Önce Onlar Bulmuştu

Müslüman ilim adamlarının eserlerinden yaptıkları çevirilerle, kendi ülkelerinde mucit olarak meşhur olmuş çok sayıda Batılı araştırmacı vardır.

Önce Onlar Bulmuştu

Dünyanın üzerine bir güneş gibi doğan İslâmiyet, ilim öğrenmeyi teşvik ederek Müslümanların her bakımdan örnek alınabilecek bir medeniyet kurmalarını sağlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamber Efendimiz’in (sas) teşvikleriyle, M.S. 800–1500 yılları arasında İslâm dünyasında, her konuda olduğu gibi, ilmî çalışmalarda da önemli ilerlemeler olmuş; birçok Batılı araştırmacı, İslâm dünyasının önemli ilim merkezlerine gelerek Müslüman âlimlerden ilim öğrenmiştir. Müslüman ilim adamlarının eserlerinden yaptıkları çevirilerle, kendi ülkelerinde mucit olarak meşhur olmuş çok sayıda Batılı araştırmacı vardır. Batı’nın meseleye taraflı yaklaşması, ülkemizde de bazı kesimlerin bu gerçeği kasıtlı olarak örtmeye çalışması neticesi maalesef Müslüman ilim adamları tarafından yapılan keşif ve ortaya konan icatlar Batılılara mal edilmiştir. Bütün bunlardan sonra da, “İslâm terakkiye mânidir.” gibi yaftalarla Müslümanlar tesir altına alınmak istenmiştir. Aşağıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi birçok icat ve keşfin temelinde Müslüman ilim adamları vardır. Uçak İnsanoğlunun kuşlar gibi uçma hayalinin, ilk olarak 1903 yılında Wright Kardeşler tarafından gerçekleştirildiği bilinir. Hâlbuki ilk uçuş denemeleri 880 yılında, Endülüslü Müslüman âlim İbn-i Firnas tarafından geçekleştirilmiştir. Plânörlere benzeyen bir âletin üzerine kuş tüyleri ve kumaş geçiren İbn-i Firnas, bununla bir müddet havada kalmayı başarmıştır. İbn-i Firnas’ın bu faaliyeti, Batılı tarihçilerden Prof. Dr. Philip Hitti ve Dr. Sigrid Hunke tarafından ilk uçuş denemesi, kullandığı âlet de ilk uçak modeli olarak kabul edilir. Buharlı otomatik sistemler Çeşitli kaynaklarda, buharlı otomatik sistemlerin ilk örneklerinin 1780 yılında İskoçyalı mühendis James Watt (1736–1819) tarafından icat edildiği belirtilir. Hâlbuki James Watt’tan 600 yıl öne yaşamış olan El-Cezeri’nin bir eserinde, buharlı otomatik sisteme benzer bir regülâtörden bahsedilmekte ve bu regülâtörün detaylı resmi yer almaktadır. El-Cezeri bu sistemde, buhar veya petrolle çalışan motorlu taşıtların vazgeçilmez elemanı olan supap tekniğini de ilk olarak kullanmıştır. İlk denizaltı Su altında ilerleyebilen bir vasıta yapma fikri, ilk olarak Leonardo da Vinci (1412–1519) tarafından ortaya atılmıştır. 1620’de Hollandalı fizikçi Drebbel’in ve 1653’te Fransız fizikçi François de Son’un bu konuda yaptıkları çalışmalardan bir netice alınamamıştır. Günümüzde ilk denizaltının 1776 yılında Amerikalı bilim adamı David Bushnell tarafından yapıldığı bilinmektedir. Hâlbuki İbrahim Efendi, 1719 yılında şehzadelerin sünnet düğününde eğlence maksatlı kullanılmak üzere, insan taşıyabilen ve bir saatten fazla su altında kalabilen, çelikten bir denizaltı yapmıştır. Dünyanın yuvarlaklığı ve kendi etrafında dönmesi Kâinat kitabını, Kur’ân-ı Kerim’in ışığında okuyan El-Biruni (973–1048), Dünya’nın yuvarlak oluşuna ve kendi etrafında döndüğüne dâir ilmî hesaplamalarını Kopernik’ten 500 yıl önce bilim dünyasına sunmuştur. Ne yazık ki, gençliğimize Kopernik anlatılmasına rağmen, El-Biruni’den hiç bahsedilmemektedir. Kan dolaşımı 16. yüzyılda yaşamış olan Micheal Servitus’ün kan dolaşımını ilk keşfeden kişi olduğu kanaati günümüzde yaygındır. Hâlbuki ondan 300 yıl önce yaşamış Müslüman tıp âlimi İbnü’n-Nefis (1208–1288), eserinde damar sistemini ve kalbin bölümlerini detaylı olarak çizmekte; büyük ve küçük kan dolaşımını ayrı ayrı anlatmaktadır. İlk anestezi İlk olarak 1850 yılında Junken tarafından yapıldığı zannedilen anestezi, Müslüman ilim adamı Sâbit bin Kurra (835–902) tarafından keşfedilmiş ve kullanılmıştır. Harran’da doğan Sâbit Bin Kurra, Bağdat’ta, tıpla birlikte matematik, astronomi ve mekanik sahalarında da önemli çalışmalar yapmıştır. Atom Günümüz dünyasında, atomla alâkalı ilk çalışmaların İngiliz fizikçi John Dalton (1766–1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de Alman fizikçi Otto Hahn (1779–1868) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır. Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış ve dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi’nde rektörlük yapmış olan Müslüman kimyacı Câbir Bin Hayyan’ın (721–815) aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası olan ‘cüz-ü la yetecezza’da (atom) yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi onun parçalanamayacağı söylenemez. Aksine parçalanabilir ve parçalanınca da öylesine bir güç ortaya çıkar ki, bu güç Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” Verem ve tedavisi 50 yıl öncesine kadar tedavisi bilinmeyen verem, nice insanın ölümüne yol açmıştır. Veremin tedavi usullerini ve bu hastalığa yol açan mikrobu Alman bilim adamı Dr. Robert Koch’un (1834–1910) bulduğu belirtilmektedir. Üstelik verem konusunda yaptığı çalışmalar dolayısıyla Dr. Koch’a 1905 yılında tıp sahasında Nobel Mükâfatı verilmiştir. Hâlbuki Dr. Koch’dan 150 yıl önce yaşamış Osmanlı ilim adamı Abbas Vesim bin Abdurrahman’ın (?-1761) vereme yol açan mikrop, veremin bulaşma yolları ve tedavisi konusunda yaptığı çalışmalar Avrupa’da büyük alâka görmüş ve yabancı ilim adamları kendisini sık sık ziyaret etmişlerdir. Katarakt ameliyatı İlk olarak 1846 yılında Blanchet tarafından gerçekleştirildiği bilinen katarakt ameliyatına, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Yakup’un (as) perde inmiş gözüne, Hz. Yusuf’un (as) gömleğini sürünce görmeye başlaması hâdisesiyle işaret edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’den aldığı ilhamla katarakt tedavisinin mümkün olabileceğine inanan ve bu sahada çalışmalar yapan Ebu’l-Kasım Ammar bin Ali Mevsili (950–1010) Irak ve Mısır’da yaşamıştır. Ali Mevsili’nin göz hastalıklarının tedavisi konusunda yazdığı “Kitabu’l-Müntehap” isimli eseri, Batı’da 18. yüzyılda dahi bu konudaki en iyi tıp kitabı olarak kabul edilmiştir. Ali Mavsili, göz hastalıklarına karşı uyguladığı çeşitli tedavi usullerinin yanında, içi oyuk bir tüp ile katarakt ameliyatı da yapmıştır. Yukarıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi insanlığın ortak mirası olan bilime 8 ile 16. yüzyıllar arasında Müslümanlar çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Batı’da yetişmiş Gergo Saton gibi objektif birkaç bilim tarihçisinin eserlerinde Müslüman ilim adamlarından detaylı bahsedilmektedir. Bu eserlerde Sâbit Bin Kurra için Müslümanların Euklides’i; Harezmî için cebirde Euclides’ten bin yıl ileride; Câbir bin Hayyan için modern kimyanın, İbn-i Heysem için optik ilminin ve modern tecrübî fiziğin kurucusu; İbn-i Sina için hekimlerin üstadı; El-Cezeri için modern mühendisliğin ve otomatik kontrol ilminin kurucusu; Uluğ Bey için 15. yüzyılın astronomu; Mimar Sinan için mimarların üstadı; Piri Reis için dünyanın en büyük denizcisi; Râzi için Avrupa’daki ders veren kimyager denmekte, diğer âlimler için de çeşitli güzel tâbirler kullanılmaktadır.13 Ayrıca Milletlerarası Astronomi Birliği 1950’de aldığı bir karara istinaden Ay yüzeyinde bulunan kraterlere (Ay çukuru) bilime önemli katkıları olmuş ilim adamlarının isimlerini vermiştir. Bunlar arasında Müslüman ilim adamlarından Sâbit bin Kurra, Ebu’l-Vefa, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Câbir Bin Hayyan, İbn-i Heysem, Biruni, İbn-i Sina, Nasiruddin Tusi, El-Battâni, El-Fargani, Bitruci, El-Zerkavi ve Es-Sûfi’nin isimleri de yer almaktadır. Yukarıda sadece bazılarını sayabildiğimiz icat ve keşifler, ülkemizdeki ders kitaplarında yeterince yer almadığı gibi, Müslüman ilim adamları tarafından yüzyıllar önce yapılan keşif ve icatlar da, okullarımızda “Batılı ilim adamları tarafından yapılmıştır.” şeklinde öğretilmeye devam edilmektedir. Bu durum maalesef, tarih ve kültürümüzden bîhaber, kendine güveni olmayan bir gençliğin yetişmesine yol açmaktadır. Günümüzde, kendi öz değerlerimizle yetişen gençlerden bazılarının, dünya bilim olimpiyatlarında kazandıkları başarılar, imkân verildiğinde, bilime geçmiştekine benzer katkıların tekrar yapılabileceğinin bir habercisidir. SIZINTI
<< Önceki Haber Önce Onlar Bulmuştu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER