Ses kayıtları ve sivil bürokrasinin cunta aymazlığı
Medyada gizlice yapılmış
telefon veya ortam
dinlemelerin yayınlanıp yayınlanamayacağı tartışılıyor. Geçmiş yıllarda bu konuyu en iyi
analiz eden gazeteci
Yavuz Baydar olmuştu. Baydar, bu
tartışmayı The
Guardian gazetesi ombudsmanı Ian Mayes'e sorar.
Aldığı
cevap, "İçerikte suça yönelme,
komplo,
kumpas, yer altı faaliyeti vb. varsa, 'kamu yararı' oluşmuştur. Cevap hakkına saygıyı unutmadan yayınlanmalıdır." der. Bu işin uluslararası standardı bu. Dün
Star gazetesine konuşan
Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Hakan Hakeri de aynı kanaatte,
yasaklamanın değil kamu yararının kıstas olması gerektiğini söylüyor. Söz konusu dinlemeler, kişilerin
özel hayatını ilgilendiriyorsa tabii ki bunları yayınlayanlar en ağır şekilde cezalandırılmalı. Ama bugün dinlemeye konu olan
ses kayıtlarını kimse özel hayatı ihlalle açıklamıyor. Çünkü herkes, bu dinlemelerin yalnızca 'kamu yararı' ile açıklanabileceğini biliyor.
Mesela 1960'larda internet imkânı olsa ve 27 Mayıs cuntasının darbe çalışmaları, ses kayıtları internete düşse gazeteler bunu sansürlemeli miydi? Evren cuntasının ihtilâli olgunlaştırmak için yaptığı melun tertipler internete düşse ve yayınlansa, sağcı-solcu 5 bini aşkın gencin boşu boşuna ölmesi önlense kötü mü olurdu? Askerî vesayeti sürdürmek için derin odakların PKK'yı kurup, adım adım besleyip büyütmelerinin ses kayıtları internette deşifre olsa gazeteler bunların ardındaki cuntacıları yayınlasaydı binlerce askerin hayatı kurtulmaz mıydı? Kurtulurdu ve
Türkiye, bugün 20 yıl ileride olurdu. Şimdi kalkıp bu tür şer odaklarının deşifresinden rahatsızlık duymak etik bir kaygı mıdır?
Kendilerine binlerce silahlı askerin emanet edildiği
generaller duvarların ardında komplolar tasarlasın; memleketi, siyasi iktidarı ve halkı tehdit etsin, siz buna özel hayat ihlal ediliyor, niye yayınlanıyor deyin. Mesela bir koca general darbeye teşebbüsten içeri atılmış ve konuşuyor: "Bizi buraya atanların sonu idam, bunu çektirenler kelleleriyle ödeyecek." Ve yaptıkları il
legal işleri iftiharla anlatıyor. Bir başkası toplamış subayları, onları sivil yönetime kışkırtıyor. Bir askerî hâkim albay
soruşturma yapan sivil savcıları zehirlemekten, öldürüp bir tarafa atmaktan bahsediyor. Bir
korgeneral astlarına yaptığı bir konuşmada Cumhurbaşkanı'na ağza alınmayacak hakaretler ediyor. Cunta yapılanmasında sıfır bilgisayar kullanın, internetten uzak durun, hiçbir evrakı çoğaltmayın diyor, legal olmayan yöntemler kullanacaklarını söylüyor ve bire bir örgütlenmelerini öğütlüyor ve sonra subayların topluca 'sağ ol!' sesleriyle ayrılıyor. Bunlar sadece son birkaç ayda deşifre olan cunta çalışmaları.
Siz bunlara tedbir almak yerine niye yayınlandığını sorguluyorsanız 1957'de 27 Mayıs darbesini ihbar eden kurmay Binbaşı Samet Kuşçu'yu ordudan atanlarla aynı saftasınız demektir.
Normal bir ülkede cunta oluşumlarını istihbarat teşkilatları ortaya çıkarır. Ama Türkiye'de tüm darbelerde istihbarat cuntalarla saf tuttu, onların saha çalışmasını yürüttü. Şimdi kirli planları açığa çıkıyorsa ordu içinde cunta oluşumlarından rahatsız olan Samet Kuşçu'lar var demektir. Tabii Samet Kuşçu ne kadar suçlu ise onlar da o kadar suçludur.
Ama işin en ilginç yanı, bu tür cuntacıları açığa çıkaran aleniyet kazanmış ses kayıtlarına ağır cezalar ve yasaklar planlayan sivil bürokrasinin anlaşılmaz tutumu. 27 Mayıs cuntasının idam ettiği Adnan Menderes'in en büyük hatası Samet Kuşçu'ları ciddiye almamasıydı. DP
Milletvekili Gıyasettin Emre, darbeden 2 gün önce Menderes'e "Artık darbenin ayak sesleri sağır sultanın kulağına geliyor. Tehlikeyi sizler görmüyor musunuz?" der. Menderes, ona Meclis'in önünde
nöbet tutan askerleri gösterir ve şöyle der: "Şu Mehmetçikler başbakanlarının gece 1'e kadar burada beklediğini, sabahın 7'sinde tekrar çalışmak için geldiğini görüyor. Bunlar mı bana darbe yapacak?"
İçeriğinde suça yönelme, komplo, kumpas, yeraltı faaliyetlerini deşifre etmek olan ve 'kamu yararı' net olarak görülen bu kayıtlara, benzer belgelere yasal engeller planlamak demokrasiye ihanetten başka ne ile açıklanır?
Sivil bürokrasinin -hangi lobinin teşvik veya tehdidiyle olduysa- hazırladığı yasa eğer 10 yıl önce geçerli olsaydı belki de şu an 1980 benzeri bir cuntayla idare ediliyor olacaktık. Ne
Balyoz belgeleri ne de
Ergenekon davaları açılabilirdi. Bir sürü darbe planından (
Çarşaf,
Sakal,
Suga,
Oraj...) biri başarıya ulaşmış olurdu.
VEYSEL AYHAN - ZAMAN GAZETESİ GENEL YAYIN EDİTÖRÜ