İstanbul, Fatih'in yüreğine nasıl düştü?

Yıllardır merakla beklenen ve son birkaç aydır fragmanları üzerinden konuşulmaya başlanan Fetih 1453 filmi, Perşembe günü 14.53 seansında tüm Türkiye'de aynı anda vizyona girdi.

İstanbul, Fatih'in yüreğine nasıl düştü?

Film açılış sekansında, geçtiği dönemin yüzyıllar öncesine ve kilometrelerce uzaklarına giderek Fetih olayının dini arka planına değiniyor. Osmanlı hanedanının geldiği Kayı Boyu sembolü olarak bilinen 'akdoğan', dönemleri ve mekânları bağlama açısından işlevsel ve isabetli bir tercih. Bununla birlikte Roma'nın sembolü olarak bilinen ve Hollywood yapımı Roma filmlerinin vazgeçilmez sembolü 'kartal' ve 'akdoğan' arasındaki benzerlik, Fetih 1453'le söz konusu yapımlar arasındaki benzerliğin de ilk habercisi olarak kendini belli ediyor. Evet, filme değinirken en çok vurgulayabileceğimiz özelliği üslup açısından Hollywood filmlerine son derece yaklaşmış olması. Belli ki yapımcılar filmi çekmek için yola çıktıklarında hedefleri de buymuş. Dikkat ederseniz son yıllarda yerli filmleri değerlendirirken övgü sözcüğümüz bu oldu; Hollywood standartlarında bir iş... Güzel, Hollywood standartlarında da, hangi anlamda? Mesela Fetih 1453'te on beş bin figüran kullanılması, dev platolar kurulması, uzman dövüş koreograflarından yararlanılması, aksesuarlar imal edilmesi, üç yıl fiilen çalışılması anlamında Hollywood standartlarına yaklaşılması yerli sinema açısından olumlu bir gelişmedir. Keşke yaptığımız her işe bu kadar emek versek ki, hep yok diye yakındığımız tarihimizi anlatan filmler yapılmasını istiyorsak bu kadar hatta bundan çok daha fazla emek verilmesi şarttır. Bu anlamda Fetih 1453'ün yerli sinemada önemli bir öncü olduğu ve bu tarz yapımların yolunu açacağını gözden kaçırmamak gerekir. YİĞİT DESEK OLMAZ MI? Ancak filme verilen emek gibi, içeriğin de her anlamda Hollywood filmlerinin bir kopyası gibi durması Fetih hadisesinin ruhunun filme tam olarak yansımasına engel olan bir durum. Belli ki senaryo yazılırken klasikleşen Hollywood yapımlarından belli şablonlar çıkarılmış ve o minvalde bir yol izlenerek hikâye oluşturulmuş. Bu yöntem diyaloglara bile yansımış. Mesela filmde Ulubatlı Hasan'ın babasından "çok iyi bir savaşçıydı" diye bahsetmesini unutamıyorum. Biz askerimize ne zaman 'savaşçı' dedik ki? Yiğit, mert, civanmert gibi ifadelerimize ne oldu? Aynı durum filmin müziklerinde de kendini belli ediyor. Çok sayıda Hollywood filminde kendini ispatlamış müzisyen Benjamin Wallfisch'in hazırladığı müziklerin güzelliğine diyecek yok da, bu kadar Batı menşeli bir müzik filmi Osmanlı hikâyesinden çok Bizans hikâyesi havasına büründürüyor. Hele de hemen her sahnede müzik kullanıp, filmin tüm duygu yükünü oraya verince yapacağı etkiyi siz düşünün. Bu topraklarda yetişen küçük çocukların bile bildiği Fetih ve Fatih'in ayrılmaz bir ikili, hatta bir bütün oluşu yine aynı nedenden filmde oldukça cılız kalıyor. Filmde Sultan Mehmet tahta geçtiği andan itibaren fetih gündemde belki, ancak bu sevdanın Padişah'ın yüreğine nasıl düştüğü tam anlatılamamış. Gerçekte köse olduğu bilinen, aksakallı dede havasında karşımıza çıkan Akşemseddin figürü daha yerinde kullanılsa, Sultan Mehmet'in kalbine fethin nasıl düştüğünü daha iyi anlardık belki. Topların imalatı dışında fethin hazırlık süreci yeterince iyi anlatılamadığından Sultan'ın bir planı olduğu anlaşılmıyor, hasbelkader ve inadından İstanbul'u fethetmiş gibi bir şekle bürünüyor mesele. Aynı şekilde savaşa giden askerlerin Allah yolunda şehit olma sevdası seyirciye pek yansımıyor. Ulubatlı Hasan'ın Bizans askerine saldırırken sevdiği kızın intikamını alma düşüncesi buna örnek olabilir. Verdiğimiz örnekler filmde durmadan didaktik bir şekilde ifade edilen fethin dini arka planıyla da çelişiyor. BİZE GÖRE DEV HOLLYWOOD'A GÖRE DÜŞÜK BÜTÇE Birçoğu tanınmamış simalardan oluşan filmin oyuncu kadrosunun genel olarak başarısız olduğunu söyleyebilirim. Tabi bunda karakterlerin kağıt üzerinde çalışılmamış olması, özellik ve yönelimlerinin yeterince belirlenememiş olmasının etkisi büyük. Sultan Fatih rolü için tanınmamış bir oyuncu olan Devrim Evin'in seçilmesi ise isabetli olmuş. Ancak muhtemelen yine senaryodaki belirsizlikler yer yer Evin'in performansına olumsuz olarak yansımış. Tarihi olayları anlatan filmlerin 160 dakikalık süresi belki tolere edilebilir ancak Fetih 1453'te olmazsa olmaz diyeceğimiz sahne çok az. Yani filmin kırk dakikasını kaldırıp atsan, kimse yokluğunu hissetmez. Değerlendirmelere baktığınızda belki filmle ilgili olumsuz kanaatlere kapılabilirsiniz. Ancak altından kalkılması bu kadar zor bir iş için Fetih 1453 saygı duyulması gereken bir çalışma. Daha önce de söylediğim gibi, üslubu filmi Hollywood'la kıyaslamayı kaçınılmaz kılıyor. Ancak kıyaslama yaparken filmin 17 milyon dolarlık bütçesi sinemamız için çok büyük bir rakam olsa da, Hollywood'da bu tarz yapımlar için yüz milyonlarca dolar harcandığını gözden kaçırmamak lazım. O anlamda Fetih 1453 "bütçesine rağmen" iyi kotarılmış bir çalışma.
<< Önceki Haber İstanbul, Fatih'in yüreğine nasıl düştü? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER