. Eğer siz dilde cümle kurabiliyorsanız konuşursunuz yazarsınız anlarsınız herşeyi yapabilirsiniz. Türkiye'de yapılan dil sınavları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye'de gösterilmeyen ingilizcenin sınavları hepsi. Aslında sınavlar klasik olmalı. Mesela “x konusu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” Diye sorulup bir makale istenmeli. Üds kpds gibi sınavları çözebilmeniz için tüm ingilizceye hakim olmanız gerekiyor. Literatür taramış olmak gerekiyor. Herkeste kolaya kaçma düşüncesi olduğu için “ pratik yöntem, kolay yol, şunu görürsen bunu işaretle” gibi saçmalıklar türedi. Ben 30' a yakın kpds üds sınavına girdim ama hiç şunu görürsen bunu işaretle saçmalığı ile karşılaşmadım. Dilde pratik yöntem kolay yol olmaz. Matematikte olur ama dilde olmaz. Bir paragraf sorusunu çözmek için yapılması gereken; ilk önce paragrafı okuyup anlamak sonra soru cümlesini okuyup anlamak sonra şıkları okuyup anlayıp soruyu çözmektir. Bunun kolay yolu yoktur.bazen sahaflarda geziyorum ingilizce kitaplaıa bakıyorum. Kolay yol pratik yol adlı kitapları inceliyorum. Kısayol dedikleri şeyi kısa yoldan çözmeniz için ana yolu çok iyi bilmeniz gerekiyor ki kısa yolu bulasınız.yani tüm ingilizceye hakim olacaksınız hemde tüm detaylarıyla. Zaten onu biliyorsanız kısa yola ne gerek var. Herkesin derdi sınav olmuş. Sınavdan öyle ya da böyle istediğiniz puanı alırsınız. Ama sonrası nasıl olacak? Üniversitede hocaysanız nasıl yayın yapacaksınız? Bazı üniversitelerde hocalar grup oluşturup her ay 1 hoca için yayın hazırlıyorlar. Benim kpds sınavından 83 alan öğrencim vardı. Bu puanı almış ama yayın yapamıyor, konferansa gittiğinde konuşamıyor.Neye yarayacak ki o puan?  Türkiye de bu klasik eğitim sistemleri oldukça dil sorunu bitmeyecek. İnsanlar yıllarca kursa gitmeye devam edecek. Öğrenci potansiyeliniz nasıl? Daha çok kimler geliyor? Küçük yaşta çocuklara da öğretiyor musunuz? Genellikle yetişkin insanlar geliyor kursa. Lise 3 altını almamaya çalışıyorum. Çünkü Türkçe formasyonun tam olarak yerleşmesi gerekiyor. Dil bilgisini iyi bilmesi gerekiyor gelecek öğrencinin.  Türkçesini kuramadığınız birşeyin ingilizcesini kurmanız imkansız. Biz kursta ilkokulda lisede üniversitede ne istendiyse öğrenciden onu istiyoruz. Derslere devam edecek raporlarını hazırlayacak sınavlara katılacak. Bunlar bu müfredatın olmazsa olmazları. Bunları yapamayacak emek göstermeyecek kişileri almamaya gayret ediyorum. İnsanlar sihirli bir değnek var sanıp geliyor. Çalışmadan dil öğrenmek peşinde. Ama öyle birşey yok tabi. Emek vermeliler. Emek vermeden olmaz. Diğer ingilizce kursları gibi öğrencinin eline 3 ayda bir kuşe kağıda basılmış kitaplar verip her derste öğrenci anlasa da anlamasa da 10 sayfa geçmiyoruz. Bu müfredatın her noktası önemlidir ve gereksiz hiç birşey yoktur. Sitenizin ismi www.ingilizcebitmistir.com gerçekten bitti mi artık Türkiye'de İngilizce problemi? Ben müfredatımdan eminim. Benden ders alanlar insanlar bunu çok rahat görüyorlar. Her ders biliyorum ki iyi ki bugün gelmişim diyorlar. Ama yıllar önceki öğrenci profili yok artık. Ben Kurban, Ramazan Bayramları'nın 1. Günü bile ders yaptığımızı bilirim gruplarla.şimdi öğrenci ramazan ayına 1 ay kala bayramda nasıl yapacağız diye soruyor. Bu zihniyetle zor tabi ingilizce öğrenmek. Emek verenler tutunabiliyor,öğreniyor. Ama hedefi olmayan diğer kurslar gibi gırgır şamata olmadığını görenler kopuyor gruplardan. Tam anlamı ile bu müfredata nokta koyanlar için gerçekten ingilizce herşeyi ile bitiyor. Daha geniş bilgi için sitemizi ziyaret edebilirsiniz… www.ingilizcebitmistir.com

DAHA GENİŞ BİLGİ İÇİN TIKLAYIN

<< Önceki Haber İngilizce öğrenmenin pratik yolu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER