Psikolojik Bir Rahatsızlık: Suçun İnkarı

"Geçmişteki zâlim ve muktedirler, genellikle işledikleri cinayet ve suçları gizliden gizliye yapmış, bazıları çıkardıkları uyduruk kanunlarla, masum insanları idama mahkum etmiş, bazıları muhalif olarak gördüklerini işkence ve fail-i meçhullerle ortadan kaldırmış, bazıları da muhaliflerini başka ülke ve coğrafyalara göç etmek zorunda bırakmışlardır."

SHABER3.COM

Prof. Dr. Muhittin AKGÜL | samanyoluhaber.com
Psikolojij Bir Rahatsızlık: Suçun İnkarı

Bu yazıda, son zamanlarda zaman zaman gündeme gelen güncel bir konuyu ele alacağım. Başlık sizi yanıltmasın, başlıktaki inkârdan kastım, Yüce Yaratıcı ya da herhangi bir kutsalı inkâr değildir. Buradaki inkârın anlamı, kişinin yapmış olduğu herhangi bir suç, günah, cinayet, cürüm, kabahat ve yasak gibi fiil ya da sözleri, yapmadığını ve söylemediğini iddia ederek, bile bile inkâr etmesidir. 

İnkâr, aslında bir tür psikolojik bir rahatsızlıktır. Herhangi çirkin veya utanılacak bir fiili işleyen veya sözü sarf eden kişinin, yaptığının sonucuyla ilgili olarak, üstesinden gelemediği bir durumla karşılaştığında, başına gelecek kötü durumlardan ve bu durumların yol açacağı kötü sonuçlardan kendisini kurtarmak için geliştirdiği, psikolojik bir çıkış ve kaçış yolu ve bir tür savunma mekanizmasıdır. Kişi bu psikolojiyle, kendince başına gelecek tehditleri savmış, tehlikelerden kurtulmuş, böylelikle kendisini geçici bir süreliğine de olsa rahatlatmış olacaktır. 

Zâlim ve suçluların en önemli özelliklerinden birisi de, şüphesiz ki işledikleri suçları inkârdır. Suçlular, dünyadaki imkânlarını, güçlerini, servetlerini ve konumlarını kullanarak zaman zaman bunu başarabilseler de, her şeyiyle arşivlenip önlerine çıkartılan hesap gününde, işlemiş oldukları bu suçlardan asla kaçamayacaklardır. 

Zulüm ve günah, sonuçları açısından katlanılamaz ve oldukça tehlikeli olduğundandır ki, failleri her zaman için inkâra kalkışırlar. Ama bilmezler ki, “kirâmen kâtibin” adındaki görevli melekler, onları her an, hem de 360 derecelik kamerayla gözetlemektedir. Suçlu ve mücrimler, ölüm ötesi hayatta Cehennem ateşini görünce pişmanlıktan pişmanlığa girecek, kaçacak ve sığınacak bir yer arayacak, ama nereye başvururlarsa vursunlar, bütün kapılardan elleri geriye boş döneceklerdir. 

Kur’ân’ın, ölüm ötesi hayatın bazı ilginç ve ürpertici manzaralarını tasvir ederken hatırlattığı konulardan birisi de, dünyada suç ve cürümlere dalanların durumuyla ilgili olan şu âyettir: “Suçlular ateşi gördüler, orayı boylayacaklarını iyice anladılar. Etrafı yokladılar, fakat ondan sıyrılacak bir yer bulamadılar.” (Kehf 18/53) 

İnsan dünyada zaman zaman işlediği suçun sonucunu düşünmez. Güçlü olduğunda ve fırsatı ele geçirdiğinde çevresine zulmeder. Akla hayale gelmeyen günahların ve suçların içine dalar ve bunları da pervasızca işler. Bir gün gelip de bunların yüzüne vurulacağını yahut bunların karşılığının kendisinden mutlaka alınacağını hatıra getirmek istemez. Halbuki bugün birilerine güvenerek suç işleyenler, acaba herkesin birbirinden kaçtığı, dostun dosttan, annenin evladından, kardeşin kardeşten uzaklaştığı ve kaçıp saklanacağı o dehşetli hesap gününde, kimden yardım isteyecektir? İstese bile onun yardımına kim koşabilecektir?
Zulmedenler, dünyada genellikle inkâr yolunu seçerler. Bunların çok azı suçunu ikrar eder. Akla hayale gelmedik bahaneler ileri sürer, yapmadıklarını yeminlerle iddia eder ve bunda da bazen başarılı olabilirler. Ancak onlar, hesap gününde böyle bir inkârın yolunu bulamayacaklardır. Zira zalimler ve mücrimler, yaptıklarını bütün ayrıntılarıyla ve inkârı mümkün olmayan bir şekilde gördüklerinde şaşırıp kalacaklardır. Nitekim Kur’ân onların bu şaşkınlıklarını, şöyle tasvir etmektedir:  

“İşte herkesin hesap defteri önüne konuldu. Mücrimlerin defterdeki kayıtlardan korktuklarını ve şöyle dediklerini görürsün: “Eyvah bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük komuş, ne büyük, (her şeyi sayıp dökmüş) yazılmadık şey bırakmamış!” Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki Rabbin kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

Geçmişteki zâlim ve muktedirler, genellikle işledikleri cinayet ve suçları gizliden gizliye yapmış, bazıları çıkardıkları uyduruk kanunlarla, masum insanları idama mahkum etmiş, bazıları muhalif olarak gördüklerini işkence ve fail-i meçhullerle ortadan kaldırmış, bazıları da muhaliflerini başka ülke ve coğrafyalara göç etmek zorunda bırakmışlardır.

Tarih sahnesinden nice diktatörler gelip geçmiştir. Bunlar, hiç sonu gelmeyecek zannettikleri iktidarlarının başlarına yıkılmasıyla acınacak hallere düşmüş, kimi izbe bir yerde kaçarken yakalanmış, kimi lüks ve debdebe içerisindeki sarayında acı bir şekilde son nefesini vermiş, kimi de insanlık suçu işlediğinden dolayı ömür boyu hapisle hayatını geçirmiştir.

Diktatörler, suçlarının bir gün mutlaka açığa çıkacağı endişesini hep taşıdıkları için, cinayetlerini şifreli kelimelerle, dolambaçlı yollarla, karanlık ilişkilerle işlerler. Suçlarını renkli ve cazip bohçalara sarar ve günahlarını da cazip ambalajlarla kapatırlar. Bu da bir anlamda, suçun ve cürmün, baştan inkâr edilmesi anlamına gelmektedir.

Mücrimlerden bazıları, özellikle de içlerinde azıcık vicdan ve ar kalmış olanlar, dünyada cürümleri ortaya çıkınca ve bunları da inkâra yol bulamayınca, kahırlarından kısa sürede ölüp giderler. Ancak bazıları da vardır ki, bütün insanlık şeref ve haysiyetini kaybetmiştir. Bunlar, hiç utanıp sıkılmadan, suçları ortaya çıksa bile, elli dereden su getirerek yapmadıklarını, görüntülerin ve seslerin kendilerine ait olmadığını iddia eder ve suçlarını inkâra yönelirler. Aslında inkâr ettiklerine kendileri de inanmaz ama, yine de böyle bir yolun, tek çıkış yolu olduğuna inanırlar.        

Aşağıda, yakın tarihteki bir diktatörün işlediği cinayetlerden, konumuzla ilgili yönünü anlatan özet ve kısa bir kesitini göreceksiniz:  
“Holokost, Nazi Almanyası’nın bir devlet sırrıydı. Ölüm emirleri hep sözlüydü -özellikle yüksek düzeylerde. Hitler’in Yahudilerin öldürülmesi emirleri yalnızca bilmesi gerekenler esasına göre veriliyordu. Nazi liderler operasyonları bir sistem içinde, ama doğaçlama bir şekilde yapmayı tercih ederek genellikle öldürme operasyonlarının ayrıntılı planlamasından kaçınmışlardır. Almanlar, savaşın sona ermesinden önce, var olan belgelerin çoğunu imha etmişlerdir. Kurtarılan belgelerin ve öldürme programlarıyla doğrudan ilişkili belgelerin istisnasız hepsi, düşman tarafından ele geçirilmesinin önlenmesi amacıyla özel işlem ve imha edilmesi gereken anlamına gelen “Geheime Reichssache“ (Çok Gizli) derecesiyle sınıflandırılmış ve damgalanmıştır. SS’lerin Reich Lideri ve Alman Polisi’nin Başı Heinrich Himmler, 1943’te Posen’de SS generallerine yaptığı gizli bir konuşmada Avrupalı Yahudilerin öldürülmesinin, hiçbir zaman kayıtlara geçmemesi gereken bir sır olduğunu söylemiştir.

Ölüm operasyonlarını, haberi olmayanlardan mümkün olduğunca saklamak için Hitler, öldürmelerden doğrudan resmî belgelerde ve halka yapılan konuşmalarda söz edilmemesini emretmiştir. Bu nedenle Almanlar, öldürme operasyonları için kod adları ve bazı zararsız görünen terimler kullanmışlardır.

Nazilerin Holokost sırrının ortaya çıkmasını önleme gayretlerine karşın, dışarıya bilgi sızdı. Faillerin kendileri, yaptıkları hakkında konuşmaya başladı. Arada bir, kitle cinayetleri operasyonlarından sağ kurtulanlar, ölüm programlarına tanıklık ediyordu. Yahudi ve Polonya yeraltı örgütlerinin hepsi, Almanların Doğu Avrupa’da neler yaptığını, dış dünyanın öğrenmesi için büyük gayretler sarf etti. Bazı ayrıntılarda bilgiler bazen eksik, çelişkili ya da yanlıştı. Fakat 1942 yılının ikinci yarısından itibaren olayların genel gidişatı ve düzeni belirginleşmeye başlamıştı.

Fakat yine de Nazi öldürme programlarının varlığının kabul edilmesinin önünde önemli ölçüde psikolojik engel vardı. Daha önce hiç Holokost olmamıştı ve bu akıl dışıydı. Gelişmiş bir endüstri toplumunun kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve küçük bebekler dahil olmak üzere barışsever milyonlarca sivili öldürmek için kaynaklarını seferber edeceğini düşünmek imkânsızdı.”(1)

Günümüzde de benzeri bir soykırım icra edilmekte, cinayetler gizlenmekte, insanlar kaçırılmakta ve fail-i meçhuller işlenmektedir. Bu işin failleri, bunları farklı yöntem ve şifrelerle yapmakta, sorulunca da inkâr yoluna gitmektedirler. Zalimlerin çevresindeki figüranlar da, inkârda adeta birbirleriyle yarış etmekte ve suçlarını kapatmanın yollarını aramaktadırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, her bir suç, cinayet, cürüm ve günah, bir gün mutlaka işleyenlerin karşısına dikilecek, işlediklerinden mutlaka tek teke hesap sorulacak ve inkâr etmenin asla onlara bir faydası dokunmayacaktır.
https://twitter.com/muhittinakgul
<< Önceki Haber Psikolojik Bir Rahatsızlık: Suçun İnkarı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER