Nasıl bir depremse hisseden yok !

Herşeyi anlatan "çok çarpıcı" fotoğrafı çekti. İşte güne damgasını vuracak yazı; Abdullah Abdulkadiroğlu yazdı.

Nasıl bir depremse hisseden yok !

DEPREM Mİ SİNEK SOKMASI MI ? HSYK Başkanvekili Kadir Özbek kendisi gibi düşünen ekibini topladı ve “böyle bir yapının içinde daha fazla kalmanın yarar sağlamayacağını” düşündüklerinden istifa ettiklerini açıkladı. İstifa eden HSYK üyelerinin bazılarının görev sürelerinin zaten 3-5 gün sonra dolacak olmasından bahsetmeyeceğim. Çünkü istifa demokratik bir haktır ve görev sürenizin dolmasına 1 saat bile kalsa tepki olarak bunu yapabilirsiniz. Zaten bu istifaların tepki olduğu da aşıkar. Fakat bir görevde bulunulan süre boyunca yapılan açıklamalar ve sergilenen davranışlar istifa ettiğiniz anda size sorulur. İstifa ederken ortaya sürdüğünüz gerekçeler, o görevdeyken ortaya koyduğunuz davranışlarla çelişiyorsa normal olarak bu sorulara cevap vermek durumunda kalırsınız. Kadir Özbek; istifa gerekçelerinde “görüşlerini açıklaması dahi fiilen engellenen bir yapı” diyor HSYK için. Sayın Özbek sanırım kendini bu kurulun başkanı sanıyordu. Kurul adına bir saptama yaparken, bu kurulun bir başkanı olduğunu ve o başkanın da Adalet Bakanı olduğunu unuttu. Ayrıca her sabah HSYK'ya girerken bütün televizyon kanalları canlı yayın araçlarıyla sayın Özbek'i kapıda bekliyor, acaba bugün kamuoyuna nasıl bir mesaj verecek diye merak ediyordu. Sanırım Özbek'ten daha fazla fiili olarak kendini ifade etme hakkı tanınan başka bir bürokrat da olmamıştı. Özbek; “gündemi belli olmayan ve karar verdirilmeyen” bir kuruldan bahsetti istifa gerekçesinde. Kurulu; aslında bazı üyeler tarafından getirilen korsan kararnamelerin gündemsizleştirdiğine de değinmesini beklerdik oysa. Ayrıca “karar verdirilmeyen” derken sanki ağız tadıyla Ergenekon savcılarını görevden alamadıklarının hayıflanması içindeydi Özbek. Sayın Özbek'in bir diğer gerekçesi de kurulun sürekli tartışma konusu yapılması ve yıpratılması iddiasıydı. Ancak Özbek, kurulun hangi kararlar sebebiyle kamuoyunda sürekli tartışıldığının detayına nedense girmedi. Her toplantıda kamuoyunun yakından takip ettiği davaların hakim ve savcılarını değiştirmeye kalkarsanız elbette ki kamuoyu sizi tartışır. Bütün Türkiye'nin gözünün üzerinde olduğu Erzincan Ergenekon'u soruşturmasını yürüten Erzurum Özel Yetkili Mahkemenin bütün hakim ve savcılarını sorgusuz sualsiz görevden alırsanız tabi ki kamuoyu sizi sorgular. Bunun olması vatandaşın yargıyı ne kadar önemsediğinin ve hukuka sahip çıktığının göstergesi değil mi ? Bundan memnun olmak gerekirken bunu sanki çalıştırılmamanız için gerekçe olarak öne sürmek, yine istifa gerekçeniz olan toplumla iç içe bir hukuk anlayışıyla çelişmiyor mu ? Sayın Özbek açıklamasında; “birey her an hukukun koruması altında olduğunu hissetmeli, hukukun herkes için aynı ve tek olduğuna inanmalı” dedi. Çok doğru. Fakat siz devletin, kendine verdiği yetkiyle soruşturma yürüten bir savcıyı görevden alır ve o savcının soruşturduğu başka bir savcıyı da bizzat arayıp taktik verirseniz bu hangi hukuk tanımına girer ? Sayın Özbek istifa gerekçelerinde; kurulun 17 Ağustos'tan bu yana çalışamadığını dolayısıyla iş yapamadıklarını söyledi. Adalet Bakanlığı bu gerekçeye teknik olarak cevap verdi fakat şunu da sormak gerekmez mi ? 17 Ağustos'tan bu yana beklediniz de niçin taş çatlasa 10 gün daha beklemediniz ? Çünkü kurula 17 Ekim'de yeni üyeler seçilecek ve en fazla 10-15 güne kadar kurulun yeni yapısı oluşup çalışmaya başlayacak. Yoksa yapmak isteyip de eski kurul yapısında yapamadığınız özel atamaları gerçekleştirme şansınızın artık hiç kalmadığını mı düşündünüz ? Bu sorular çoğaltılabilir. Fakat ortada bir gerçek var ki; onu da Yarsav Başkanı hanımefendi açıkladı. Yarsav'ın başkanı bu istifaların geç kalınmış istifalar olduğunu söyledi. Bu açıklama nedense bana; yüksek yargıdaki hayır cephesinin, önümüzdeki günlerde, ellerinden uçup giden sistemin faturasını birbirlerine kesme gibi bir sürece girebileceklerinin sinyalini verdi. “Referandumdan önce niçin istifa etmediniz” sorusu şimdi HSYK ekibine kendi içlerinden de sorulmaya başlanacak. Kadir Özbek ve HSYK üyeleri muhtemelen 17 Ekim'de yapılacak seçimler öncesi umdukları gibi gitmeyen seçim atmosferine bir ivme kazandırmak için bu kararı almış olabilirler. Ayrıca Özbek'in seçim yapıldıktan sonra ayrılmanın yanlış anlaşılabileceğini ifade etmesinin de bir temeli yok. Şimdi nasıl ki uyuşamadığınız bir yapıyla birlikte olmak istemiyorsanız seçimden sonra da, yeni oluşumla yola devam etmeme kararı almanız aynı derecede demokratik bir tavır olurdu ve belki o zaman hiç tartışılmazdı. İşte sorun da burada. Seçimden sonra istifa etseler bu durum kamuoyunda hiç tartışılmazdı. Anlaşılıyor ki; istifaların tartışılması ve gerek kamuoyunda, gerekse yargı camiasında, 17 Ekim'deki HSYK seçimlerine kadar hükümete karşı bir direnç oluşması için bu yöntem tercih edildi Aksi takdirde bu istifaların Anayasa değişikliğinden hemen önce ya da değişiklikten sonra 13 Eylül günü gerçekleşmesi daha doğru olmaz mıydı ? Çalıştırılmadığınız kurulda 17 Ağustos'tan bugüne kadar niçin durdunuz ? Bütün bu soruların ardından “yargının artık siyasallaştığı iddiası” da son derece tartışmaya açık ve kendi içinde yeni soruları getiren bir gerekçe olacaktır. Zira Chp'den HSYK üyelerinin istifası üzerine gelen ilk tepki “yüksek yargıya yakışan bir davranış” şeklinde oldu. Chp milletvekili Şahin Mengü; yargının siyasallaştığının gün gibi aşikar hale geldiğini, dolayısıyla istifanın onurlu bir davranış olduğunu açıkladı. O halde bu açıklama üzerine yeni sorulara da cevap vermek zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yargının siyasallaşması Chp'nin bakış açısından uzaklaşmaya başlamasıyla mı ölçülüyor ? Chp ile aynı paralelde işleyen bir yüksek yargı, bağımsız ve tarafsız oluyor da bu zihniyete ters düşen bir yüksek yargı bağımlı ve taraflı mı oluyor ? CHP'li milletvekillerinin sonuna kadar destekledikleri İlhan Cihaner hakkında, soruşturma yaptıkları için Erzurum'daki özel yetkili mahkemenin bütün üyelerini görevden alarak, bir mahkemeyi çalışamaz hale getirmek siyasallaşma için yeterli örnek değil mi ? Chp'li vekillerin bu kadar ilgi gösterdikleri bir başsavcıyı evinde ve makamında arama yapılırken telefonla arayıp taktik vermek yargının siyasallığına örnek değil mi ? Cezaevinden çıkıp Erzincan'a döndüğünde, Chp il teşkilatları tarafından şehir girişinde karşılanan İlhan Cihaner'e sahip çıkmak, yüksek yargının ne kadar siyasallaştığına örnek değil mi ? CHP'li milletvekillerinin gidip Silivri'de sanık avukatlarının bölümünden izledikleri Ergenekon duruşmalarının hakim ve savcılarını, HSYK'nın ikide bir görevden almak için atraksiyonlar yapması siyasallaşma için yeterli örnek değil mi ? CHP yüksek yargıyı kontrol etmeyi kendi asli vazifelerinden biri olarak mı görüyor ? Ya da yüksek yargı, CHP'nin çizgisinde bir gidişi tarafsız ve bağımsız bir yargı işleyişi olarak mı algılıyor ? Yüksek yargının anayasa değişikliğiyle siyasallaştığını iddia edenler, bu sorulara mantıklı bir cevap vermek durumunda değiller mi ? Sayın Kadir Özbek bu onurlu, vakur ve dik duruşuyla Yargıtay Başkanlığının favorisi olur mu ya da Suna Türkoğlu Danıştay Başsavcılığı için aday olur mu bilemem. Fakat; hakim ve savcıların başında Demoklesin Kılıcı gibi sallanan, dillere destan, koskoca anlı şanlı, herkesin karşısında tir tir titrediği HSYK'nın üyeleri toplu istifa ediyorlar ve bu; bırakın “yargıda deprem” tamtamlarını sinek sokması kadar sarsıntı oluşturmuyorsa bu ülkede işler yoluna giriyor demektir. ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER [email protected] twitter.com/aabdulkadiroglu
<< Önceki Haber Nasıl bir depremse hisseden yok ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER