Samanyolu'nun öyküsü ve hedefleri

Samanyolu Yayın Grubu, son zamanlarda televizyon sektörünün yükselen yıldızlarından...

Samanyolu'nun öyküsü ve hedefleri

Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Dr. Hidayet Karaca, dizi ve programlardaki yayın çizgisinin, toplumsal ihtiyaç ve talepler göz önüne alınarak sosyal sorumluluk anlayışıyla belirlendiğini söylüyor. 16 yıl önce tek bir kanalla yayın hayatına başlayan grupta hâlen ilk yerli çocuk kanalı Yumurcak TV, haber kanalı S Haber ve kültür kanalı Mehtap TV bulunuyor. Avrupa, Amerika ve Azerbaycan’daki özgün yayınlar ile üç ulusal radyo kanalını da bunlara eklemek lazım elbette. Grubun amiral gemisi konumundaki Samanyolu TV, reytingdeki iddiasını ortaya koyarken, tematik kanallar farklı yaş grubuna ve farklı sosyokültürel gruplara sesleniyor. Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD) Başkanlığına oy birliğiyle seçilmesi de, grubun sektörde geldiği noktayı gösteren son örnek. Dr. Hidayet Karaca, Samanyolu’nun öyküsünü, Televizyon Yayıncıları Derneği’ndeki hedeflerini ve sektördeki güncel tartışmaları Aksiyon’a değerlendirdi. - Hem yazılı basın hem de televizyon tecrübeniz var, ikisini kıyaslayabilir misiniz? İkisi arasında bir karşılaştırma yapmak zor ama her birinin avantaj ve dezavantajları var. Yazılı medyada, haberler hakkında baskıya girinceye kadar düşünme fırsatınız var. Olayların geçmişine bakarak çalışabilirsiniz ama televizyonda hız öne çıkıyor. Rekabet içinde, doğru bilgiyi en hızlı şekilde ulaştırmanız gerekiyor ve hata riski artıyor. Olayın heyecanıyla televizyoncular hemen yayına geçer ama sonra yaptıkları yanlışların farkına varırlar. O zaman medyada etik tartışmaları başlar. Yazılı medyada daha sakin davranabilir ve olayların perde arkasını geçmişiyle verebilirsiniz. Televizyonda yapacağınız her bir programın, dizinin, haberin perde arkasındaki emek, yazılı basına göre daha fazladır. Ana haberi sadece sunanı görüyorsunuz ama nereden baksanız aynı anda 25 kişi o haberin seyirciye ulaşması için çaba sarf ediyordur. Dizilerde de aynı durum geçerli, bir sahnenin çekimi için bile saatlerce hazırlık yapılıyor. Bunlara bakınca televizyonculuk gerçekten ciddi bir emektir, masrafı çok daha yüksektir. - 10 yıldır STV’nin başındasınız, kanal bu süreçte ciddi dönüşüm yaşadı. Samanyolu TV’den Samanyolu Yayın Grubu’na dönüşmenin öyküsünü anlatabilir misiniz? Bu süreçte bir televizyon kanalından, yayın grubuna dönüştük. Samanyolu TV, grubun amiral gemisidir. Genel izleyici kitlesine sahip, çok izleniyor ve güncel bir kanal. O kanalın seyirci üzerindeki olumlu kredisiyle, ihtiyaç duyduğumuz diğer yayın alanlarına geçtik. Bizim izleyicilerimizden; kültür programları nerede, çocuk kanalı olmayacak mı, haber kanalı yok mu gibi sorular geldi, bunları tek kanalda yapmak çok zor. Biz de bu noktada seyirciye vefa borcumuzu ödeyebilmek için tematik yayınlara girdik. Yeni kanalları Samanyolu’nun birikimi ve tecrübesi ile kurduk. Sıfırdan bunları yapmak zordur. Burada yetişmiş kadro var ve onun üzerine inşa edebiliyoruz. Kendi kültürümüzün gelecek nesillere aktarılması için Mehtap TV’yi yayına soktuk. Çok güzel tepkiler alıyoruz. Daha sonra haber ve haber programlarına ağırlık verecek doğru ve tarafsız yayın yapabilecek S Haber’i kurduk. Haber kanalını ileride bir dünya haber kanalına dönüştürmeyi planlıyoruz. Bir de tabii çocuklar var. Çocuklara yatırım, geleceğe yatırım demek. Bu düşünceyle Yumurcak TV yayına girdi. Çok büyük talep gördü. Basamakları 20’şer çıkan, örnek bir kanal oldu. Ülkenin ilk yerli çocuk kanalı. Avrupa’da yaşayan Türkler için Avrupa yayınımız var ve çok izleniyor. Amerika yayını Türkçe olarak var ama Amerikalılara hitap edebilecek Ebru TV’yi de kurduk. Uydudan yayın yapıyor, kabloya girmek için bekliyor. Azerbaycan Bakü’de, Orta Asya ülkelerine yayın yapan Hazar TV var. Burç FM, Dünya Radyo ve S Haber Radyo olmak üzere üç radyo kanalımız, günlük 400 bin tekil tık alan bir de haber sitemiz var. - O zaman Samanyolu TV daha fazla eğlence kanalı formatında, diğer ihtiyaçlar için tematik kanallar var diyebiliriz. Samanyolu TV, televizyon dilinde prime – time denilen daha çok genel izleyici kitlesine hitap eden bir kanal. Diğer tematik kanallarımızın özel ve meraklı seyirci kitlesi mevcut ve onlarda reytingden ziyade kalite ve hedef kitleye ulaşma amacı var. Reklam gelirimiz açısından grubun amiral gemisi konumundaki Samanyolu TV yaptığı dizi, program ve yayınladığı filmlerle yayıncı kuruluşlar arasında ilk sıralarda yer alma gayreti içerisinde. İlk başlarda biz 0,8 reytingde kalırken, özellikle bazı dizilerimiz 6 reyting aldığında arkadaşlarımız üzülüyor. Kaliteli, insan merkezli yayınlarını daha fazla seyirciye ulaştırmak, Samanyolu TV’nin öncelikleri arasındadır. - Bahsettiğiniz bu çok reyting alan programlarla ilgili bazen eleştiriler duyuyoruz. Çok ajitasyon, duygu sömürüsü yapıldığı, insan psikolojisini olumsuz etkileyebilecek yayınlar olabildiği söyleniyor. Samanyolu bazen çok reyting alsın diye özellikle dizilerde her yolu mübah görebiliyor mu? Şunu baştan belirtmeliyim; biz kesinlikle reyting almak için program yapmıyoruz. Şunu yaparsak çok iyi reyting alırız diye bir mantığımız yok. Biz toplumdaki ihtiyacı hissediyoruz, belirliyoruz ve insanı merkeze alarak bir yayın yapıyoruz. Toplumda ne ihtiyaç varsa ona göre program ve dizi yapıyoruz. Mesela ‘boşanmak istemiyorum’ programı toplumsal bir ihtiyaçtır ve devletin ilgili bakanlıklarından ve birimlerinden tebrik aldık. Sosyal sorumluluk anlamında bu işleri yapıyoruz. Bunu yaparken ajite edelim de insanlar daha fazla seyretsin demiyoruz. Mesela şimdi ‘iki alyans’ diye bir proje yapıyoruz. Evlenmek isteyen gençler birbirlerini tanımadan heyecanla bir araya geliyor ama sonra boşanıyor. Şimdi biz bu sorundan hareketle gençlerin evlenirken nelere dikkat etmesi gerektiği üzerinden bir program yapıyoruz. Bazen dizilerdeki şiddet sahnelerine veya çok duygusal sahnelere tenkit alıyoruz ve seyirciye hak veriyoruz ama olayın seyri içinde çok hızlı çalıştığımızdan dolayı bunlar gözden kaçabiliyor. Bazen günlerce oturup düşünme imkânı olmadan çekim yapılıyor ve bunlar olabiliyor ama bunları da daha sonra düzeltiyoruz. Reyting amaçlı değil, sadece gözden kaçan sahneler oluyor. - Bu programları hazırlarken bir danışma kurulunuz var mı? O ihtiyaçları nasıl tespit ediyorsunuz? Biz bir projeyi yaparken uzmanlarıyla elimizden geldiği kadar görüşüyoruz. Danışmanlarımız her zaman var. Bir uzmanlık alanındaysa mutlaka uzmandan görüş alıyoruz. Tıp alanında bir iş yapıyorsak mutlaka doktordan görüş alırız. Toplumsal sorunlar hakkında ilgili insanlara danışıyoruz. Kanalla seyircimiz arasında çok interaktif bir iletişim var. Her gün yüzlerce mail, telefon, mektup ile bizlere ulaşıyorlar. Bundan da son derece memnun oluyor ve katkılarından dolayı da vefalı seyircimize teşekkür ediyorum. Biz de seyircilerimizin görüşlerini dikkate alıyoruz. Bazı dizilerimizin internette hayran siteleri bile oluşmuş, biz bunları sonradan fark ediyoruz. Tek Türkiye, Şubat Soğuğu ve Kollama gibi dizilerin kendi hayran siteleri var. - Televizyon yayıncılığı çok tartışılan, çok eleştiri alan bir sektör. Her dönem çok tepki alan yayınlar var. Neden bu tartışmalar bir türlü bitmiyor? Televizyonlar neden bu kadar çok eleştiriliyor? Çünkü insanlar bu ülkede günde 5 saat televizyon izliyor. Hayatlarının en önemli unsurlarından biri olmuş. Böyle olunca orada gördüğü her olaydan etkileniyor insanlar. Televizyonların her şeyi konuşuluyor. Ekrana çıkan insanın giyimine ve saç modeline kadar konuşuluyor. İçindeki reklam sürelerine kadar insanlar bunu konuşuyor, eleştiriyor. Televizyon yayıncılığının bu kadar çok konuşulması bizim çok kötü yayıncılık yaptığımız anlamına gelmez. Hayatlarında bu kadar vazgeçilmez olunca, ister istemez gündemlerinde biz yayıncılar oluyor. - Çok konuşulması kötü yayıncılık yapıldığı anlamına gelmez elbette ama bu aynı zamanda televizyon yayınlarının çok masum olduğu anlamına da gelmez… Öz eleştiri ihtiyacı yok mu? Bu bir vakıa elbette. Reyting uğruna yapılan yanlışlar var. Televizyon yayıncıları da kendilerini eleştirebiliyor. Televizyon Yayıncıları Derneği Yönetim Kurulu’nda bu öz eleştiriler yapılıyor ve bu da bence takdire şayandır. - Peki, o zaman derneğe gelelim. Bize biraz Televizyon Yayıncıları Derneği’ni anlatabilir misiniz? Bu sektördeki işlevi nedir? Dernek 1997’de kurulmuş. Türkiye’de görsel medyaya geçiş çok hızlı olmuş. Televizyon kanalları gecekondu gibi, imarsız yapılar gibi çoğalmış. Bu tabii problemleri de beraberinde getirmiş. Gelinen noktada epey mesafe alındı. Dünyaya bile dizi satmaya başladık. TVYD bu geçiş döneminde bu problemlere çözüm aramak için kurulmuş. Ulusal kanallar, dijital platformlar ve yerel kanallar olmak üzere sektörü temsil eden en önemli kuruluş. Üyelerimiz arasında TRT de var. - Dernekte bu dönemdeki hedefiniz nedir? Bu dönemde en acil konu, RTÜK yasasının çıkması. Bu yasa çıkarken derneğin de görüşü alınarak ortak bir platformda problemlerimizin çözülmesini hedefliyoruz. Şu anda RTÜK yasası ve onun içeriği çok önemli. AB Müktesebatı çerçevesinde sayısal yayıncılığın geleceği konusu var. Aslında sektör çok fazla problemle karşılaşıyor. Hedefimiz bunların çözümünde derneği aktif ve etkili hâle getirmek. - Bir de televizyon denince bugünlerin gündemi reyting tartışmaları. Bu size göre de ciddi bir sorun mudur? Kamuoyunda bu konu şu anda ciddi şekilde tartışılıyor ve yargıya intikal etmiş. Yargı sürecinde olan bir konu ve derneğin yönetiminde konuşulmadan, fazla bir şey söylemek doğru olmaz. Reyting meselesi bizim ilk yönetim kurulu toplantımızda ele alacağımız konulardan biri. Bunun öncesinde sadece şunu söyleyebilirim. Konunun bütün tarafları bu tartışmalardan, bu iddialardan kendi açısından sağlıklı bir sonuç çıkartmalı ve ona göre tavır almalıdır. Herkes kendine bakan yönüyle ilgili sağlıklı düşünmeli, bir değerlendirme yapmalı, sektöre güven vermeli ve sorunlar aşılmalıdır. Bu meselenin sektöre daha fazla zarar vermesinin önüne geçilmelidir. Yayıncıların bu işten daha fazla zarar görmesi engellenmelidir. RÖPORTAJ: ZAFER ÖZCAN - AKSİYON

Röportajı PDF formatında okumak için TIKLAYIN

<< Önceki Haber Samanyolu'nun öyküsü ve hedefleri Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER