İşkence mağduru ne yapmalı, neleri kaydedip nereye başvurmalı...

"Usul esasa mukaddemdir”. Yani “usul, esastan önce gelir”. Davanızda haklı da olsanız, usule ait gözardı ettiğiniz bir kural nedeniyle davanızı kaybedebilirsiniz. Bu nedenle nereye, ne zaman başvurulacağına karar verilmesi, başvuru dilekçesinin hazırlanması, iddiayı ispata yarayacak delillerin belirlenmesi önem taşımaktadır.

SHABER3.COM

Av. Fikret Duran | fikretduran.blogspot.com*
İşkence ve kötü muamele suçları cezasız kalmaz 

Türkiye’de işkence iddiaları hep gündemde olmuştur. Askeri darbelerden sonra cunta yönetimi uygulamaları ve 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gerçekleşen işkenceler hala hafızalarda. O günler geride kaldı derken, Türkiye’nin son 5 yılı yeniden işkence iddialarının zirve yaptığı bir dönem oldu.

İktidar, 15 Temmuz darbe girişimini otoriter bir rejim kurmak için fırsata dönüştürerek OHAL ilan etti. Peşinden hak ve özgürlükleri askıya alan KHK’lar çıkarmaya başladı. Daha ileri giderek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya aldığını açıkladı. Hukuktan boşalan yeri, işkence ve kötü muameleler doldurdu. Ülkenin kirli geçmişi, AKP iktidarının bedeninde kendine yeniden yaşam alanı buldu. Olağanüstü Hal 19 Temmuz 2018 Tarihinde son bulsa da, artık fiili bir hal aldı. 

Çok sayıda işkence mağdurunun anlatımlarında Ankara Emniyet Müdürlüğü spor salonu kesişme noktası. Mağdurların gözaltı tarihleri, yaşları, meslekleri, cinsiyetleri değişse de anlattıkları değişmiyor; Filistin askısı, dayak, tecavüz, tehdit, aç susuz bırakma ve daha bir sürü insanlık dışı suç. Duvarların insan boyunda kana bulandığını ifade ediyorlar. Ankara’da işkencenin uygulandığı buna benzer 4 farklı adres daha bulunuyor.

Özellikle 15 Temmuz sonrasında işkence suçlarının sistematik olarak işlendiği hem Avrupa  Komisyonu İşkenceyi Önleme Komitesi hem de BM İşkenceyi Önleme İnsan Hakları Komiserliği’nin raporlarına yansıdı. Ulusal düzeyde ve uluslararası alanda faaliyet yürüten  insan hakkı örgütleri ve baroların da bu doğrultuda raporları bulunmakta. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 5 Ağustos 2020 Tarihli son Türkiye raporunda işkence türleri anlatılarak amir konumunda bulunan devlet görevlilerinin işkenceye onay verdiği, daha vahimi kimi zaman astlarına işkence talimatları verdiği yansımış durumda.

Hükumet yetkilileri işkenceyi önlemek ve faillerini cezalandırmak yerine iki yüzlü bir tavır sergiliyor; Bir taraftan işkenceyi teşvik ederken, diğer taraftan “işkenceye sıfır tolerans” söylemini slogan haline getirmiş durumda. Fakat bu güne kadar kamu görevlilerince işlenen işkence ve kötü muamele suçları hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi. 

Hükumet, işkence ve kötü muamele iddiaları içi boş sloganlarla inkar etse de özellikle kolluğun gerçekleştirdiği işkence ve kötü muamelenin gerçek boyutlarını Adalet Bakanlığı’nca açıklanan resmî verilerin satır aralarında okumak mümkün. Bakanlık tarafından 2018 yılı içinde “görevli memura mukavemet” iddiasıyla 163.000 soruşturma yürütüldüğü açıklandı. İşkence ve kötü muamele şikayetlerini bastırmak için kolluk tarafından alel acele “memura mukavemet” dosyası hazırlanmasının çokça başvurulan bir yöntem olduğu biliniyor. Durum tersinden okunduğunda, ülkede sadece 2018 yılında 163.000 işkence ve kötü muamele vakasının yaşandığı söylenebilir.

İşkence suçu, yoğun olarak gözaltı merkezlerinde ve kolluk araçlarında gerçekleşiyor. Emniyet müdürlüklerindeki işkenceyi; cezaevleri, mülteci barındırma merkezleri ve kaçırılmalarla bilinmeyen merkezlerde yapılan işkenceler takip ediyor. 

İşkencenin yoğun olarak hürriyetin yoksun bırakılmaya başlanması anından başlayarak kişinin hakimlik önüne çıkarıldığı ana kadar yoğunlaşmasının en önemli sebebi, işkence yoluyla suç ve delil üretilmek istenmesi olduğu anlaşılıyor.

İşkence ile;

*Ayrımcılık, nefret gibi duygularla mağdurun cezalandırması,
*Bilgi almak için baskı oluşturulması,
*Korku ve yıldırma ile mağdur suç itirafı alınması,
*3. kişilere karşı suç oluşturulması hedefleniyor. 

Modern ceza hukuk sistemleri, delilden şüpheliye ulaşır. Delil yoksa, suç da yoktur, suç olmadığından suçlama da yapılamaz. İşkence ceza hukuk sistemini ters yüz edilerek Ortaçağ engizisyon yargılamalarındaki gibi suçsuz bir kişinin suçunu itiraf etmesi istenir. 

İşkencenin tanımı

Mağdurun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına sebep olacak her türlü eylem işkence olarak tanımlanır.  İşkence ve kötü muamele, mağdurun yaşına, sağlık durumuna, sosyal konumuna, cinsiyetine göre farklılık gösterebilir. Yolu bir şekilde polis veya jandarma ile kesişen çok sayıda insanın maruz kaldığı muamele aslında işkence veya kötü muamele yasağı kapsamında olmasına rağmen, kolluk tarafından işlenen bu suçun cezalandırılacağına dair inanç bulunmadığından,  ya da yeterli bilinç olmadığından durum sineye çekilerek şikayet yoluna gidilmez. 

AIHM işkence ve kötü muamele suçlarını ayırt etmeksizin aynı başlık altında ‘Mutlak yasak’ olarak değerlendirir. Uluslararası mahkemenin bu net tutumu takınmasında, devletlerin işkence iddiasına muhatap olmamak için amaçlarını fiziki şiddet yerine psikolojik şiddeti uygulayarak gerçekleştirmesi etkili olmuştur. AIHM tarafından verilen çok sayıda ihlal kararında, fiziksel darp, cebir veya eziyetle sınırlı kalınmayıp, ruhsal bütünlüğü hedefleyen psikolojik eylemler de işkence kapsamında değerlendirilmektedir. Fiziksel ve psikolojik işkence arasında geçişkenlik bulunmaktadır. Bu yüzden ikisi arasında yapılacak ayrım, yapaydır. Fiziksel işkencenin psikolojik zararları olduğu gibi, psikolojik işkencenin de fiziksel zararları olabilmektedir. 

Çok sayıda insan hakkı raporu içeriği, mahkeme tutanağı  ve mağdur anlatımlarından hareketle  Türkiye’de uygulanan işkence ve kötü muamele türlerini şu başlıklarda toplamak mümkün:

Künt travma: Yumruk atma, tekmeleme, tokat atma, kafayı duvara vurma, falaka, kaba dayak, sopa veya copla vurma, silah kabzesi veya dipçiği ile vurma, itip kakma, yere düşürme

Pozisyon işkencesi: Filistin askısı, uzun süre hareket kısıtlaması, ayakta bekletme, belli bir pozisyonda durmaya zorlama, belli hareketleri yapmaya zorlama

Nefessiz bırakma: Sulu veya kuru yöntemlerle ağzı kapatma, boğazı sıkarak nefessiz bırakma

Kötü ortamlar: Havasız, nemli, kalabalık, kirli, aşırı sıcak veya aşırı soğuk ortamda kalmaya zorlama, parlak ışığa maruz bırakma, karanlıkta bırakma, pencerenin açtırılmaması,  gürültüye maruz bırakma

Yeme içme ihtiyacının karşılanmaması: Aç veya susuz bırakma, kötü/bozuk yiyecek verme, elleri kelepçeli yemeye zorlama, yere dökülen suyu içmeye zorlama

Ayakla ezme: Parmak, kol veya bacakları ayakla ezme

Cinsel saldırı: Tecavüz, cinsel taciz, sarkıntılık, cinsel organlara yönelik şiddet

Kötü tutukluluk koşulları: Hücre cezası, aşırı kalabalık koğuş, sağlık ve hijyen şartlarına uygun olmayan koğuşlarda tutma, yetersiz yemek verme, sağlık hakkı ihlali, keyfi disiplin cezaları

İhtiyaçlardan yoksun bırakma: Uykusuz bırakma, uzun süre banyo yaptırmama, tuvalete gitmeye izin vermeme, mağdurların birbiriyle özdeşim kurmasını engelleme, başı örterek veya gözleri bağlayarak ışık ve zaman duygusundan yoksun bırakma, penceresiz odada 24 saat ışığı açarak zaman duygusundan mahrum bırakma, 

Aşağılamalar: Tükürme, çırılçıplak soyma, bağırma, küfretme, hakaret etme, teşhir etme aşağılama, çıplak arama, her türlü mahremiyet ihlali, tek tip kıyafet giydirme 

Soğuk su dökme

Tehditler: Mağdur veya yakınlarını ölüm veya tecavüzle tehdit etme, yalancı infaz, daha çok işkence yapmakla tehdit

Köpekle tehdit

Psikolojik tekniklerle yapılan işkence: İyi/polis kötü polis rolü oynama, ihanete zorlama, öğrenilmiş çaresizlik, müphem durumlara veya çelişkili mesajlara maruz bırakma

Değerlere saldırı: Kutsal değerler ve manevi kişiliklere küfür ve hakaretler

Davranışsal baskı: Yakalama ve gözaltında aşırı güç kullanma, emniyete kendisi giden birine ters kelepçe takma

Başkasına yapılan işkenceye tanıklığa zorlama: Başkasını yapılan işkence ve kötü muameleyi izletme/dinletme, başkasına tecavüz edilmesini seyrettirme/dinletme

Tedaviden mahrum bırakma: Tedavinin sağlanmaması, ilaçların verilmemesi, bulaşıcı hastalık veya salgın hastalığa maruz bırakma

İşkence ve kötü muamele mağdurları ne yapmalı? 

Hükumet Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı şekilde ‘yargılanmazlık zırhı’ anlamına gelecek düzenlemelerle işkencecilere güvence sağlamak istese de, bunda başarılı olamayacağı  çok açık. İşkenceciler de bundan cesaret alarak yapanın kar olacağını düşünüyor gibiler. Fakat dünya hukuk  tarihindeki örnekler bunun tam tersini söylüyor. İşkence ve kötü muamele bütün insanlığı  hedef alan suçlardandır. Bundan dolayı uluslararası toplum, işkence ile topyekün mücadele etmek için uluslararası denetim mekanizmaları oluşturmaktadır. Zamanaşımı olmadığından travmanın etkisi ve korku ortamı sona erdikten sonra şikayeti mümkündür. İç hukuktaki manzara tamamlanması gereken şekli bir prosedürden ibaret olsa da, mağduriyetler uluslararası yargıya taşındığında adalet tesis edilebilecektir. Yeter ki iddialar delillendirilerek işkence ile işkenceciler arasındaki nedensellik bağı doğru  bir şekilde kurulabilsin. 

İşkence mağdurları Uluslararası yargıda sonuç alabilmek için nelere dikkat etmelidir?

*İşkencenin yer, tarih, saati kaydedilmeli,
*İşkence eylemleri detayları ile not edilmeli, 
*İşkenceyi ispata yarayacak deliller muhafaza edilmeli: Doktor raporu, kamera kaydı, fotoğraf, elbise, tanık isimleri, nakil aracı plakası vs. ispata yarayacak her türlü delil ve bulgu olarak değerlendirilebilir. Aradan uzun süre geçmesi suçun ispat edilmesini zorlaştıracağından ispata yarar her türlü delili muhafaza etmekte fayda olacaktır.
*İşkence failinin adı ve soyadı, görev ve rütbesi, bunlar bilinmiyorsa teşhise yarayacak tanımlayıcı bilgiler not alınmalı: Boyu, kilosu, saç şekli, saç rengi, göz rengi, ten rengi, yüzündeki belirgin özellikler, varsa şivesi, dövme olup olmadığı, sarhoşluk emaresi olup olmadığı veya tanımlamaya yarayacak başkaca detaylar.
*Gözaltı işleminin başından itibaren mümkün ise özel avukat ile, değilse CMK servisinden istenecek avukat ile görüşme talep edilmeli. Avukata, uğranılan işkence ve kötü muamele anlatılmalı, tutanak düzenlenmesi sağlanmalı. 
*Avukatın Baro, Tabipler Birliği, İnsan Hakkı Dernekleri gibi kuruluşlarla iletişim kurarak  yardım sağlaması talep edilmeli.
*Doktor muayenesinde uğranılan işkence doktora anlatılmalı ve rapora geçirilmesi talep edilmeli. Doktor bu beyanı görmezden gelirse, özel doktor tarafından muayene olmak için girişimde bulunulmalı. Bu konuda Tabipler Birliği gibi bağımsız çalışan örgütlerden de yardım talep edilebilir. Gözle görülür işkence emaresi bulunmasına rağmen ‘darp cebir izi yoktur’ şeklinde rapor veren doktor hakkında şikayetçi olunmalı, rapora itiraz ederek iptali sağlanmalı. 
*İşkence iddiası savcılık ifade tutanağına veya sorgu hakimliğinde zapta geçirilmeli. Şayet beyanlar zapta geçirilmez ise, avukatın şerh düşürülmesi talep edilmeli. 
*Cumhuriyet Savcısı re’sen soruşturma başlatmaz ise savcılığa hitaben şikayet dilekçesi yazılarak işkence iddiaları savcılığa sunulmalı. Devletler, Uluslararası mahkemelerde yoğun olarak “ifadede avukat hazır bulunmasına rağmen iddianın ifade edilmediği veya şikayetçi olunmadığı, dolayısıyla iddanın gerçeği yansıtmadığı” savunmasını ileri sürmekteler. İddianın resmî makamlara yansıtılması bu nedenle önem taşıyor. Korktuğu için, yaşadığı travma nedeniyle şikayetçi olamamış kişiler bu durumların geçmesinden sonra da suç duyurusunda bulunabilirler. İşkenceye uğrayan vefat etmiş ise, yakınları şikayetçi olabilirler.
*Savcılık takipsizlik kararı verirse karara itiraz edilmeli. İtirazın reddedilmesi durumunda şikayetin AYM önüne taşınması önem taşımakta.  Anayasa Mahkemesinin son yıllarda özellikle “devletin milli güvenlik politikaları” konusunda insan haklarını koruyan kararlar vermediği ve bir kaç göstermelik karar dışında bireye karşı olumsuz bir tutum içerisinde olduğu görülüyor. Bundan dolayı   AYM ile eş zamanlı olarak şikayetlerin AIHM, BM gibi uluslararası mahkemelere de taşınması yerinde olacaktır. 

İşkence mağdurlarının başvurabilecekleri Uluslararası kuruluşlar hangileridir?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

AIHM başvurusundan sonuç alabilmek için iç hukuk yollarını tüketmiş olmak önem taşıyor. Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerlerinin korunması noktasında çok büyük gerilemeler olmasına rağmen AİHM kendisine dava gelmemesi için sürekli olarak Anayasa Mahkemesini işaret etmekte, önüne gelen başvurularda iç hukuk yollarının tüketilmiş olması şartını katı bir şekilde aramaktadır. Bundan dolayı suç duyurusundan başlayarak AYM’ne yapılacak bireysel başvuru dahil olmak üzere iç hukuk yollarının tüketilmiş olması önem taşımaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi yargılamalarının, uzun yıllar süren sabır isteyen bir bir mücadele gerektirdiği de unutulmamalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,  işkence iddialarını somut deliller varsa kabul etmektedir. Yani sadece “işkenceye uğradım” iddiasını  yeterli görmemektedir. Zaman geçtikçe detayların unutulması ispatı güçleştireceğinden, mağduriyetin ispatına yarayacak delil ve bulguların da başvuru ile birlikte sunulması önem taşımaktadır.

Birleşmiş Milletler Başvurusu

Birleşmiş Milletler bünyesinde bulunan İnsan Hakları Komitesi, İşkenceye Karşı Komite ve İşkence Özel Raportörü, işkence mağduriyetinin uluslararası mercilere taşınması için önemli alternatifler arasında yer almaktadır.  BM komiteleri, iç hukukun tüketilmiş olması şartını, Türkiye örneğindeki gibi fiili imkansızlık söz konusu olduğunda, katı değil esnek olarak uygulamaktadır. 

İşkence Özel Raportörünün; mağdurların “bedenî cezalanndırma, uluslararası standartlara aykırı kısıtlama, uzun süreli gözaltı, hücre hapsi, ağır gözaltı koşulları, tıbbi muayeneden yararlanma ve yeterli tedavi imkânlarının yadsınması, işkence riski altında olduğu ülkeye gönderilme ihtimali ve görevliler tarafından aşırı güç kullanımı veya kullanma tehdidi riskleri nedeniyle yapılacak acil başvuru (Urgent Appeal)  durumunda harekete geçerek araştırma yapma, ilgili devletten bilgi isteme yetkisi bulunmaktadır. 

Birleşmiş Milletler’e ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılacak başvuru şartları arasında aynı konunun daha önce başka bir uluslararası bir yargı merciine götürülmemiş olması bulunmaktadır. Aynı konuda her iki kuruma birden başvuru yapılamayacaktır. 

Evrensel Yargı Yetkisi

Devletlerin egemenliğinden doğan geleneksel yargı yetkisini istisnai biçimde genişleten evrensel yargı yetkisi uluslararası topluma yönelen zalimane suçların cezasız kalmaması için kullanılan etkili bir yöntemdir. Evrensel yargı yetkisi ile devlete, suçun işlendiği yere; failin ve mağdurun tabiiyetine bakılmaksızın suçun konusuna dayanarak yargılama yetkisi tanınmaktadır. İşkence mağduru, başka bir ülkede yaşıyorsa, şikayet ve delillerini yaşadığı ülkenin yargı makamlarına ilettiğinde işkencecilerin yargılanması mümkündür.  Evrensel yargı yetkisinin etkin kullanımı ile ağır insan hakları ihlalleri ve tüm insanlığa yönelen zalimane suçların cezalandırıldığına dair çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Usul esasa mukaddemdir

Büyük hukukçu Cevdet Paşa'nın deyişiyle “usul esasa mukaddemdir”. Yani “usul, esastan önce gelir”. Davanızda haklı da olsanız, usule ait gözardı ettiğiniz bir kural nedeniyle davanızı kaybedebilirsiniz. Bu nedenle nereye, ne zaman başvurulacağına karar verilmesi, başvuru dilekçesinin hazırlanması, iddiayı ispata yarayacak delillerin belirlenmesi önem taşımaktadır. İşkence, uluslararası toplumun elbirliği ile mücadele ettiği suçlar arasında yer aldığı için ulusal ve uluslararası alanda faaliyet yürüten çok sayıda STK ve gönüllü kuruluş işkence mağdurlarına hukuki destek vermektedir. Bu kuruluşlar bünyelerinde uzman sağlıkçı ve hukukçular da bulundurmaktadır. Uluslararası kuruluşlara yapılacak başvurularda, mağdurunun karşısında, tüm güç ve imkanıyla devlet bulunmaktadır. İşkence mağdurunun, uzun ve mali açıdan ağır faturalara mal olabilecek bu mücadeleyi tek başına sürdürmek zorunda kalmamak için, bu kuruluşlardan hukuki yardım talep etmesi önem taşımaktadır. 

*Kişisel blogdan alınmıştır
ÖNE ÇIKAN HABERLER