"Psikolojik harp uzmanı bir ekibin Ankara'da hazırladığı 'kullanışlı malzemeler' manşet olarak gazetelere, yorum olarak da televizyonlara çıkıyor." diyen Arslan, "Maalesef 28 Şubat'ın yeni evlatları, yüksek maaş ve mevkii için yalan ve iftiradan çekinmiyorlar." dedi. 28 Şubat'ın üzerinden çok zaman geçtiğini ama alışkanlıkların halen daha devam ettiğini hatırlatan Arslan, "En acısı da şu ki; üretilen kara propaganda metinleri önce hükümet memuru gazetecilerce haberleştiriliyor ardından da Başbakan'ın konuşma metinlerine giriyor." ifadelerini kullandı. İşte Arslan'ın yazısı;
28 Şubatçılar'dan ne farkınız kaldı?
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu birçok açıdan milat olacak.
Hükümetin kendini korumak için Anayasa'yı bile askıya almaktan çekinmemesi, yargıya yapılan aleni müdahaleler, ülkeyi güvenlik zaafına düşürecek polis tasfiyeleri ve Meclis'ten alelacele geçirilen yasalar çok tartışılacaktır.
Fakat şurası kesin ki, en az bunlar kadar medya da tartışılacaktır. Çünkü 'Havuz/Hükümet Medyası' her gün yeni bir yalanla çıkıyor.
Psikolojik harp uzmanı bir ekibin Ankara'da hazırladığı 'kullanışlı malzemeler' manşet olarak gazetelere, yorum olarak da televizyonlara çıkıyor.
Kendini gazeteci ya da yazar olarak değil de 'savaşçı' olarak görüp 'ölüm kalım mücadelesine' giren sözüm ona gazeteciler de bu malzemelerin üzerinde tepiniyor.
Sabah'ın içler acısı hali ortada.
Sahibi bile belli değil. Devlet müteahhitlerinden toplanan para havuzuyla hükümetin emrine verildi.
Şafak, şerbetli olduğu için yalan ve kara propaganda da sınır tanımıyor. Fakat Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan'ın 28 Şubatçılar'ın peşine takılıp gitmelerini anlamak mümkün değil.
Birisi okul olmayan bir ülkede öğrencilerin zorla Başbakan'a beddua ettirildiğini(!) manşete taşıyor. Öbürü kara propaganda için olmayan toplantının ses kayıtlarını manşet yapıyor.
Cihat yeminini hatırlar mısınız?
28 Şubat günleriydi.
3 büyük gazete (biri yine Sabah'tı) aynı manşetle çıkmıştı. 'Cihat yemini' ya da 'Ürperten yemin' başlığıyla çıkan habere(!) göre Kur'an kurslarında küçük çocuklara şu yemin yaptırılıyordu:
"Ben Muhammed, Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliğiyle savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah'ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim."
Metnin uydurma olduğu apaçık ortada. Yemin nerede yapılmış, kim söylemiş, kim yazmış ve ne zaman ettirilmiş hiçbir şey yok.
28 Şubat'ın üzerinden çok zaman geçti ama alışkanlıklar devam ediyor.
Önceki gün Star'ın manşetinde de böyle bir haber(!) vardı.
Haberciliğin temeli sayılan 5N1K'dan hiçbiri bulunmayan habere göre, 'Paralel yapıya bağlı hakimlere dinletilen ses kayıtlarında hükümet, yüzde 65'le de gelse dosyayla götürelim' deniyor.
28 Şubat'ın uydurma 'Cihat yemini'nden farksız olan haber metnine göre, 'Cemaat, Türkiye'yi feda edebilirmiş, 3 yıldır uzun adamın ölmesi için dua ediyormuş, CIA ve MOSSAD, uzunu götürmek istiyormuş.'
28 Şubat'ın yeni evlatları(!)
Ziya Paşa'nın deyimiyle, 'Herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız' ey 'yüksek maaş kulları!'
En basitinden nerede haberin 5N1K'sı? Kim konuşmuş, nerede konuşmuş, kimlerle konuşmuş, ne zaman olmuş?
Her zamanki gibi hiçbiri yok.
Eğer böyle bir kayıt varsa ortaya koymanız meslek namusunuz için olmazsa olmazdır.
Ama siz de biliyorsunuz ki, böyle bir kayıt yok. İddia ettiğiniz talimatlar da.
Fethullah Gülen'i bile aylarca yasa dışı dinleyen, kayıtlarını hükümet memuru yazarlara servis eden istihbaratımız böyle bir kayda sahip olsa çoktan ortaya kordu.
Her satırı yalandan ibaret, hakim ve savcıları karalamak için elinize tutuşturulmuş kara propaganda metinlerine kim inanacak?
Maalesef 28 Şubat'ın yeni evlatları, yüksek maaş ve mevkii için yalan ve iftiradan çekinmiyorlar.
En acısı da şu ki; üretilen kara propaganda metinleri önce hükümet memuru gazetecilerce haberleştiriliyor ardından da Başbakan'ın konuşma metinlerine giriyor.
Böylece yalanlar Başbakan üzerinden, devlet eliyle yaygınlaştırılıyor. Masum insanlar şeytanlaştırılıyor.
Bugünler geçince geriye Hükümet/Havuz Medyası'nın yalan haberleri utanç vesikası olarak kalacak.
Tıpkı 28 Şubat'ınkiler gibi...