Eğitimde en mükemmel örnek

Araştırmacı yazar Mehmet Ünal, eğitim sistemini yapılandırırken örnek alınması gereken "en mükemmel öğretmen"i yazdı...

Eğitimde en mükemmel örnek

Eğitimde En Güzel Örnek ve En Mükemmel Öğretmen Ülkemiz maarifindeki yeni yapılanmanın sıkça tartışıldığı şu günlerde, eğer eğitimden gaye ahlaklı nesiller yetiştirmek ise, o zaman en güzel eğitim müfredatı da Allah’ın Rasulü Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) bizzat yaşayarak gösterdiği eşşiz ahlak-ı aliyesi olmalıdır. Çünkü bu ahlak öyle bir ahlaktır ki; herşeyden önce bizzat Allah tarafından övülmüştür. Daha sonra da gerek dost, eğer bir şartlanmışlık içerisinde değillerse, gerekse düşmanlar tarafından hayranlıkla sena edilmiştir. (Bu konuyu merak edenler 20 Nisan 2012 Samanyolu Haber, O'nunla ilgili ne dediler? başlıklı makaleme bakabilirler.) Zaten dikkat edilir ve azıcık insaflıca mütalaa edilirse, aşağıda kısaca anlatmaya çalışacağım bir ahlak portresinin kimseye zerre kadar dahi zararının olamayacağı ve mumla aranan bir insan olacağı fark edilecektir. Bizler de top yekün bir millet ve maarif camiası olarak, geleceğin mumla aranacak nesillerini yetiştirmek istiyorsak müfredatımızı da Allah Resulü’nün en mükemmel Maarifi’nin müfredatına göre düzenlememiz gerekmektedir. Aynı zamanda bu müfredat, Ahlak-ı Aliye-i Peygamberi’yi kendi hayatına hayat yapmış eğitim gönüllülerinin ellerine teslim edilmelidir ki müessir hale gelsin. Şimdi bu ahlakın mübarek ikliminde biraz soluklanalım: Rasûlüllah (s.a.s.) Efendimiz, simâca insanların en güzeli, ahlâk yönünden de insanların en üstünüydü. "Sizin en hayırlınız, ahlâken en üstün olanınızdır." "Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurmuştu. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "Aziz Peygamberim, şüphesiz sen en üstün bir ahlak üzeresin" (Kalem/4), buyurulmuştur. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) güler yüzlü, nâzik tabîatlı, ince rûhlu idi. Katı yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiç bir söz çıkmazdı. Kur'ân-ı Kerîm'de bu konuda "Allah'ın rahmeti eseri olarak, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi" buyrulmaktadır. (Al-i İmran/159) Rasûlüllah (s.a.s.) başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözü gereğinden çok uzatmazdı. Allah'a hürmetsizlik olmadıkça, şahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlar, eline imkân geçince öc almayı düşünmezdi. Nitekim, Mekke'nin fethedildiği gün, daha önce kendisine her türlü kötülüğü ve hakareti reva gören Mekke müşriklerine "Bugün size geçmişten dolayı azarlama yok", (Yûsuf Sûresi, 92) diyerek hepsini affetmişti. İffet ve hayâ yönünden, köşesinde oturan bâkire kızdan daha utangaçtı. "Hayâ imandandır", "Hayâ ancak hayır getirir" buyurmuştur. Bir şeyden hoşlanmadığı zaman açıkça söylemez, bu durum yüzünden anlaşılırdı. Elini yıkamadan ve "Besmele" çekmeden yemeye başlamaz, Allah'a hamdetmeden de sofradan kalkmazdı. Bütün insanları eşit tutar, zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Mekke'nin fethi esnâsında Fâtıma adlı bir kadın hırsızlık yapmış, soylu bir âileden olduğu için bu kadına cezâ verilmemesi istenmişti. Bu olayla ilgili hutbesinde Rasûl-i Ekrem: "Sizden önceki ümmetlerin helâk edilmeleri ancak şu sebepledir: Onlar, içlerinden zengin ve soylu bir kimse hırsızlık yaptığı zaman onu bırakırlar fakir ve zayıf bir kimse çaldığında ise ona cezâ verirlerdi. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed (s.a.s.)'in kızı Fâtıma da çalmış olsaydı, muhakkak elini keser, cezâsız bırakmazdım" buyurdu. Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüslükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden O'na henüz Peygamber olmadan "Muhammedü'l-emîn" denilmişti. Kendisi böyle olduğu gibi, herkesin dürüst olmasını isterdi. "Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür, İyilik ve hayır da, kişiyi Cennet'e ulaştırır. Kişi doğru söyleyip doğruluğu aradıkça, Allah katında sıddîkler zümresi'ne yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız. Çünkü yalan insanı kötülüğe sevkeder. Kötülük de kişiyi Cehennem'e götürür, İnsan yalan söylemeğe ve yalanı aramağa devâm ede ede, Allah katında nihayet yalancı yazılır", buyurmuştur. Nitekim Peygamberliğini ilan ettiği zaman, iman etmeyenler bile O'na "yalancı, yalan söylüyor", diyememiştir. Rasûlüllah (s.a.s.) insanların en cömerdi ve en kerîmiydi. Eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. "Ben ancak dağıtıcıyım, veren Allah'tır", der ihtiyâcından fazla bir şeyin kendinde veya evinde bulunmasını istemezdi. "Uhut Dağı altına çevrilip de benim olsa, borcum için ayıracaklarım müstesna, ondan tek bir dînârın bile üç geceden çok yanımda kalmasını istemezdim" buyurmuştur. Son derece mütevâzi ve alçak gönüllü idi. Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi boş bulursa, oraya otururdu. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde, bütün işlerini kendi görür, ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi. Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemez, "Hristiyanların Meryem oğlu İsâ'ya yaptıkları gibi yapmayınız. Ben sâdece Allah'ın elçisi ve kuluyum" derdi. Bütün işlerini tam bir düzen ve nizâm içinde yapardı. Vaktini boş geçirmez, her ânını faydalı bir işle değerlendirirdi. "İnsanların çoğu iki nimetin kıymetini takdirde aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit", buyurmuştur. Ahlâklı ve faziletli sanılan nice kimseler, yakından tanındığı zaman, pek çok kusurlarının bulunduğu görülür. İnsanı en yakından tanıyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hallerini en iyi bilen, şüphe yok ki eşidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) ilk vahiyden sonra gördüklerini anlattığı zaman eşi Hz. Hatice "Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hak hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, işini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misâfiri ağırlarsın, Hak yolunda herkese yardım edersin..." diyerek O'nun Peygamberliğini hemen kabûl etmiş, en küçük tereddüt göstermemiştir. Çocukluğundan itibâren 10 yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes “Rasûlüllah (s.a.s.)'e 10 yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, öf, niçin bunu böyle yaptın, neden şunu şöyle yapmadın, diye beni azarlamadı", demiştir. Salât ve selâm O'na, âline, ashâbına ve yolunda olanlara. İşte yine, ülkemizde yap-boz oyununa dönen eğitim sisteminin tüm sorunlarına çare olacak en mükemmel okul ve sistem: Allah Resulü’nün Ahlakı ve O’nun okulu. Varmısınız tüm bir eğitim müfredatını bu Yüce Değerler üzerinde yeniden yapılandırmaya? Şahsen ben, öncelikle kendimden başlayarak, yeniden yapılanmaya ve yapılandırmaya varım. Not: Allah Rasulü ile ilgili zikredilen vasıflarla alakalı bknz: (İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 6/9.) Mehmet Ünal Araştırmacı Yazar [email protected]
<< Önceki Haber Eğitimde en mükemmel örnek Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER