Kırık Testi serisi 13. kitaba ulaştı

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin sohbetlerinden ve sorulara verdiği cevaplardan oluşan Kırık Testi serisi 13. kitaba ulaştı.

Kırık Testi serisi 13. kitaba ulaştı

Kırık Testi serisinin yeni kitabı Mefkûre Yolculuğu’nda Fethullah Gülen Hocaefendi, hemen her fırsatta sözü sohbet-i cânâna getiriyor. Allah ile bağını zayıflatan insanın menfaat, bencillik, atalet, nefret, gaflet gibi ağır ‘hastalıklara’ tutulmasını sürpriz saymıyor.

Mefkûre, İnsanın ve Zamanın Omurgasıdır

Mefkûre… Gaye, ülkü, ideal… Bir insanın dünya yolculuğu sırasında irade ve şuurunun hakkını vererek yürüyebileceği bir hedef. Dünya medeniyetler tarihine ve özellikle milli tarihimize göz gezdirdiğimizde mefkûre kavramının bir ufuk kavram olarak insanlığın hayatında sürekli var olduğunu görüyoruz. 

İnsanlığı çepeçevre saran ebediyet ve mükemmele ulaşma arzusu, mefkûre kavramının varlığını ortaya çıkaran temel sebeplerin başında gelir. Şimdiye kadar saikler dikkate alınarak ‘mefkûre’nin ve dahi eş anlamlıları olabilecek gaye, ülkü, ideal gibi diğer sözcüklerin tanımları, yaşadığı zamanın önemli isimleri tarafından yapılagelmiştir. Bu noktada, salt tanımdan ziyade söz konusu kavramın tanımı yapılırken sarf edilecek sözlere ve bu sözleri sarf edenin ufkuna da dikkat etmek gerekiyor. Eğer bu ufuk ölçüsünde mefkûre kavramı soyut bir kalıp olmaktan kurtulup somut ve görünebilir hale geliyorsa işte o vakit mana-kavram bütünlüğünden söz edilebilecek raddeye gelinmiş demektir. Bugüne kadar yapılmış tanımları ele aldığımızda mefkûre kavramının zaman ve şahıslara takılı olduğunu görmekteyiz. Hâlbuki şahıslarla var olan, şahıslarla yaşayan ve yok olan bir kavram değildir mefkûre. Doğası gereği bu kelime ve anlamı, şahıslar üstü bir hüviyete sahip olmalıdır. ‘Şahıslar fâni, mefkûre ise bâkidir’ sözü, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mefkûre kavramı ile düşüncesinin enginliğini ortaya koyması açısından çok önemli bir ifadedir. 

Peki, gerçekte böyle bir kavram var mı? İnsandaki mefkûre arzusu bile onun bir hayal mahsulü olmadığını göstermektedir. Tıpkı sonsuzluk arzusunun ebedi bir hayatı işaret etmesi gibi. Mefkûre düşüncesinin onun varlığına işaret etmesi kadar, o düşüncenin yokluğunun insanda açtığı yaranın da derinliklerine vakıf olmak mümkün. İdeali yakalama yolunda enerjisini kaybeden bir insan veya toplum, ruh ve düşünce hayatında çürüme, kokuşma ve neticede tarih sahnesinden silinme gibi bir durumla karşı karşıya kalır. Ve bu konuda en iyi şahit tarihtir. İnsanı potansiyel insanlıktan hakiki manada insan olmaya taşıyan yüce bir mefkûreye sadık kalarak yaşamak, hem o insanları gerçek anlamda insanlık makamına ulaştırmış, hem de böyle insanların çoğunlukta olduğu toplumu dünya muvazenesinde söz sahibi hale getirmiş olur. 

‘Mefkûre Muhacirleri’nin Yol Haritası
Mefkûre, insanın ve toplumun omurgasıdır. Yaşarken neyi, nasıl değerlendirebileceğimiz, adımlarımızı yüce ideallerin zorlu yokuşlarında yürüyenlerin adımlarına benzetmekle mümkündür. Bu açıdan bakıldığında özelde Osmanlı’nın tarih sahnesindeki var oluş ve yok oluşu bu adımın şaşmazlığı ile ilintilidir. İslâm coğrafyasında ve dünyada insanlık adına yaşanan zulüm ve tahakkümlerin sebebi de yine aynı yoksunluktur. Yeni ölümler, yeni doğumları takip etmekte ve insanlık tazelenmektedir. Hal böyle olunca, gidenler mefkûreyi canlı tutup, yeni gelenlere aktarmadığı sürece oluşan yeni toplumlar ideallerden mahrum kalmakta ve böylece bocalamaktadır. Kaynaklar bulunmasına karşın idealleri aramak dahi yeni nesillerin aklına gelmemekte ve çürüme sürekli hale gelmektedir. Bu noktada Hocaefendi’nin tarifi içinde eğitim gönüllülerini, insanlık adına dünyanın değişik ülkelerine hicret eden, ideal insanı tanıtma ve insanlığı yüksek ideallerle buluşturma yolculuğu yapanları ‘Mefkûre Muhacirleri’ olarak isimlendirmek oldukça isabetlidir. 

Mefkûre Yolculuğu isimli kitabı mefkûre muhacirlerinin yol haritası gibi düşünmekle birlikte, günümüz dünyasına sunulacak bir idealler atlası gibi de değerlendirebiliriz. Bu yaklaşımda ele alınacak mefkûre kavramının tanımı ise yeni değildir. Kadim bir mirasın yeniden keşfidir. Zaten Hocaefendi de tüm eserlerinde tam anlamıyla bunu yapmaktadır. Günümüz fertlerine emanet kalan bir vazife konusunda ipuçları vermek, nesilleri harekete geçirecek bir marş, onların bitmeyen enerjilerini besleyen bir dinamo, aşk ve heyecanları için de dupduru bir kaynak olmaya çalışmaktadır.

Hocaefendi’nin Mefkûre Yolculuğu’nun kaynağı, insanlığın karanlıklar içinde bocaladığı bir dönemde, çölün bağrından fışkırıp çıkan ve üç kıtada ümidin sesi-soluğu olup inleyen mefkûre muhacirlerinin beslendiği kaynak ve o kaynağın ortaya koyduğu idealler manzumesidir. Çünkü Hocaefendi’ye göre Asya bozkırlarından kalkıp Anadolu’ya yürüyen ve bu yürüyüşten koskoca bir Cihan Devleti çıkaran Osmanlı yolculuğunun ardında da aynı dinamikler vardı. Ve sonrasında Milli Mücadele dönemi… Bu dönemin kahramanları da, aynı yolda, aynı idealler uğruna nefes alıp vermişti. 

Bugün gelinen nokta itibariyle dünya muvazenesindeki kadim mevkiimize ulaşmak ve insanlığa yeniden ab-ı hayat sunmak için böyle bir keşif sürecinde kendimizi ve bizi biz yapan yüksek idealleri yakalamamız gerektiğini dillendiriyor ‘Mefkûre Yolculuğu’ isimli eser. Mefkûre Yolculuğu, yaşadığımız asrın hicreti. Bugün bizim şuna-buna değil, her şeyden evvel yaşama arzusunu dizginleyip yaşatma sevdasıyla yollara dökülmüş, engin vicdanlı karasevdalı, başı hakikate bağlı alperenlere ihtiyacımız var. Kitap, Kırık Testi serisinin diğer 12 kitabı gibi soru ve cevaplardan oluşuyor. Kimseyi hedef almayan ama bir o kadar da her birimizle ve yaşadıklarımızla ilgili soruları ve o sorulara verilen enfes cevapları bir araya getiriyor. Mefkûre Yolculuğu, yaşadığı zamanı ve hadiseleri doğru yorumlamak isteyenler için benzersiz bir fikir ve düşünce atlası… 

<< Önceki Haber Kırık Testi serisi 13. kitaba ulaştı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER